Başkanlığa geçecek miyiz?

Başkanlığa geçecek miyiz?

Yazarımız Necmettin EVCİ bugünkü yazısında yaklaşan referandum sürecini değerlendirdi. Evci, yazısına 'başkanlığa geçecek miyiz?' diye sorarak başlıyor.

 

Başkanlığa geçecek miyiz?

Hiç tereddütsüz evet. Başkanlık sistemi öyle durup dururken birinin aklına gelmiş bir değişiklik talebi değildir. Lafı dolandırmadan söyleyelim: Başkanlık devletin bizzat kendi kararıyla geçmek istediği bir sistemdir. Karar en az 15 yıl önce verilmiştir. Külliye, başkanlık sarayı olarak bu karar doğrultusunda inşa edildi. Devlet, başkanlığı gerekli kılan sisteme fiziki olarak kendini önceden hazırlamıştır. Karar verilmiş, Türkiye fiili olarak başkanlığa zaten geçmiştir. 

 

Fiili geçiş, Cumhurbaşkanını halkın seçmesinin referandumda kabul edilmesi ve Erdoğan?ın doğrudan halk oyuyla seçilmesi ile sağlanmıştır. Bu süreç Sabih Kanadoğlu?nun 367 garabet komedisiyle başlamıştır. Vesayet düzenini sürdürmek için son çare olarak hak, hukuk dinlemeyen o saçmalık, vesayet düzenlerinin sonunu getirecek ciddi bir harekete hız vermiştir. Tarihin böyle cilveleri vardır. Ayakta tutmak istediğiniz şeyin yıkıntısı altında kalır, yok olursunuz. Parçanızı bile bulamazlar. Şimdi yaşlılıktan ötürü kendi varlıklarını bile ayakta tutamayacak garipliklerle geçirecekleri hezeyanın zevkini yaşasınlar. Başka ne diyelim!

 

Halk başkanını yüzde elli?nin üzerinde oyla seçiyorsa aslında tartışma bitmiştir. Üstelik Tayyip Erdoğan seçilmesi halinde icracı bir model uygulayacağını zaten deklere etmişti. Şimdi sistemin uygulanmasındaki kimi muhtemel pürüzler giderilmek istenmektedir. Siyasi iradenin kesintisiz işleyişi sağlanmak, ara kademeler kaldırılmak, işleyişe hız kazandırılmak istenmektedir. Hadise bundan ibarettir.

 

Şimdi gelelim hadisenin diğer boyutuna: 16 Nisan?da sistemi oylayacağız, sonuçta başkanımızı da seçmiş olacağız ama esasen başkomutan seçeceğiz. Şu sıralar Cumhurbaşkanının başkomutan vasfı daha öncelikli bir mesele olarak öne çıkmaktadır. Neden? İçeride vesayet düzeninin külliyen yıkılması, dışarıda milletiyle bütünleşmiş devletin daha çevik, aktif, güçlü olması için bu düzenleme yapılmak durumunda. İçeride vesayeti bitirmeksizin dışarıda başarılı olmamız mümkün değildir. İcranın, karanlık, bulanık ihanet odaklarının müdahalesine kapalı olmasının sağlayacağı güven ve istikrar her alanda gücümüze güç katacaktır. Ayrıca filli bir savaş içinde olduğumuz da ortadadır. Her kafadan bir ses çıkan, iktidarı olur olmadık meselelerle kırılgan, değişken bir ülke savaşamaz. Savaşsa da hedeflerine odaklanamaz. Siyasi gücü zayıflar. Devlet yüz yıllık hesaplaşmaların yapıldığı günümüzde hazırlıksız, kararsız, muğlak olamayacağı için karargâhı tahkim etmektedir. Şu aşamada, hiç değilse şu aşamada bu makas değişikliği gerekiyordu. İsterseniz olanları devletin tarihi reflekslerine döndüğü ile yorumlayınız. Yanlış olmaz. Batılıların istikrarsızlıktan, kardeş kavgasından, güvensizlikten başka bir sonuç üretemeyen sisteminden iyi değil midir?

 

Esasen Türkiye?yi kendi tasarımlarına uygun etkisiz kılan veya kullanan odakların başkanlığa geçişimizi engelleme çabaları tesadüfî değildir. Yoksa onlar Türkiye?nin yararını düşünüyor oldukları için ?hayır? diyor değiller. Gerçi biz onların bizi bizden daha çok sevdiklerini, asla zararımızı düşünmeyeceklerini biliyoruz, yaşadığımız kaç darbeden sonra biliyoruz! Onun için olmadık planlar, darbe destekçiliği, komplolar yaptılar, yapıyorlar. Çok ayrıntılı düşünmeyin, yakın zamana kadar Kayseri?de, Ankara, İzmir, İstanbul?da peş peşe gerçekleştirdikleri intihar saldırıları, katliamlar olarak sürdürülen terör olaylarının arkasında da bizi bu çok seven odaklar var. Başkanlığa geçmemizi istemiyorlar. Onlar istemiyorsa bizim için bir iyilik düşündüklerinden değil midir? Daha ne diyeyim? Nasıl diyeyim?

 

Onların tersine, inadına seçim yapacağız.

Onlar nerede duruyorsa biz ayrı mı duracağız? Evet ama ayrı durmak yetmez; tam karşılarında duracağız. Yanlış mı söyledim? Öyleyse düzelteyim: Katiller, hainler, vesayetçi, darbeci zorbalar bizim tam karşımızda duruyor.

Sonuç itibariyle devlet karar verdi. Millet de kararını verdi. Devlet ve millet bütünleşerek karar verdi. Kararın mahiyet ve muhtevasının asıl özü vesayetin bitecek olması. İçeride ve dışarıda yüzyıllardır süren Haçlı Siyonist ittifakın karşısına çok kararlı bir güçle çıkılmaktadır, çıkılacaktır. Onların titremesi, telaşı, manşetler üzerinden algı oluşturmaya, kriz icat etmeye çalışmalarının sebebi bu. Ne yaparlarsa yapsınlar bu kritik eşik aşılacak, yol menzile varacaktır.