Mehmed Âkif 80. vefat yıl dönümünde Taceddin Dergâhı?nda anıldı

Vefatının 80. yıl dönümünde Mehmed Âkif?i unutmadık!Ankara?da Taceddin Dergâhı?nda yapılan anmaya Ankara?dan Ankara dışından gelen çok sayıda Âkif dostu katıldı. TYB Şeref Başkanı D. Mehmet Doğan açıklamalarda bulundu. Doğan ' Me

Güncel 28.12.2016 11:59:13 0
Mehmed Âkif 80. vefat yıl dönümünde Taceddin Dergâhı?nda anıldı

Türkiye Yazarlar Birliği 1978 yılından bu yana 27 Aralık?ta Mehmet Âkif?in vefat yıl dönümünde onu hatırlatmaya ve hatırlatmaya devam ediyor. Bu yıl da vefatının 80. yılında O'nu anmak için Taceddin Dergahı'ndayıdık. 

Ahlâk abidesi örnek şahsiyet Âkif'in Millî Mücadele döneminde 3 yıl kadar kaldığı ve İstiklâl Marşı?nı yazdığı Taceddin Dergâhı'nda anmak ayrı bir önemi haiz.

Taceddin Dergahı'nda 80. yıldönümü dolayısıyla yapılan anma programı 1978?den beri yapıldığı gibi Kur?an-ı Kerim tilaveti ile başladı. Ardından Başbakan Binali Yıldırım, Başbakan Yardımcısı Numan Kurtulmuş, TBMM Başkanı İsmail Kahrman, Kültür ve Turizm Bakanı Nabi Avcı, Milli Eğitim Bakanı İsmet Yılmaz, Gençlik ve Spor Bakanı Akif Çağtay Kılıç, Adalet Bakanı Bekir Bozdağ, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Dr. Mehmet Müezzinoğlu gelen telgraflar okundu.

Türkiye Yazarlar Birliği?nin 1978?den beri sarfettiği çabaların sonucu olarak ayakta duran Taceddin Dergâhı'nda yapılan anmada ilk konuşmayı TYB Genel Başkanı Prof. Dr. Musa Kazım Arıcan yaptı. 

 

Arıcan konuşmasına 'Değerli Âkif dostları hepinizi hürmetle selamlıyorum, bugün Kur?an şairini, istiklâl şairini vefatının 80. yıldönümü dolayısıyla buradayız.' diye başladı. 'Vefat ettiğinde resmi ilgi esirgendi ve hak ettiği şekilde ebedi istirahatgâhına tevdi edilmedi. Ama onun gibilerin  değeri yılar geçtikçe anlaşılıyor. Bugün bu toprakların insanları olarak Akif'in fikirlerinin ne kadar önem arz ettiğini ve her günden daha fazla anlamamız gerektiği biliyoruz. O hem doğunun İslâm coğrafyasının sorunlarını biliyor hem de batının sorunlarını biliyordu. O yüzden şairleri kadar fikirleri de bizim için önemlidir' dedi. 

Arıcan konuşmasında, başta D. Mehmet Doğan'a olmak üzere tüm TYB camiasına ısrarlı mücadeleleri ile bu güzide mekânı ayakta tuttukları için teşekkür etti. 'Burayı bir külliye haline getirmeliyiz. Onun fikirleri doğrutusunda dünya ve ülkemizin irfanla şekilllenmesine hizmet etmeliyiz.' dedi. 

Esnaf ve Sanatkârlar Derneği-ESDER başkanı Mahmut Çeliskus da konuşmasında 'Öncelikle Akif'e ve 15 temmuz şehitlerimize rahmet temenni ediyorum. TYB'nin yılmaz bir gayreti var. 30 küsur yıldır buradalar. Mehmet Doğan'a hassaten teşekkür ediyorum. O ısrarla Âkif sevgisini yaşatmaya devam ediyor. Ben gençlere onu sporcu yönü ile de tanımaları tavsiyesinde bulunuyorum. Yüzücü, binici ve pehlivan. Onu bu yönü ile de tanıyıp sevmeliyiz' dedi. 

Anadolu Gençlik Derneği-AGD Başkanı Muhammed Ali Aydın 'İstiklâl şairi Mehmed Âkif'in anma etkinliği kapsamında buluşmamız çok önemli. İşte burada Âsımın neslini yetiştirmek için mücadele eden büyüklerimizle beraberiz. Bizler de bu mücadeleyi nesilden nesile aktaracağız. Bu programı tertip eden TYB'e teşekkür ediyoruz.' dedi. 

 

Aydın'ın konuşmasından sonra Çağrı Okulları 5 ve 6. sınıf öğrencileri İstiklâl Marşı'nın tamamını seslendirdiler. 

 

Sessiz yaşadım, kim, beni nerden bilecektir?

