Tarih: 29.09.2017 22:14

Ortadoğu'da yeni denklem nasıl çözülecek?

Facebook Twitter Linked-in

 

IKBY'de bölge ülkelerinin, Irak hükümetinin ve uluslararası toplumun önemli bir kesiminin karşı çıkmasına rağmen gerçekleştirilen referanduma yönelik ilk tepkiler Ortadoğu'nun geleceğine dair parlak bir görüntü vermiyor. Henüz değerlendirme yapmak için erken gibi görünse de bazı gelişmeleri anlamak için yeterince veri oluştuğu söylenebilir.

Referandumun gerçekleşmesiyle birlikte ortaya çıkan tepkiler dört başlıkta toplanabilir: Irak hükümetinin egemenliği yeniden tesis etme yönündeki girişimleri; Türkiye ve İran'ın tehdit algılaması üzerine inşa ettikleri engelleyici tedbirler; arabuluculuk görüntüsü altında gelişmeleri fırsata çevirmek isteyen devletlerin tavırları ve 'bekle-gör siyaseti izleyenler. 

IKBY'nin referandum sonrası hesapları
Referandumun yapılmasından sonra neredeyse tüm ülkelerden gelen tepkilerin tek bir ortak yanı vardı: Tarafları sakin olmaya ve sorunları diyalog yoluyla çözmeye çağırmak. Bu aslında gelişmelerin çatışmaya varabileceği beklentisine yönelik bir ön alma tavrı olarak değerlendirilebilir. Çünkü, sürecin yumuşak bir geçişle tamamlanacağı beklentisi gün geçtikçe azalıyor. Konuyla ilgili aktörlerin kısa vadeli beklentilerini özetleyecek olursak tabloyu daha da netleştirebiliriz.

Referandumdan sonra IKBY, sertlik içermeyen, uzlaşı dolu mesajlar veriyor. IKBY'den gelen mesajların özü şu: '...Olan oldu, rüştümüzü ispatladık. Referandumu yapamayacağımızı düşünüyordunuz, baskılara rağmen gerçekleştirdik. Şimdi oturup yeni koşullar altında pazarlık etme vakti. Savaş ya da çatışma hiçbirimiz için fayda getirmeyecektir. Baskı yaparsanız daha erken bağımsızlık ilanı gelir.' Başta Mesut Barzani olmak üzere IKBY'li yetkililerin yaptıkları açıklamalara bakıldığında farklı sözlerle yukarıdaki anlama gelecek ifadelerin kullanıldığını söylemek zor değil. Çünkü, referandum sonrası IKBY'nin temel stratejisi, Bağdat'la müzakere yoluyla tartışmalı bölgelerden mümkün olduğunca geniş ve zengin bir bölgeyi kopararak bağımsızlığı çatışma olmadan ilan etmek. 

Bu strateji çerçevesinde bölge ülkelerine 'sizin için tehdit yaratmıyoruz', Irak hükümetine 'tansiyonu yükseltme, zaten gücün yok, dediklerini yapamazsın', diğer ülkelere ise 'bağımsızlık sürecine girdik, destek verirseniz, gelecekte daha yakın ilişki kurarız ya da yerinizi bir başkası alır' yönündeki söylemler basına yansıyor.

Oysa, IKBY de zaafları olduğunun farkında. Üstelik tek sorunu karşısındaki rakipler değil. IKBY içindeki sorunlar referandumla çözülmedi. Tersine, kasım ayında yapılacak seçim konusunda KYB ve Goran başta olmak üzere tüm partiler KDP üzerinde baskı kuruyor.

Yani, Mesut Barzani ve KDP'nin yoğun bir yaptırım silsilesi altında seçime gitme sorununu çözmesi gerekiyor. Referandumun getirdiği itici güçle halk nezdinde siyasi bir avantajı olabilir; fakat referandumun getirebileceği zararlar nedeniyle karşı olanlar son anda destek vermek zorunda kalsalar da yaptırımların gündelik hayatı etkilemesi KDP açısından büyük bir siyasi risk barındırıyor. Bu nedenle, en azından kısa vadede üzerindeki somut baskıyı hafifletmek için olabildiğince yumuşak bir söylem kullanıyor.

