Tarih: 08.04.2017 02:28

Milli yargı, evrensel hukuk kurallarıyla ne kadar uyumlu?

Facebook Twitter Linked-in

 

Bir devleti devlet yapan -bağımsız ve tarafsız- bir yargı erkine sahip olmasıdır. Yargının taraf olduğu yerde  devlet vatandaşını tehdit eden bir aygıta dönüşür.

Bugün AİHM'nin en çok tazminata çarptırdığı ülkelerin başında geliyoruz. Demek ki  milli yargı ile evrensel hukuk kuralları arasında büyük bir mesafe var. Aksi takdirde bu kadar çok tazminat cezası ile karşı karşıya kalmazdık.

Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin tazminat kararları en çok adil yargılanma hakkı ve ifade hürriyetinin ihlali gibi sözleşme maddelerine dayanıyor. Demek ki tatbikatta bu maddelerle ilgili sorunlar var.

Batı bizi istemiyor, Haçlı zihniyeti gibi teraneler ne yazık ki artık dünya kamuoyunda taraftar bulmuyor. Batı'nın bilinç altında bir İslam ve Türk korkusunun olduğu muhakkak. Ama AİHS normlarını kendi ülkelerinde de aynı duyarlılıkla uyguladıklarını unutmamalıyız.

Mesele bizim AB'ye girip girmememiz değildir. Mesele bizim yargı mekanizmalarımızı ve hukuk çıtamızı dünya ile yarışır hale getirmemiz, tarafsız ve bağımsız bir yargı erki oluşturmamızdır. AİHS  Batı'nın sadece Türkiye'ye dayattığı yargı normları olsaydı buna şüpheyle yaklaşmanın bir anlamı olabilirdi, ama bu normlar bugün Batı hukukuna da kılavuzluk etmektedir.

Avrupa İnsan hakları Mahkemesi kararlarıyla ilgili düşülen yanlışlardan biri de - bu kriterleri- İslam'a aykırı bularak yapılan yorumlardır. Bu tür yorumların Batı'dan gelen her şey kötüdür, İslam'a aykırıdır mantığından kaynaklandığını söylemeye gerek yok. Oysa Doğulu, Batılı,  insan olmaktan gelen müşterek yanlarımız var.  Kültürlerin, sosyolojik süreçlerin getirdiği farklılıklara rağmen insan olmaktan kaynaklanan ortaklıklarımız var.  AİHS çoğunlukla insanlığın bu müştereklerini kurallaştırmıştır.  

'Adil yargılanma hakkı sadece Batı tecrübesinin bir ürünüdür' dersek kendimize ve medeniyetimize kötülük etmiş oluruz. Din ve vicdan hürriyetinin -dinde zorlama yoktur yahut leküm, diniküm veliye din- diyen İslam'a aykırı olduğunu kim söyleyebilir? İşkence  ve zorla çalıştırma yasağı, din ve vicdan hürriyeti, yaşam hakkı gibi kriterler İslam'ın yüce hükümleri ile de örtüşen  kriterlerdir. 

Keza Özel ve Aile hayatına saygıda -vela tecessesü- diyen gizli halleri araştırmayı ve teşhir etmeyi yasaklayan İslam'ın hükümlerine uygundur. Kims e bu kritrelerin sadece Hıristiyan ilahiyatından çıktığını, yahut sadece Batı kültürünün malı olduğunu söyleyemez. Kaldı ki İslam hukukunun en önemli kaynağı bizzat hayattır.  Mecelle Örf Muhakkemdir derken Şer-i  Şerifte bulunmayan konularda örfle  hüküm verilebileceğini  ifade eder. Bunu kendi tecrübemiz ve insanlığın tecrübesi olarak izah edebiliriz.

Hülasa, insanlığın ortak tecrübelerinden-kendi değer yargılarımızla çatışmamak şartıyla- yararlanmak bizi  kendi medeniyet dairemizden çıkarmaz. Aksine daha da zenginleştirir. Bugün en güçlü devletlerin,en problemsiz ülkelerin -tarafsız ve bağımsız- yargı erkine sahip ülkeler olduğunu  unutmamalıyız. 

Bağımlı bir yargı bir uzlaştırma aracı olmaktan çıkar bir çatışma aracına döner. Çünkü Yargının bir misyonu da uzlaştırmadır. Ceza da bir uzlaştırmadır.  Suçluyu cezalandırarak mağduru tatmin etmiş böylece bir uzlaşma zemini oluşturmuş olursunuz. Taraf olan bir yargı insanları uzlaştırabilir mi? 

Onun için AİHS kriterlerine sahip olmak medeniyet değiştirmek olmadığı gibi onlardan kopmak  da milliyetçilik veya İslam'a dönüş değildir. Aksine AİHS'den imzamızı çekmek bizi denetimsiz bir yargıya mecbur edeceği gibi, bizi dünyadan da koparır. Bunun sonu da sadece adaletsizlik olmaz, sermaye kaçışı , ekonomik çöküş ve geleceğinden endişe eden bir topluluk olur.

 

 




Orjinal Habere Git
— HABER SONU —