Öğrencilerin heyecan uyandıran İstiklâl Marşı seslendirmesinden  sonra konuşan TYB Şeref Başkanı D. Mehmet Doğan sözlerine 'Akif'in aziz dostları, segili çocuklarımız, hepinizi hürmetle ve muhabbetle selâmlıyorum. Çocuklarımızın heyecanlı İstiklâl Marşı okuyuşu, soğuk havayı unutturdu, kanımızı ateşledi? diye başladı. 

Sözlerine Mehmed Âkif?in şu kıt?asına okuyarak devam etti:

Toprakta gezen gölgeme toprak çekilince,

Günler şu heyûlâyı da er geç silecektir.

Rahmetle anılmak? Ebediyet budur, amma,

Sessiz yaşadım, kim, beni nerden bilecektir?

 

'Akif ölmeden evvel bu psikoloji içinde idi. O vefat ettiğinde İstanbul'a telgraflar çekildi. Resmî tören yapmayın, cenazesine katılmayın, dendi. Üniversite gençliği millî şairimize sahip çıktı, onu Beyazıt'tan Edirnekapı'ya kadar omuzlarda taşıdılar ve layık olduğu vechile vatan toprağına emanet ettiler' diyen Doğan, resmiyetin Âkif?i unutturma gayretinin böylece boşa çıkırıldığını ifade etti. 

Doğan, konuşmasınan devamında Mehmed Âkif?in Süleymaniye Kürsüsü?nde isimli kitabında 1912?de Kuzey müslümanlarından Abdürreşid İbrahim?in dilinden söylediği şu iki mısrayı okudu:

 

Müslüman mülkünü her yerde felaket vurdu

Bir bu topraklar kalıyor dinimizin son yurdu...

 

Doğan, ülkemizin aradan geçen yüz yıla rağmen bu mısralarda ifadesini bulan şartlar içinde olduğunu, hâlâ dinimizin son yurdunu savunmak için mücadele ettiğimizi belirtti. Mehmed Âkif?in önemini vurgularken onun sayesinde yakın tarihimizi doğru kavrayabildiğimizi, 'Çanakkale şehidlerine şiiri? sayesinde Çanakkale savaşının zihnimizde gerçek anlamıyla yer ettiğini ve İstiklâl Marşı?nın muhtevasının Milli Mücadele?nin resmi ideolojiyi aşan yönünü anlamamızı sağladığını söyleyen Doğan, Mehmed Âkif'in vefatından sonra 28 Aralıkta gençliğin ve halkın sahip çıkmasıyla adeta tekrar hayata döndüğünü, günümüze kadar süren bir mücadelede hep önümüzde yürüdüğünü belirtti.

Konuşmasının devamında, Mehmed Âkif?in Milli Mücadele sırasında ikamet ettiği binayı korumak için yürüttükleri mücadeleye de temas etti. 'Bu binayı 30 küsur yıldır ayakta tutmaya çalıştığımızı ifade ettik, ?bu küçük kerpiç bina olsa ne olurdur olmasa ne olur? denilebilir, fakat bu mütevazı Ankara evi mücadelenin hangi şartlarda sürdürüldüğünü, Âkif?in İstiklâl Marşı?nı nasıl bir atmosferde yazdığına şahitlik ediyor.' dedi. 

D. Mehmet Doğan'ın konuşmasından sonra Kur'an-ı Kerim tilaveti ve dualar ile biten programa Çağrı Okulları Öğrencileri başta olmak üzere Ankara'dan, yakın çevreden ve Bursa'dan gelen öğrenciler katıldı. 

 

MİLLETİN SÂHİPLENDİĞİ CENÂZE

Türkiye, 28 Birincikânun 1936 târihli Cumhuriyet Gazetesi?nin birinci sayfasında yer alan şu haberle İstiklâl Marşı şâirinin vefâtını öğrendi:

Türkiye, 28 Birincikânun 1936 târihli Cumhuriyet Gazetesi?nin birinci sayfasında yer alan şu haberle İstiklâl Marşı şâirinin vefâtını öğrendi:

?Mehmed Âkif?i kaybettik. Büyük şâir, dün akşam vefât etti.?

Haberin, iç sayfadaki devamı şöyleydi:

?Mehmed Âkif?in cenâzesi, bugün Beyoğlu?ndaki Mısır Apartmanı?ndan kaldırılacak; namazı, öğleyin Beyazıd Câmii?inde kılındıktan sonra Edirnekapı?daki makberesine defnedilecektir.?

Ertesi gün, aynı gazetede, ?Mehmed Âkif?in cenâzesi merâsimle kaldırıldı. Gençlik, büyük şâirin tabutunu eller üstünde taşıdı. Her sene Âkif için ihtifâl yapılacak; mezarı gençlik tarafından yaptırılacak.? Haberde, cenâzeye katılan herhangi bir devlet yetkilisinden bahis yoktu.

