Tarih: 05.12.2017 14:36

ÖNCE PODYUM, SONRA MECLİS

Facebook Twitter Linked-in

 

5 Aralık 1934?de ülkemiz kadınlarına milletvekili seçilme hakkı tanındı. Kadınlar, bu hakkı 1923?de talep ettiklerinde alay konusu olmuşlardı.

KADINLAR, VEKİL OLMAK İSTİYORLAR

1889?da Kandilli?de doğan Nezihe Muhiddin, 11 yaşında gittiği muallim mektebini beğenmeyince eğitimine evde devam etti. Arapça, Farsça, Fransızca ve Almanca öğrendi. Maarif Nezareti?nin imtihanlarını kazanıp fen bilgisi öğretmeni oldu. İttihat ve Terakki Kız Sanayi Mektebi?nde müdürlük yaptı. Başarılı bir iş hayatı vardı. Bir taraftan da yazıyordu. Halide Edib, Fatma Aliye ve Şükûfe Nihal gibi, devrinin münevver kadınlarıyla görüşüyordu.

Zamanına göre feminist sayılan Nezihe Muhiddin,  günümüze göre muhâfazakârdı. Kadının, önce anne olduğunu ifâde ediyor; yükselmesini istiyor ama mutlak eşitlik iddiâ etmiyordu. Yurttaşlık haklarında eşitlikten yanaydı.  16 Haziran 1923?de Cumhuriyet Halk Fırkası?ndan da evvel Kadınlar Halk Fırkası?nı kurdu. Hedef kadınların siyâsî alana girmesi, seçme seçilme hakkını kazanması gibi görünse de asıl maksat, Türk kadınını lâyık olduğu mevkiye taşımak; kadınlık onurunu yüceltmekti. Ancak, erkek hâkimiyetindeki basın, meseleye, ?Kadınlar mebus olmak istiyor.? şeklinde alaycı bir üslûpla yaklaştı.

Kadınlar Halk Fırkası?na, yönetimden izin çıkmadı. Bu hareket ?taşkın? ve ?bölücü? bulundu. Kafasında tek parti ideali olan Cumhuriyetçiler için her parti hareketi bölücüydü aslında.

Netice olarak bu kadın partisi hareketi tasfiye oldu. Parti, Türk Kadınlar Birliği adını alarak yoluna devam etti. Nezihe Muhiddin?e, yolsuzluk iftirası atıldı. Bu acımasız ortama dayanamayan Nezihe Muhiddin, kabuğuna çekildi. Evinde çaylı sohbetler düzenledi. Kitap yazdı. 1958 senesinde akıl hastanesinde öldü.

AKBABACILAR DALGA GEÇTİ

Peki, bugün en ufak bir meselede Osmanlıya gerici diye saldıran basın, 1923?de hak isteyen kadınlar hakkında ne yazıyordu, bir bakalım. 

Kadınlar Halk Fırkası Genel Sekreteri Şükûfe Nihal, Süs dergisinde partinin kuruluş gâyesini etraflı bir şekilde açıklamasına rağmen, dönemin basını, bu kadın hareketine karşı tavır aldı. Tamamı erkek yazarlardan oluşan Akbaba dergisi, 9 maddelik bir parti programı yayınlayarak Nezihe Muhiddin ve arkadaşlarıyla dalga geçti. Fıkra gibi olan 9 madde şöyleydi:

Hâkimiyet bilâkayd ü şart kadınlarındır.

Her zevç, zevcesine itaate mecburdur. (Her koca, karısına itaate mecburdur.)

Bütün ev işleri erkeklere âittir.

Erkek, kadının müsaadesi olmadıkça harem dairesinden dışarı çıkamayacaktır.

Muâşakatın sürat ve emniyetini temin için her mahallede gişeler açılacaktır.

Dulların istikbâli temin edilecektir.

Ziynet eşyasının ithâli serbesttir.

Taaddüt-i zevcat memnûdur. (Dört kadınla evlilik yasaktır.)

Her kadın, indellüzûm (gerektiğinde), kırk yaşına gelen zevcini (kocasını) tekâüde sevke (emekliye ayırmaya) veya gayri faale tefrike (ayırmaya) yetkilidir.

CUMHURİYET?İN KATKILARIYLA

Bugün kadın hakları savunucusu olan Cumhuriyet gazetesi, KHF?nı  tahkir ve tahfif eden yayınlar yaptı. Şeyh Sait İsyânı bahâne edilerek 'Türkiye'nin hayatında çok mühim meselelerin mevcut olduğu bir zamanda hanımlarımızın mebusluk propagandası veya reklamı ile meşgûl olmaları pek ciddiyetsiz' bulundu.

