Tarih: 30.06.2020 08:23

Dr. Mehmet Güneş yazdı: 'Muhafazakar Müslümanlarda Madde Bağımlılığı Krizi'

Facebook Twitter Linked-in

Yazar, şair Dr. Mehmet Güneş, kaleme aldığı 'Muhafazakar Müslümanlarda Madde Bağımlılığı Krizi' başlıklı köşe yazısında bağımlılığın başka hallerine dikkat çekerek, 'Köşklerde “Baby Shower” mevlitlere oluk oluk para akıtan, düğün sonrası “After Party’leri” ihmal etmeyen, ezanla karışık müzikler çalarken gelinle damadın muhakkak bir merdivenden aşağı indiği, İngiliz kraliyet balosunu bile geride bırakan düğünlere özenen, lüks yatlarda beyaz elbiseleriyle doğum günü partisi kutlamaya alışan, gösteriş düşkünü, dünya ve madde bağımlısı Müslümanları kim tedavi edecek?' diye sordu. İşte Güneş'in yazısının tamamı:

'DURUM MUHÂKEMESİNE HASIMDAN BAŞLANMAZ'
     Dündar Taşer

Bizim mahâllenin bir caddesindeki hâl-i pür melâli çok veciz bir üslupla  dile getiren ve durum muhâkemesine hasımdan başlamayan ve önceliği  ' dış güçlere' vermeyen önemli bir yazı...

Not: 
Bizim mahâllenin diğer cadde ve sokakları da  bu hâlden ve daha başka sıkıntılardan âzâde değildir.

'MUHAFAZAKAR MÜSLÜMANLARDA MADDE BAĞIMLILIĞI KRİZİ'

Esrar, eroin, alkol ve madde bağımlısı Müslümanları AMATEM’e götürüp tedavi ettirdik diyelim peki ya bizim mala, makama, mevkiye, koltuğa, lüks ve gösterişe, dünyaya yani maddenin bizzat kendisine bağlanmış Müslümanları kim tedavi edecek?

Köşklerde “Baby Shower” mevlitlere oluk oluk para akıtan, düğün sonrası “After Party’leri” ihmal etmeyen, ezanla karışık müzikler çalarken gelinle damadın muhakkak bir merdivenden aşağı indiği, İngiliz kraliyet balosunu bile geride bırakan düğünlere özenen, lüks yatlarda beyaz elbiseleriyle doğum günü partisi kutlamaya alışan, gösteriş düşkünü, dünya ve madde bağımlısı Müslümanları kim tedavi edecek?

Marka başörtüleri, siyah gözlükleri, yüksek topukları ve lüks jipleriyle gecelere akan, bir konser biletine milyarlar saçan, hiçbir tesettür defilesini kaçırmayan, pahalı telefonlarıyla tik tok videosu çeken, tüm özel hayatlarını Instagram’a açan, kınadığımız ne varsa başına İslami ibaresini koyarak yapan, kadının kocasına bir dilim kek, bir bardak çay vermesine bile itiraz ederek feminizmin kurucularını bile hayretler içerisinde bırakan, marka ve lüks bağımlısı tesettürlü Müslüman kızlarımızı kim tedavi edecek?

VİP umreden aşağı kabul etmeyen, Zemzem Towers’dan aşağı konaklamayan, rezidansların ve özel güvenlikli sitelerin dışında yaşayamayan, yurtdışı tatillerini ihmal etmeyen, sadece zenginlerle oturup kalkan ve bu dünyayı küçük bir cennete çevirmeye çalışan konfor ve madde bağımlısı Müslümanları kim tedavi edecek?

Efendimizin (s.a.s.), “Bir sürüye salınan iki aç kurdun sürüye verdiği zarar, kişinin mal ve şeref (makam, mevki, itibar) hırsıyla dine verdiği zarardan daha fazla değildir” (Tirmizi) hadisinde uyardığı gibi oturduğu makamı korumak veya daha üst bir makama gelebilmek için sürüye dalan bir kurt gibi etrafında kim varsa boğup parçalayıp bir kenara atan, dişinin geçmediği hiçbir makam, dilinin değmediği hiçbir dünyalık bırakmak istemeyen koltuk bağımlısı Müslümanları kim tedavi edecek?