Bağdat yönetiminin attığı adımlar 
Bağdat'ın tepkileri ise yaklaşan dönemin en önemli belirleyicisi. Irak hükümeti, egemen bir devletten bekleneceği üzere, Erbil'den anayasaya aykırı bir adım atmamasını istedi. Referandum gerçekleşince de meşru ve yasal bir zemin üzerinde adımlar atmaya başladı. Bu çerçevede Erbil'den sınır kapılarını ve havaalanlarını teslim etmesini talep etti. Bölgede faaliyet gösteren bankaların Irak Merkez Bankası'yla ilişkilerinin kesileceğini ve havaalanlarının teslim edilmemesi durumunda uçuşların durdurulacağını ve hava sahasının kapatılacağını duyurdu. Tüm ülkelerden IKBY'deki diplomatik temsilciliklerinin faaliyetlerini durdurmalarını talep etti. Bölge ülkelerinden, petrol satışı için sadece kendisiyle ilişkiye geçmelerini istedi. 

Ayrıca, IKBY'nin anayasal sınırlarının dışındaki bölgelerde bulunan askeri varlığını ortadan kaldırmak için Irak parlamentosu Başbakan İbadi'ye asker gönderme yetkisi verdi. Tüm bunlar, Bağdat'ın kaybettiği prestij ve otoritesini yeniden sağlamak için attığı ilk adımlar olarak görülebilir. Fakat şu sorunun sorulması gerekiyor: Bağdat'ın askeri, ekonomik ve diplomatik araçları etkin kullanabilme kapasitesi nedir? Başka bir deyişle, Erbil'in referandumla yarattığı yeni durumu Bağdat'ın, müttefiklerini devreye sokarak, ekonomik yaptırım uygulayarak ya da askeri güç kullanarak tersine çevirme gücü bulunuyor mu? Bu sorunun cevabı yakın gelecekte Irak ekseninde ortaya çıkabilecek yeni güç denkleminin de anahtarı olacaktır.

Türkiye fiili durumu kabul etmeyecek
Bağdat'ın zayıflığı görüldüğünden tüm dikkatler bölge ülkelerine yönelmiş durumda. Türkiye ve İran'ın ortak ya da bireysel olarak aldığı tedbirler ve kullandığı söylemler Bağdat'ı destekler nitelikte. Türkiye-Irak sınırındaki ortak tatbikat, yeni sınır kapısının açılmasının yeniden gündeme gelmesi, Türkiye'nin uçuşları durdurma kararı alması, petrol satışında sadece Bağdat'ı muhatap alacağını açıklaması ve yoğun bir yaptırım uygulayacağı söylemi Bağdat ile Ankara arasında işbirliği olduğunu gösteriyor.  

Ancak bu işbirliği konusunda gösterilen siyasi tavır ve somut adımlar net olmasına rağmen bazı analizciler, uzmanlar ya da yorumcular Bağdat'la yakınlaşmanın geçici olduğunu Türkiye'nin IKBY ile sorunu olmayacağını, yakında ilişkilerin düzeleceğini söylüyorlar. Açıkçası bu beklenti, hem gerçekçi değil hem de Türkiye'nin çıkarına değil. Bölgesel dengelerin Türkiye aleyhine değişmesine neden olacak bir hamleyi üstelik Ankara'nın tüm itirazlarına rağmen kabullenmek yarın Suriye'de ya da diğer sorunlarda da benzer durumlara düşmeyi beraberinde getirecektir. İran'dan gelen tepki ise görünürde daha az. Ancak Bağdat'ın attığı adımların çoğunun arkasında İran etkisi olduğunu söylemek yanlış olmayacaktır. İran'ın sayıca az ama şiddetli karşı çıkışları sahaya daha çabuk ve sert yansıyabilir. Türkiye ve İran şu ana kadar enerji ve sınırlar konusunda Bağdat'a destek verip, kendi tedbirlerini uygulamaya başladılar. Fakat, bu ortaklığın üçlü bir askeri işbirliğini kapsayıp Kerkük'e kadar uzanacağını söylemek en azından şu aşamada gerçekçi değil.

