Sitemiz Enpolitik yazarı, iletişimci, akademisyen Dr.Göktan Ay’ın, Elazığ Devlet THM Korosu Ses Sanatçısı, yorumcu Züleyha Ortak ile “Müzik, TV, Sanat, Kültür, Siyaset” üzerine yaptığı röportajı yayınlıyoruz...
AY: Muhafazakar, dedesi bölgede tanınan ve sevilen bir imam, annesi ve babası hacı Kürt bir ailenin çocuğusunuz ama, İstanbul/Kumkapı'da dünyaya gelmişsiniz. Çocukluğunuzu kısaca anlatır mısınız? Nasıl bir ortamda büyüdünüz?
ZÜLEYHA: Çok dinli, çok kültürlü ve o dönemlerin bir gerçeği olarak biraz da korku dolu ama, çok dilli bir ortamda büyüyen Kürt bir ailenin çocuğuyum. Evde başka, okulda başka diller konuşurduk. Bunun bir farklılık olduğunun farkındaydık ama bir zenginlik olduğunu anlamak elbette çok sonraki senelerde mümkün olabilecekti...
Çok dinli bir ortamda büyüdüm, çünkü Kumkapı; Rum’uyla, Ermeni’siyle adeta bir dinler mozaiğiydi o yıllarda. İstanbul’da tutunmaya çalışan çok çocuklu bir ailenin, dünyayı öğrenmeye, kavramaya çalışan çocuğuydum sonuçta.
İşin korku dolu kısmına gelirsek; sokaklarda dolaşan beyaz Renault marka otomobillerin örnekler ile anlatıldığı bir dönemdi; Kürt olmak zordu. Ne mutlu ki geçmişte kaldı artık tüm o korkular…
AY: Türkülerle birlikteliğiniz nasıl başladı? Kaç yaşında, kendinizde müzik yeteneğinin olduğunu anladınız? Ya da, çevrenizden yönlendiren oldu mu?
ZÜLEYHA: Kendimi bildim bileli türkü söylerdim. Babam da severdi söylemeyi ve Dengbejleri de sürekli dinlerdi, itiraf etmeliyim ki, o zamanlar pek anlamaz, sıkılırdık. (Dengbej: Deng ‘ses’, bêj ‘söyle’dir. Bu kelime; “sözün ahenkle icra edilmesini” sağlayan, köyden köye göç ederek yaşayan, hayatını söyledikleri türküler sayesinde kazanan insan)
Sesimin güzel olduğunun pek farkında değildim ama, arkadaşlarımla bir araya geldiğimizde mutlaka türkü söylerdik. Muazzam bir sesim yok ancak, kendime has bir ses rengim ve üslubum var. Birilerine benzemek yahut taklit ederek şarkı, türkü söylemek bana yanlış geliyor.
AY: Genç yaşta Zülfü Livaneli ile tanıştınız ve 10 dilde Livaneli'nin şarkılarından oluşan ilk albümünüz 'MERHABA' ile (2007) etnik müzik alanına girdiniz. Rahmetli Yaşar Kemal’le de tanışmışsınız. Z. Livaneli sizin müzik hayatınıza ne kazandırdı?
ZÜLEYHA: Zülfü Livaneli; yetenekli, çalışkan ve üretken bir ustadır. Alanında markadır ve biliyorum ki; her ülkeden, her milletten dinleyeni, seveni vardır. Zülfü ağabey’in şarkıları hemen her dilde çalınıp, söylendi, ama, kimse Kürtçe söylememişti… Ne mutlu ki, bu da bana nasip oldu. Harbiye Açıkhava Tiyatrosu’ndaki konserinde beni sahneye çıkarttı ve binlerce kişinin önünde ‘Yiğidim Aslanım’ı Kürtçe okudum. Profesyonel anlamda müzik maceram o gece başlamış oldu.
AY: Sonra, Anadolu'nun dört bir yanından seçilen kadın ağzı türkülerini yorumlayıp “BENDEN” isimli çalışmanızı yayımladınız ve türkülerle “kadın haklarına” dikkat çekmeyi amaçladınız. Amacınıza ulaşabildiniz mi?
ZÜLEYHA: Ulaşabilmiş olmayı inanın çok isterdim ama, her gün bir kadın cinayeti haberi aldığımız şu günlerde maalesef çok, çok uzak olduğumuzun farkındayım. Büyük usta Yaşar Kemal’in o sözü hala geçerli ne yazık ki… “Bu ülkede dört şey olmayacaksın. Kadın, çocuk, ağaç ve sokak hayvanı!”