'Hanımların mebusluğu hiç fenâ olmaz, Meclis'te sık sık moda etrafında münâkaşalar cereyan eder. Hanımların balolarda smokin mi yoksa dekolte tuvalet mi giymelerinin daha uygun olacağına dâir, mesela İstanbul mebusesi ile İzmir mebusesi arasındaki harâretli mücâdeleyi bütün erkek mebusların merak ve tebessümle dinleyeceğine şüphe yoktur.' ifâdeleri ni kullandı. Kadın mebusları kumaş türleri üzerine tartışırken karikatürize etti.

1927?de Nezihe Muhiddin hakkında, Türk Kadınlar Birliği?nin 500 lirasını kişisel amaçlarla harcadığı gerekçesiyle soruşturma açıldı ve birlik yöneticiliğinden istifa ettirilmesiyle sona erdirildi. Yunus Nadi, Cumhuriyet?deki köşesinde bu istifa meselesi hakkında, 'Oh diyoruz, aman kurtulduk! Artık her gün kusma eğilimi içinde bunalmaktan kurtulduk.' yorumunu yaptı.

SEÇME SEÇİLME HAKKINDAN ÖNCE GÜZEL OLMA HAKKI

Tahsiliyle, zekâsıyla ?Buradayım.? diyen kadınları mide bulandırıcı bulan Cumhuriyet gazetesi, o yıllarda kadın bedeni üzerinden bir kampanya başlattı. 1929?da Mustafa Kemal?in izniyle güzellik yarışması tertip etti. Bu mesele, siyâsetten daha ciddi bir işti maalesef. İçeride Türkiye güzeli seçilen Keriman Halis, Avrupa?daki yarışmada dünya güzeli ilân edildi. Kadınlar Halk Fırkası ile dalga geçilirken, Nezihe Muhiddin linç edilirken susan Mustafa Kemal, Keriman Halis?in dünya güzeli seçilmesi karşısında şöyle diyordu:

?Cumhuriyet gazetesi bu meselede Türk ırkının diğer dünya milletleri içinde mümtaz olan asil güzelliğini göstermek teşebbüsünü takip etmiş ve bunu dünya nazarında muvaffakiyetle intaç eylemiştir. Ondan dolayı bittabi bu vesile ile de takdir ve tebriklerimize hak kazanmıştır.?

Güzellik yarışmalarının kadrolu jüri üyesi Peyami Safa ise Cumhuriyet?deki köşesinde tâlihsiz bir yazıya imzâ attı:

?Keriman Hâlis?in tüm dünyaya ispat ettiği şey, yalnız ferdî bir güzellikten ibâret değildir. O düne kadar kafes arkasında, yalnız insan yumurtlamaya yarar acaip bir kümes hayvanı zannedilen Türk kadını ile bugünün beynelmilel hareketlerine karışan, zeki ve cevval bakışlı Türk kızının farkını meydana çıkardı.?

Sonuç olarak; kadınlara seçme seçilme hakkı, öyle cilâlanıp parlatıldığı gibi kolayca verilmedi. Hatta Müslüman Türk kadınının, siyâsî seçimlerden evvel güzellik yarışması seçimlerinde boy göstermesi temin edildi. 1923?de Türkiye?nin ilk partisini kuran Osmanlı kadınlarının belki de en büyük hatâsı, rejimden evvel davranmaktı. ?Türkiye?ye her ne gelecekse biz getiririz.? mantığında olan resmî ideolojinin, kontrol edemeyeceği oluşumlara tahammülü yoktu.

Ayrıca, Kemalist kadroların modern kadın tahayyülü, modern Osmanlı kadınlarının tahayyülünden çok farklıydı. Kemalist erkekler, eğitimli meslek sâhibi kadınların batılı kadınlar gibi yaşamasını, balolarda dans etmesini,  güzellik yarışmalarına katılmasını istiyordu. Siyâset erkeklerin işiydi.

Nezihe Muhiddinler, Şükûfe Nihaller, ne kadar okumuş olurlarsa olsunlar, ne kadar batılı yaşarlarsa yaşasınlar, Müslüman Türk kadınının onurunu podyumlarda çiğnetmeyecek kadar Osmanlıydılar. Belki de asıl mesele buydu.




Orjinal Habere Git
— HABER SONU —