İç sayfada ise hakkında güzel bir yazı kaleme alınmıştı:

?Hayır aziz ölü, hayır! Seni, herkes ve her zaman anacak; adın, târihde olduğu gibi yüreklerde de yaşayacaktır.?

Bir sonraki gün ise Peyâmi Safa?nın Âkif hakkındaki yazısı neşredildi. Bir paragrafı, hayli sitemkârdı:

?Tesâdüfle îzâh olunamayacak kadar muayyen, tek bir sebepden ileri geliyormuş gibi sâbit bir kader, vatan şâirlerimizin hepsini ya sürgünlerde yahud zarûret, hüsran ve muhitin tüyler ürpertici tasasızlığı içinde öldürdü. Mehmet Âkif de bu korkunç ananeden kurtulmuş değildir. Son defa Mısır?dan İstanbul?a geldiği zaman, Fransızların Marseyyez?ini yazan Rouget de Lile?in yüzüncü yıldönümüydü. Sosyalist, komünist, nasyonaist, ruvayalist bütün Fransa onun mezarına diz çöküyordu; bütün Fransa yüz sene sonra Marseyyez şâirini ve bestekârını anarken, Türkiye on sene içinde istiklâl şâirini unutmuştu. Âkıbeti göz önünde olan hastalığında bir Mısırlıdan başka ona tek bir Türk?ün yardım eli uzanmadı; bilakis, bazı gazetelerde, aleyhine yazılar çıktı.?(30 Birincikânun 1936)

GÖNÜLLÜ(!) SÜRGÜN

Çanakkale?nin, İstiklâl Harbi?nin şâiri ne yapmıştı da bu saygısızlığa lâyık görülmüştü?

İstiklâl Harbi başlayınca, hemen Anadolu?ya geçen; İstiklâl Marşı?nın ilk dörtlüğünü, Tâceddin Dergâhı?nda kaldığı odanın duvarına çakısıyla kazıyan; ilk Meclis?de vekilik yapan Mehmed Âkif, 1923?de tüm muhâlifler gibi Meclis dışında bırakıldı. Devlet memurluğuna alınmadı. Emekli maaşı bağlanmadı. Beş çocuğu vardı ve geçim sıkıntısı çekiyordu. Arkasına polis hafiyeleri takıldı. ?Mürteci Âkif, Arab Âkif? gibi sözlerle ta?ciz edildi.

Mehmed Âkif, bu akıl ve insaf dışı davranışa katlanamadı. Vatan hâini muâmelesi görmek, vatan şâirine ağır geldi. Yakın dostu Abbas Halim Paşa?nın dâveti üzerine Mısır?a gitmeye karar verdi. Zâten, bu yıllarda gidip aylarca kaldığı olmuştu. Eşini ve iki oğlunu yanına alır. Kâhire Üniversitesi Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü?nde, Türkçe dersleri; Abbas Halim Paşa?nın çocuklarına, özel dersler verdi. Mısır?ın aydınları ile avunarak ve öğrenci yetiştirerek cennet vatanına olan hasretini dindirmeye çalştı.

Aslında, sıradan bir suç isnâdı ile hapse atmak veya Ali Şükrü Bey misâli ortadan kaldırmak vak?a-i âdiyyeden olduğu hâlde, Âkif?e bu yapılmadı. Çekip gitmesini temin etmek; kaçtığını, vatanını terk ettiğini yaymak rejimin daha işine geldi. Fes giymeyi bırakmak istemediği için kaçıp gittiği dedikoduları yayıldı

GURBETİN AĞIRLIĞI

 

On yıl vatan hasreti çeken Mehmed Âkif?in, 1935 ilkbaharında sağlığı bozulmaya başladı. Bir sabah eşi İsmet Hanım, ?Sarılık olmuşsun.? deyince aynaya baktı ve gözlerinin akının bile sarardığını fark etti. O gün doktora gitti. İlaç ve perhiz tavsiye edildi. Bir iki günde zayıfladı; sararıp soldu. İştahsızlık, ateş, titreme nöbetleri ve ağrılarla seyreden hastalığına, karasu humması ve nihâyet, siroz teşhisi kondu. Mısır?ın havası, bu hastalıklara iyi gelmediğinden, tebdil-i hava tavsiye edildi.

Temmuz ayında Beyrut?a gitti. Yolculuğuna eşlik eden ve ihtiyaçlarını karşılayan Enbû?ş-Şarkıyye Gazetesi Müdürü Abdülilah Bey, onu başka doktorlara götürdü. Siroz ve sıtma teşhisi netleşti. Rakımı yüksek bir yerde istirahat tavsiye edildi. Abülilah Bey, Mehmed Âkif?i, Âliye yakınındaki Sûkü?l-Garb Köyü?ne götürüp bir otele yerleştirdi. Fakat sıtma nöbetleri, şâirin peşini bırakmadı.

