Ebru Ceylan: “Farklı disiplinler, farklı bakış açıları ile kolektif bilinç yaratıyorum'

Ebru Ceylan: “Farklı disiplinler, farklı bakış açıları ile kolektif bilinç yaratıyorum

Enpolitik yazarı, iletişimci, Dr.Göktan Ay’ın; ressam, sanat ekonomisti Ebru Ceylan ile “Resim Sanatı, Eğitim ve Sanat Projeleri” konularında  yaptığımız röportajı yayımlıyoruz…

AY: Lisans eğitimini nerede yaptınız? Üniversite eğitimi size ne verdi?

CEYLAN: Dumlupınar Üniversitesi Bilg. Muh. ve Vergi Denetimi ve Anadolu Üniversitesi’nde  iktisat eğitimi aldım. Daha sonra İngiltere’de “sanat ekonomisi” üzerine ek bir eğitim programına katıldım.

AY: Çok fazla (207)  üniversite açılıyor. Alanda çalışma yapmak isteyenlerin, mutlaka eğitim almalarını tavsiye ediyor musunuz? Üniversiteler bu konuda yeterli donanıma sahip mi? Gözlem yaptınız mı?

CEYLAN: Kendi alanım üzerinden devam edersek. Bence eğitimin her alanı önemli. Fakat aldığımız eğitimlerin kendi mesleki hayatlarımızda daha aktif bir eğitim sisteminde olması gerekiyor. Sadece kendi alanımıza odaklı eğitim sistemi kendi tecrübemden de yola çıkarak inisiyatif ve özgünlüğü biraz köreltiyor. Aldığımız teorik bilgilerin pratik uygulamalarının daha fazla olması gerektiğini düşünüyorum. Çünkü mezun olunca en çok bocalama, bu evrede geçiyor. Bu öğrenilen bilgileri ne yapacağız nasıl uygulayacağız?.. Konusu ve alanı bakımından öne çıkan üniversitelerimiz var. Ama sanırım akademik anlamda “makale” ve “veri bulma” konusunda sıkıntı olduğunu düşünüyorum.

AY: Farklı projelere imza atıyorsunuz. Bir serginizin adı “Edebi Ebedi” de, Türk Edebiyatı’nın önemli isimlerini tuvale yansıtmışsınız... Resimleri çizdikten sonra, her esere o edebiyatçı için metinler yazmışınız. Bundan ne amaçlamıştınız, sonuca ulaştınız mı?

CEYLAN: Benim tüm işlerimde tek bir manifestom var; “farklı fikir ve düşüncede ki insanların” bir araya toplatılması ve  “kolektif bilincin” artması. Birbirine bağlı sanat dallarının bir arada olmasının, bir çok özgün ve yaratıcı fikre de cesaret sağladığını düşünüyorum. “Konuşan Resimler Sergisi” de böyle bir işti; “üç farklı disiplinin” bir arada olması ve geçmişimizde bu işi en güzel haliyle sergileyen “edebiyatçıların” konu alınması, “farklı bir bakış açısı”, bu insanlara tekrar ışık tuttu. Bu anlamda amacına ulaştığını düşünüyorum.

AY: 6 sanat dalı üzerinden, bireyi sanatla sahne üzerinde buluşturan ve bu temas anını bilimsel olarak ölçümleyecek olan “Samsara Multidisipliner Sanat Deneyimi’nin” ilk adımı “Samsara Multidisipliner Resim Sergisi”nin mimarı sizsiniz. Bu projede bir ölçüm yapacağınızı açıkladınız;1/Sanatçılar arasında ortak bir bilinç var mıdır? 2/Bu bilinç gözle görülebilir mi? İnsan, sanatla değişir mi? 3/ Bu değişim ölçümlenebilir mi? Neyi amaçladınız, sonuç alındı mı?