Makam arabasız, sekretersiz, özel kalemsiz, korumasız yaşayamayan, koltuğu elinden alınınca kriz üstüne kriz geçiren, küçük bir müdürlük için bile aşındırmadık kapı bırakmayan, şeref ve itibarı malda, makamda ve parada gören, bunları kaybedince de itibarını kaybettiğini zanneden, yeniden bir makama gelebilmek için gerekirse ahlakını, adaletini, merhametini ve değerlerini bile gözden çıkarabilen makam bağımlısı Müslümanları kim tedavi edecek?
 
Asıl işi bu sorunlara çare üretmek olması gerekirken devlet destekli projeleri kovalamaktan, protokol fotolarına girmek için çırpınmaktan, vekillerle, bürokratlarla yapılan üst düzey ve çok önemli toplantılardan vakit bulamayan, İslami çalışmaların sadece para ve güçle yapılabileceğine iman etmiş, adı sivil kendi resmi bir kısım STK’larımızı kim tedavi edecek?

Peygamberimizin (s.a.s.) açlıktan karnına taş bağladığını anlatırken bile para kazanabilen, İslam’ın ana prensiplerini ve hatta kaderi bile inkâr edebilecek cesarette olmasına rağmen haramlarla, faizle, haksızlıklarla, adaletsizliklerle ilgili gıkını bile çıkaramayan, statükoyu devam ettirmek ve kazanımlarını kaybetmemek adına kendini bile kaybeden bir kısım hocalarımızı kim tedavi edecek?

Ve en kötüsü de bir asgari ücretle on nüfus geçindirmeye çalışan, çocuğunun okul masraflarını bile karşılayamayan, parasızlıktan evlenemeyen, borç batağında inim inim inleyen garip Müslümanların, tüm bu olup bitene, lükse, israfa, gösterişe, umarsızlığa, pervasızlığa bakarak din ve dindarlıkla ilgili yaptıkları sorgulamalarına kim cevap verecek? 

Hiç kimse kusura bakmasın! Bu gidişatımız gidişat değil. Bu dünya sevgisi, bu madde bağımlılığı, bu vehn krizleri hepimizi mahvetti.

Efendimizin (s.a.s.), “Sizden öncekileri mal sevgisi helak etti. Bu sevgi onlara akrabalarıyla ve dostlarıyla ilişkiyi kesmeyi emretti. Kestiler. Cimriliği emretti. Cimrileştiler. Günahı emretti. Girdiler. Zulmü emretti. Yaptılar. En sonunda da helak oldular” (Camiu’s-sağir) uyarısına muhatap olmadan derlenip toparlanalım. 

Prof.Dr. Sıddık ÜNALAN
 Elazığ Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dekanı

HÂŞİYE:
Rahmetli Fethi Gemuhluoğlu; 'İnsan, iddiâsından vurulur' demektedir.
Her dönemde bizi hep iddiâmızdan vurdular.
Ideâllerimizi hayata geçirme, kâlimizi hâle dönüştürme konusunda  her dönemde ne yazık ki hep yaya kaldık. Bizim elimizle ideâllerimiz ve iddiâlarımız hâk ile yeksân edildi.
Ayrıca insan kalitemiz ne hazindir ki bütün mahallelerde ve caddelerde irtifâ kaybediyor...
Zaten en büyük problemimiz eğitim sistemimiz, kültür ve medeniyetimizden gittikçe uzaklaşmamız, irfan sâhibi insan yetiştiremememiz ve kaht-ı ricâl değil mi? 
Unutmamak gerekir ki; ipliğin kalitesini yükseltemediğimiz  müddetçe, bütün kumaşlar defolu çıkacaktır.
İlâhî Beyan'da;  'Şüphesiz ki bir kavim kendi durumunu değiştirmedikçe, Allah da onların durumunu değiştirmez.' (Rad, 13/11) buyurulmaktadır.

Bu îtibarla biz kendimizi  düzeltmediğimiz takdirde, Allah (c.c.) da  bizim hâlimizi düzeltmeyecektir. 
Şurası muhakkaktır ki;  Müslümanlık kâl ile değil, hâl ile yaşanır.
Öyleyse 'titreyip kendimize dönelim', kâlimizi hâle dönüştürelim, iddialarımızı hayâtımıza taşıyalım ve ideâllerimizi boynu bükük bırakmayalım...
Bunları yapabilmek için de, âleme değil önce kendimize nîzam vermekten başlayalım...
Bâkî selâm ile...'




Orjinal Habere Git
— HABER SONU —