VÎRÂNELERİN YASÇISI OLMAK

Mehmed Âkif?in Lübnan?da olduğunu duyan Antakya eşrâfından Bereketzâde Cemil Bey, Âkif?in talebelerinden Ali İlmî Bey?i Beyrut?a yollayarak Antakya?ya dâvet etti. 9 Ağustos?da Antakya?ya giden Âkif, Cemil Bey?in Âsi Nehri?ne bakan konağında üç hafta kaldı ve nispeten rahat etti. Fakat hiçbir serinliğin, bayrağının gölgesi kadar rahatlatması mümkün değildi. Hele de kışlada Fransız bayrağı dalgalanırken? Bir gün Antakya için bir şiir lütfetmesi istendi. Antakya da kendisi gibi anavatandan uzaktı. Dudaklarından, şu mısralar döküldü:

VÎrânelerin yasçısı baykuşlara döndüm

Gördüm de hazânında bu cennet gibi yurdu

Gül devrini bilseydim onun bülbül olurdum

Yâ Rab beni evvel getireydin ne olurdu

Antakya?da üç hafta kaldı. Dönüşünde hastalığı tekrar ağırlaştı. Kendi ifâdesiyle sehiv secdesi yapmadan namaz kılamaz oldu. Zihni, her dâim memleket ile meşgûldü.

VATANA DÖNÜŞ

 

Birgün sokakta, Hüseyin Suad ile karşılaştı. Mısır?ın iklimine yabancılığından bahsedince, Hüseyin Suad, ?Niçin İstanbul?a kalkıp gelmiyorsun?? diye sordu. İstanbul onun vatanı değil miydi? Birdenbire içinde dayanılmaz bir İstanbul?a dönme isteği belirdi. Vatan şâirini, eskilerin deyimiyle toprak çekmişti.

1936 yazında, ağır hasta olarak İstanbul?a döndü. Vapur Çanakkale?den geçtiğinde ve İstanbul câmileri göründüğünde ağladı. İstanbul?daki hayatı hastane, Abbas Halim Paşa?nın Beyoğlu?ndaki apartman dâiresi ve Paşa?nın Alemdağı?ndaki çiftliği arasında geçti Hizmetine, bir Rus hemşire verildi.

Hastane tedâvisi sırasında bile tahkir edildi. Âilesine ve ziyâretçilerine münâsebetsiz davranışlarda bulunanlar oldu. Her şeye rağmen, hastanede İstiklâl Marşı şâirini hatırlayan doktorlar, yalnız bırakmayan yazarlar, gençler vardı.

CENÂZEYİ, MİLLET KALDIRIYOR

Sağlığında, Pergamberimizin (SAV) vefât ettiği yaşta vefât edeceği için mesut olduğunu ifâde eden Mehmed Âkif Ersoy, 27 Aralık 1936?da, 63 yaşında hayata gözlerini kapattı. Cenâzenin Bayezıd Câmii?nden kalkacağını duyanlar, oraya gittiklerinde herhangi bir merâsimle değil, sanki terkedilmiş, üzeri örtüsüz bir tabut ile karşılaştılar. Haberi duyan gençler akın akın câmiye koştular. Tabutu görenler hüngür ağladı; hattâ tabuta sarılanlar oldu. Etrafa dağılarak buldukları bayraklarla döndüler. Ka?besi belli, bayrağı belli şâirin tabutunu, Ka?be örtüsü ve bayraklarla donattılar.

En tepeden verilen emir gereği, tek bir devlet yetkilisi cenâzeye katılmadı. İyi ki de katılmadılar. Aslında bu saygısızlık, Mehmed Âkif?in ruhunu şâd edecek bir hâldi. Onun, böyle yapmacık gösterilerden hoşlanmadığını herkes bilirdi. Namazdan sonra on binlerce gencin omuzlarında Edirnekapı Kabristanı?na götürüldü. Kalabalığın önünde Edebiyat Fakültesi?nin çelengini taşıyan gençler yürümekteydiler. Definden önce hep bir ağızdan İstiklâl Marşı okundu. Milletin şâiri, Kuran-ı Kerim okunarak defnedildi.

Birkaç gün sonra, cenâzeye katılan gençler, Mustafa Kemal tarafından azarlandı. Bu cenâze merasimi, devlete başkaldırı gibi telakki edildi.

1938?in sonuna kadar, Mehmet Akif Ersoy?un arkasından herhangi bir ihtifal merâsimi yapılmadı. Bu târihten sonra kabri, üniversite gençliği tarafından yaptırıldı.  


Cuma 38.4 ° / 25 °
Cumartesi 38.1 ° / 21.5 °
Pazar 37.7 ° / 23.5 °