CEYLAN: Bu sergi serisi, aslında büyük bir projenin ilk adımı. Sanat insanı iyileştirir mi ve bu konu ölçümlenebilir mi? Sanatçıların birbiri arasında kurduğu bağ, veya bir sanatçının toplumla buluşmasında gözle görülmeyen bu diyaloğun, anlamlı bir sonuç çıkarmasını hedefledim. Böylelikle bu veri “Sanat ekonomisi” alanında kullanılacak; anlamlı, değerlendirilebilir, üzerinde çalışabilir bir rapora dönüşebilecek. Sergimize gelen insanları, nörolojik olarak ne hissettiklerini bilimsel aletler ile ölçtük. burada dayandırdığımız bir bilimsel veri vardı. Tesla'nın teorisine göre insanların bir biorezonansı var ve bu 62-72 arasında. Bu değer aralarında frekansa tabi kalan insanların sağlıklı olduğuna dair bir görüş bu. Biz de bu alt veriyi aldık, benzer ölçüm sistemleri ile bir sanat eseri olayında sanatseverleri ölçümledik. Eğer verimiz 62 frekansın üzerine çıkar ise, bu değişimin gerçekleştiğini ve sanatın insanı iyi yönde etkilediği verisini Tesla'nın teorisi üzerine yorumlamış olacağız. Bu anlamda Dünya da gerçekleşen ilk sanat deneyimidir Samsara.

AY: Serginizi çok beğendim. Özellikle resim altına yazdığınız panolardaki; konu, ifade, işleyiş çok güzel. Samsara sergisi tanıtım afişi metninde “Yıllar geçip, nesiller değişirken; daha iyi, daha derin, olanca renkleriyle anılmaya  devam ederken ben yaratıcı ne katkıda bulunabilirim diye düşündüm” diyorsunuz. Açar mısınız?

CEYLAN: ilham kaynaklarımızı hep dünyada arıyoruz. Oysa, bu topraklar bu konuda oldukça verimli ve  aynı zamanda döneminde yaşanılan her olay kendi dünyamız içinde sadece şekil değiştiriyor. Ben de aynı şeyleri yaşayan ve üretmekten vazgeçmeyen bu toprakların güzel insanlarını tekrar yorumlayarak, bu üretim ve yaratım gücüne dikkat çekmek istedim.

AY: Çok etkileyici olan, “Bu Toprakların Ozanları” bölümünden amacınız neydi?

CEYLAN: Anadolu’nun Ozanları; Sanat yönetmenliğini yaptığım, “Bağımız var projesi” ile birleştirdiğimiz bir seri...Anadolu toprakları bir sanatçı için, hemen hemen her konuda arkeolojik bir çalışma yapacağınız bir alan... Farklı kültür ve sanat dallarında bu topraklarda yetişmiş yüzlerce ustamız var. “Konuşan Resimler Edebi Edebi” ile edebiyatçılarımızı anlatmıştım. Konuşan Resimler Türkiye'nin ilk betimlemeli sergisidir. Bu seride ise; müziğin ve halk ozanlarının ne kadar güçlü bir bağ kurma aracı olduğuna dikkat çekmek için, “Ozanlara” yer vermek istedim

AY: Projelerde, tek alanda değil, disiplinlerarası alanda bir birleşim yapıyorsunuz. Bu konuda, bizler de; düzenlediğimiz sempozyumlarda çok istiyoruz, ama akademisyenler tek alanda yürümeyi seviyor. Mesela; resim, dans, müzik, fotoğraf, sinema ve edebiyatı birleştirdiğinizde bu fikrin yaygınlaşacağını, sanata farklı bir bakış açısı oluşturacağınıza inanıyor musunuz?

CEYLAN: Evet inanıyorum. Çünkü farklı fikir ve deneyimler, insanın gelişimi için muhteşem olanaklar sağlayan verileri de beraberinde getiriyor.  Hepsi birbirine görünmez bağlarla bağlı bu sanat dalları, bir arada, daha farklı bakış açıları olmasına rağmen birbiri ile diyalog kuruyor ve bu diyalog aynı zamanda toplumsal algı yönünde de olumlu bir adım sağlıyor... Yaptığım işlerde de bunu ön plana çıkarmaya çalışıyorum.

AY: Bu farklı ve değerli projelerin finansmanı az olmasa gerek?. Biz, 27 yıldır İstanbul Türk Müziği Festivali’ne ana sponsor bulamıyoruz... Nasıl sağlıyorsunuz?, bu alanda sponsor bulmak kolay mı?