Bölge ülkeleri ve uluslarası toplumun çelişkili tutumu
Türkiye ve İran dışındaki ülkelerin ise çelişkili tutumlar izledikleri görülüyor. Örneğin aralarında Mısır, Ürdün ve Katar'ın bulunduğu Arap devletleri farklı gerekçelerle de olsa Bağdat'ın kararlarını destekliyor. Fakat, Ortadoğu'da söz sahibi olan bazı bölge dışı ülkeler bu süreçten gelebilecek tehditler kadar ortaya çıkabilecek fırsatları da hesaplıyor. Başta ABD ve Rusya olmak üzere Almanya, İngiltere ve Fransa'nın Bağdat'ın ekonomik ve siyasi taleplerini açıkça desteklediğini gösteren hiçbir gerçek veri yok. Tüm bu ülkeler, Irak'ın toprak bütünlüğü vurgusunu korumasına rağmen her iki tarafa yönelttikleri pazarlık masasına dönüş çağrısında tam olarak hangi masayı kastettiklerini belirtmiyorlar. 

Acaba pazarlık ya da Bağdat-Erbil ilişkilerindeki arabuluculuktan kasıt referandumdan sonra Erbil'in istediği koşullarda bir pazarlık mı yoksa referandum öncesinde kesintiye uğrayan Bağdat-Erbil müzakereleri mi? İlki, Barzani'nin dediği gibi 'komşuluk ilişkileri'ni yani nihai olarak bağımsızlığı öngörüyor. İkincisi ise merkezi hükümet ile federal bölge arasındaki ilişkileri içeren bir müzakere süreciydi. Bu iki durum birbirinden çok farklı. Büyük güçlerin çoğu İsrail'den farklı olarak süreci kapalı kapılar ardından yürütüyor. Türkiye'nin İsrail'e tepkisi açık ve nedeni de belli. Fakat neredeyse İsrail ile aynı beklentilere sahip olan ancak bunu kamuoyunun önüne taşımayan devletlerin durumu daha önemli. Örneğin, ABD görünürde Irak'ın toprak bütünlüğünden yana bir tavır izliyor. Fakat ne kadar samimi olduğunu IKBY'deki askeri eğitimi devam ettirip ettirmeyeceği gösterecek. Rusya'nın pozisyonu hakkında da aynı şeyler söylenebilir. 

Devletlerin çoğu ise bekle gör politikası uyguluyor. Söylemsel düzeyde istikrar, barış ve diyalog çağrısı yapan büyük çoğunluk henüz durumun gidişatını kestiremediğinden net bir pozisyon belirlemiş değil.  

Referandum sonrası Ortadoğu
Ortadoğu'da son yıllarda birçok çatışma ve denge iç içe geçmiş durumdadır. Bu nedenle bir olayı diğerlerinden kesin çizgilerle ayırmak neredeyse imkansız hale geldi. Referandum Ortadoğu'da neleri tetikledi?

Referandumun tetiklediği ilk şey Irak'ın parçalanmasıdır. Birçoklarına göre referandumun yapılması IKBY'nin otomatik olarak bağımsız olacağı anlamına gelmiyor. Bu doğru, ancak eksik. Otomatik bir bağımsızlık ortaya çıkmasa da Irak'ta uzun süreden beri yaşanması beklenen bir gelişmenin artık yaşanmaya başladığını gösteriyor. 1991'de Irak'ın Kuveyt'ten çıkarılmasından sonra Kuzey Irak'ta bir 'güvenli bölge'nin kurulmasıyla birlikte bu güvenli bölgenin gelecekte bir devletin prototipi olacağı söyleniyordu. Bu değerlendirme sadece Türkiye'de değil, dünyadaki pekçok saygın kuruluş tarafından yapılıyordu. Bu analizin en önemli parçası Iraklı Kürtlerin devlet kurabileceği ancak devletin altyapısı olmadığından yaşayamayacağıydı. Geçen süre zarfında alt yapı kuruldu. Irak'ta Kürtler pekçok tecrübe elde ettiler. Ve şimdi 25 yıldır gelecekte bir zamanda gerçekleşecek diye tartışılan senaryoya çok yaklaşıldı. 