Ayrıca, ‘kadına şiddet’in bir boyutu daha var hocam. Ve bunu kimsenin konuşmuyor oluşunu, ikiyüzlülük olarak adlandırıyorum.
Sadece erkek değil, kadın da kadına şiddet uyguluyor. Psikolojik olarak yıpratıyor; dedikodu, yalan ve iftiralar ile bazen kadını işsiz bırakmaya kadar varıyor durumlar. Şahit olduğum ve bizatihi yaşadığım için bunu gönül rahatlığı ile söylüyorum. Güçlü olan erkek nasıl “tehlikeli” ise, güçlü olan kadın da gücünü “kötüye” kullanabiliyor...
AY: Kalan Müzik sahibi, dostumuz Hasan Saltık ile de çalışıyorsunuz galiba. Bilgi verebilir misiniz?
ZÜLEYHA: Hasan Saltık ve eşi Nilüfer Saltık müzikal yolculuğumda yolunu aydınlatan önemli isimlerdir. Onlarla çalışabilmek, tecrübe ve birikimlerinden istifade edebilmek büyük şanslarımdan biridir. Hasan Ağabey ve Nilüfer Ablam bu ülkede; türkülere, etnik müziğe ve sanat müziğine büyük hizmetleri olan, müziğin gelecek kuşaklara aktarılabilmesindeki en önemli isimlerdendir. Hala, her fırsat bulduğumda bilgilerinden tecrübelerinden istifade etmeye gayret ederim.
AY: Siz Sn.Erdoğan Başbakan ilken, bir resme girdiniz ve sonra bir kesim tarafından “yandaş” olarak yaftalandınız. Barış sürecinde de gazetelerde demeçleriniz, illerde konserleriniz oluyordu. Şimdi, geriye bakınca ne düşünüyorsunuz?
ZÜLEYHA: Sayın Tayyip Erdoğan’ın şahsına, samimiyetine, davasına inandım. En başta da Kürt meselesinde ve türban zulmüne karşı yaptıklarını kimse inkar edemez. Ama,artık, bir sanatçının politikayla ya da şöyle söyleyeyim güncel politik figürlerle arasına mesafe koyması gerektiğini düşünüyorum...
Zira, “politize olmanın” bedelini ziyadesiyle ödedim...
Siyasetçiler gelir, gider… Oysa sanat her zaman var olacaktır. Barış sürecinde Kürt kökenli bir sanatçı olarak büyük bir mutlulukla barış türküleri söyledim. Ama bundan sonraki hayatımda, yaşamımın merkezinde sadece “sanat olacak”, bunun da altını çizmek isterim.
Birilerinin tarif ettiği gibi; ne yandaş oldum, ne candaş, ne de muhalif...Sadece inandığım yerde durdum ve türkülerimi söyledim o kadar… Kasım 2015’ten beri hiçbir resepsiyon, protokol daveti ve etkinliklerinde yokum! Bunun da altını özellikle çiziyorum…
‘Neden Kasım 2015?’ diye soracaksınız, hemen söyleyeyim: Kendi hikayemi kaleme aldığım ‘Zelikızın Türküsü’nde; giriş, gelişme, sonuç şeklinde her şeyi anlatacağım. O vakit okursunuz insallah.
Ayrıca hocam, X taraf da, Y taraf da, Z taraf da kendileri gibi düşünmüyorsan; eylem ve söylemlerini yüzde yüz onaylayıp desteklemiyorsan seni ötekileştiriyor. En büyük mobbing ve saygısızlığı da, kendini; ‘aydın, demokrat, özgürlükçü’ şeklinde tanımlayanlar yapıyor. Bizler insanız; beşeriz, şaşarız!
Hata da, günah da kişinin şahsına aittir. Kişinin duruşu ve iyi niyetle yaptıklarından ötürü kimse kimseyi tefe koyamaz, koymamalıdır...
AY: Ben de zaman zaman, Sn.Cumhurbaşkanımızın; sürekli aynı popüler isimlerle gözükmesini, neden; “bir Devlet Sanatçısını/Koro Şefini/Konservatuar Öğr.Üyesini görmediğimizi” yazıyor ve sorguluyorum…Sizce bunun sebebi ne olabilir?