CEYLAN: Ben ressamlığın dışında “Sanat Ekonomisti” olduğum için, tüm projelerimi bu ekonomik dengede planlıyorum. Bir de, maalesef Türkiye sanat alanında yapılan tüm projelere bakış acısı bir hobi unsuru gibi gözüktüğünden, karşılıklı faydalar çok elle tutulur gözükmüyor. Öncelikle bunun ciddi bir ekonomi olduğunu, tüm kurum ve sanat dünyasının içinde yaratıcı olarak çalışan sanatçılar kabul etmeli. Ve bu ekonomik dengeler ile projeler sunulmalı ve planlanmalı. Esasen benim yaptığım da bu. Proje içeriğini yaratırken aynı zamanda ekonomik modelini de planlıyorum.

 

AY: Ülkemizde, maalesef popüler kültür, akademik-saygın-kaliteli projeleri engelliyor. Sizin yaptığınız projelerin iletişim araçlarında paylaşılması sevindirici. Siz, bu projelerin popüler kültür içinde değerlendirilmemesi gerektiğini düşünüyor musunuz?

CEYLAN: Açıkçası bunun böyle bir ayrım olarak yapılmaması gerektiğini düşünüyorum. Çünkü, eğer yaptığınız iş emek ve doğru dengelerde ise bunun popüler olup olmaması değil, faydalı olup olmamasına bakılmalı. İyi bir işte popüler olabilir. Bu ayrım, bence ne kadar duyulması üzerine değil, ne kadar faydalı ve ulaşılabilir/sürdürülebilir olduğuna bakılarak yapılmalı.

AY: Alanda, bir isimsiniz. Akademik kurumlardan, özellikle çalışma yaptığınız alan Fakülteleri’nden; destek, katılım, eleştiri v.b. alıyor musunuz? Almıyorsanız, bunu neye bağlıyorsunuz?..

CEYLAN: Alıyorum.. Açıkçası bana ulaşmasalar da ben ulaşıyorum. Bu kopuk bağ ne kadar güçlenirse, esasen o kadar fazla üretebilir ve geliştirebiliriz. Ama akademik yapıda prosesler çok ağır işliyor maalesef ve bazen metalara çok takılınıyor. Bence bu konuda genç kuşağa da biraz güvenmeli. Dünya değişiyor. Fikirler yöntemler de değişebilmeli. Elbette, kötü değişimlerden bahsetmiyorum ama, bu gelişimin sürdürebilir olması için akademik anlamda ilgili fakülteler biraz daha özgür ve aktif olmalı. Hayatın içine karışmalı.

AY: Projelerinizde “müzik”, hep var. 21 Şubat'ta; Çağrı Sertel'in canlı performansı ve  2 eserde Ayça Ceylan ile canlı performans vardı… Ayça Ceylan'ın üzerinde de Ece Gözen'in ürettiği ilk biyomateryal ürünü, plastik kullanımını ve doğaya zararlarını durdurmak adına doğanın kendi yaşayan mikroorganizmalarından üretilen bir doku, deri gibi bir kumaş gibi ama canlıydı...Müzik ve dans  sizce hayatımızın neresinde?

CEYLAN: Hayatımın tam ortasında. Samsara projesinde de bu örnek vardı. Çağrı Sertel’in bestesinden etkilenerek bir eser yarattım. Bu eseri de, diğer sanatçı arkadaşlarım hayata karıştırdılar. Ve ortaya herkesin sevdiği bir şey çıktı. Keza yaptığımız bilimsel ölçümü de, yine müzisyen Emre Kula’nın bestesi üzerinden gerçekleştirdik. Müzik, bence; evrenden bizi iyileştirmek için bahşedilmiş, ilahi bir hal/ durum... Ben de bu muhteşem ilahi gücü, tüm yarattığım işlerde büyük bir keyifle kullanıyorum.

AY: Paylaşımlı, disiplinlerarası çalışmalarınızda size başarılar diliyorum. Teşekkürler…

CEYLAN: Ben teşekkür ederim.