O dönemdeki analizlerde Kuzey Irak'ın Bağdat'tan kopmasının bölge ülkeleri arasında büyük bir tepkiye neden olacağı tespiti de vardı. Nitekim İran ve Türkiye'de bu tepkiler gözleniyor. Suriye'nin ise şu anda öncelikleri çok farklı. İran ve Türkiye'nin endişeleri sadece PKK ve türevleri kaynaklı değil. IKBY'nin ayrılmasının Ortadoğu'daki sınırların değişmesine neden olacağına inanıyorlar. Bu sorunlar tartışılmaya başladığında Suriye'de KDP ya da benzeri örgütlenmeler son derece zayıftı, PKK'yı ise Suriye rejimi destekliyordu. Bugün gelinen noktada IKBY'deki ayrılık İran ve Türkiye'den önce Suriye'yi etkileyecek gibi görünüyor. Mevcut anayasaya aykırı olmasına rağmen Irak'ta KDP'nin atacağı adımların benzerini gelecekte Suriye'de PYD'nin atmayacağını kim söyleyebilir ki. Türkiye ile İran'ın hem IKBY hem de Irak'ın geri kalanı hakkındaki beklenti ve önceliklerinin birbirinden farklı olduğuna şüphe yok. Fakat her ikisi de nihayetinde 1990'ların başındaki ortak tehdit algısında birleşiyorlar. 1993 yılında bu ortak tehdit algısı sonuç üretip, işbirliği yaratsa da kısa sürede çöktü. Hatta, Kuzey Irak'ta İran ve Türkiye KDP ve KYB üzerinden dolaylı olarak karşı karşıya geldi. Suriye ise PKK'ya verdiği desteği artırdı. Bugün, Saddam Hüseyin yok ama İran ve Türkiye yine işbirliği mesajları veriyor. Ancak işbirliğinin başlamadan bitmesi ya da istenilen sonucu vermeyince tarafların IKBY'nin bağımsızlığına karşı çıkmak yerine üzerinde etki kurma mücadelesine girmesi de mümkün. Bu geçmişte böyle oldu diye, bugün de böyle olacak değil. Fakat, son 20 yılın tarihi son derece öğretici örneklerle dolu.

Askeri çatışma ihtimali
Referandumun diğer bir stratejik etkisi ise bölgenin sınırlarının değişmesi için yeni bir girişimin başlaması oldu. Irak'ın işgalinden beri, farklı ölçeklerde ve nitelikteki girişimlerle ülkelerin sınırları değiştirilmeye çalışıldı. Bunun son dalgası Suriye'deki iç savaş ve DEAŞ örnekleriyle anılıyor. Bu seferki model ise farklı. Ayrılığın nedeni şiddet içerikli bir silahı mücadele olmasa da ayrılık talebinin bu sonuca ulaşması mümkün. Muhtemelen önümüzdeki dönemde yaşananları son 10 yılda yaşanan çatışmalardan ayıran en önemli şey bu olacak. 

Bu durumda meşruluğu bulunmasa da ayrılık taleplerinin üreteceği çatışmaya dünyanın nasıl yaklaşacağının önceki örnekleri kötümser olmamıza neden oluyor. Bağdat'ın Erbil'in hamlesine karşı ilk hamlelerinin siyasi, ekonomik ve diplomatik olacağı açık. Fakat, bu girişimlerden sonuç alamayan Irak Hükümeti'nin egemenliğini yeniden tesis etmesi için askeri güce başvurması yeni bir dönemi başlatabilir. Verili koşullarda bunu Bağdat'ın tek başına yapabilmesi çok güç, ancak komşu ülkelerin desteğini alması halinde bir çatışma süreci başlayabilir. İşte bu olasılık yakın geleceğin anahtarı. Bu olasılık, Irak'ta bir çatışma başlaması halinde sürecin bölge ülkelerinin dahil olmasıyla devam edeceğini gösteriyor. Sonrası ise diğer devletlerin müdahalelerine bağlı. Üstelik, Irak'ta başlayan bu sürecin kısa sürede Suriye içinde de yaşanmayacağının teminatı yok. Bu nedenle Irak'taki süreç bir şekilde askeri güç kullanımına varırsa yine uluslararası nitelik alan bir çatışmaya dönüşecek. Ve muhtemelen yeni dönemde Ortadoğu'daki çatışmaların karakterini de bu yeni örnek belirleyecek. 

[Ahi Evran Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Bölümü öğretim üyesi olan Doç. Dr. Serhat Erkmen aynı zamanda 21. yy Türkiye Enstitüsü Ortadoğu ve Afrika masasının başkanıdır] 

 

 




Orjinal Habere Git
— HABER SONU —