ZÜLEYHA: Sevgili Hocam sorduğunuz soru gibi, defalarca yazdım, yapıcı eleştirilerde bulundum. Lakin bu sorgulama ve iyiniyetli haller, işin sonunda şahsıma zarar verdi ve bilvesile bıraktım. Nedeninde, niçininde; çok iyi görmüş, öğrenmiş biri olarak müsaadeniz ile susma hakkımı kullanmak istiyorum…Zira inanın “çok yorgunum” ve “sağlığımdan oldum.”
AY: Sanatçının ille siyasi bir tarafta olmasını, oyunu dile getirmesini, siyaset ile ihaleler almasını, akrabalarını işe sokmasını doğru buluyor musunuz? Sanatçı, özgür kalamaz mı?
ZÜLEYHA: Siyaset üzerinden ihale alan birine, ne kadar sanatçı denebilir emin değilim. Sanatçının işi sanat üretmektir. Biz iş adamı değiliz ki, bu tip şeyler bekleyelim… Mesele “sanatçının siyasi olarak taraf tutmaması” ise bu konuda sizinle aynı fikirdeyim. Hısım akraba işlerini ise hiç bilmediğim için “kimler yapar, nasıl yapar” inanın hiç bilmiyorum ve hiçbir zaman da bilmek, öğrenmek istemiyorum.
AY: Sizin TRT Müzik’te “Sınızrsız Ezgiler” adlı bir programınız var. Ben onunla ilgili olumsuz bir tweet attım. Ama, yaşınıza göre olgunmuşsunuz ki, beni araştırıp buldunuz, telefonla aradınız, hocam görüşmek istiyorum, eksiklerimi duymak istiyorum dediniz, bu çok hoşuma gitti. Hatta, bugün sizinle olan etkileşimi anlattım, dediler ki; helal olsun, küsmemiş, ters cevap vermemiş, çünkü ortalık seviyesiz, popüler isimlerle dolu…Bu sizin yaşam tarzınız mı?
ZÜLEYHA: Hocam ben daha yolun çok başında olduğumun farkındayım. Siz, neredeyse benim yaşım kadar bu işe emek vermiş bir isimsiniz. Elbette çok kıymetlidir benim için eleştirileriniz ve sizden istifade etmek için geleceğim yanınıza. Daha öğrenecek çok şeyim var ustalardan…
AY: Ah De Vefa’ya önem veriyor musunuz? Kızdığınız, affetmeyeceğiniz, sizin canınızı yakanlar elbette vardır. Çünkü 2,5 yıl işsiz kalmış, kapılar yüzünüze kapanmış. Ama, inançlı bir kişisiniz. Bu konuda ne dersiniz?
ZÜLEYHA: İnsan ancak affettiğinde rahatlayıp, hafifliyor. Elbette canımı çok acıtan, yüzüme gülüp arkadan hakkımı yiyenler de oldu; halen de oluyor. Küçücük yaşıma rağmen benimle uğraşan, “işlerimi engelleyen, yoluma taş koymaya çalışanlar da” oldu.
Ama ben kendime Dalai Lama’nın bir sözünü örnek aldım. Kendisine; “ülkesini yakıp yıkan, tapınaklarını darmadağın eden Çinliler’le ilgili ne düşünüyorsunuz?” diye sorulduğunda şöyle cevap vermiş;“Onlar bize en kıymetli bilgiyi, sabrı öğretti. Onlar bizim öğretmenimizdir!”
AY: Genç ve güzel bir kadınsınız; parlak, temiz, dinlenebilir bir sesiniz var. Enbe Orkestrası’nı da arkanıza almışsınız ki, bu büyük bir şans. Ama, “türkü yorumunda zayıf kalıyorsunuz” demiş ve yapmanız gerekenleri kendimce söylemiştim. Bundan sonra Züleyha nasıl bir yol çizecek?
ZÜLEYHA: Bundan sonra ustaların ve sizin tavsiyeleriniz ve yönlendirmelerinizle bildiğim yolda, daha iyi yorum için var gücümle çalışmaya devam edeceğim. İyi bir arşiv oluşturacağım. Eserleri en iyi okuyan kişilerden dinleyeceğim. Çünkü Züleyha’nın en iyi bildiği ve yaptığı şey şarkı-türkü söylemek, yazmak ve tv programları yapmak.
Başka türlü bir yaşamak da bilmiyor Zelikız…
Fikirlerinizi benimle paylaştığınız, bana vakit ayırdığınız için, size çok teşekkür ederim. Sizi programımda ağırlamaktan büyük mutluluk duyacağım…
AY: Zaman zaman TRT Müzik programlarına katılıyorum, canlı programınıza da katılmak isterim. Teşekkürler. Sanat hayatınızda başarılar dilerim.