Tarih: 19.12.2021 15:58

Gelecek Partisi 2. yılını kutladı

Facebook Twitter Linked-in

Gelecek Partisi kuruluşunun 2. yılını İstanbul'daki Yahya Kemal Beyatlı Kültür Merkezi'nde gerçekleştirdiği bir etkinlikle kutladı.

Partililere seslenen Gelecek Partisi Genel Başkanı Ahmet Davutoğlu, hem 2 yıllık yolculuklarını değerlendirdi hem de iktidarın politikalarını eleştirdi.

'KİMİMİZİN EVİ KURŞUNLANDI, KİMİMİZ SOKAK ORTASINDA SALDIRIYA UĞRADI'

Davutoğlu'nun konuşmasından satır başları şu şekilde:

'Bundan 2 yıl önce 152 kurucumuzla birlikte, zorlu ama kutlu bir yola çıktık. Daha sonra bu yolda bana kadın, erkek, yaşlı , genç on binlerce vatan evladı umutla, azimle ve cesaretle katıldı.

Kimimiz kurucumuz Mehmet Aşan dostumuz gibi menzili görmeden Hakka yürüdü; kimimiz Kovid yatağından faaliyetleri sürdürmeye çalıştı, kimimizin evi kurşunlandı, kimimiz sokak ortasında çakalların saldırısına uğradı, kimimiz trol çaylaklarının baskısı ile ifade vermeye çağrıldı, kimimiz kendilerini rızkın sahibi zanneden gafillerce işimizi aşımızı kaybetti; özetle her türlü baskıya maruz kaldık.

En sonunda kuruluş günümüz olan 12 Aralık için mutabakat sağladığım Haliç Kongre Merkezimizde yıldönümü kutlamamıza da, otobüsümüzün davet anonsu yapmasına da engel çıkarıldı.

Onlara baskı, bize kararlılıkla direnmek, inançla yürümek düşer. İktidar baskıları da, medya ambargoları da, ismimizin yer almadığı anket formlarıyla kamuoyu yönlendirmesi yapan anket manipülatörleri de bizi engelleyemez. Bir gün onlar da Gelecek gerçeğini görmek zorunda kalacaklar.

İki yıl önceki kuruluş konuşmamda da vurguladığım gibi, Farklı yaşlardayız ama hepimiz genciz. Farklı inançlara mensup, farklı dilleri konuşan, farklı etnik kökenlerden gelen ancak bu aziz toprakları vatan bilen ve geleceğe birlikte yürümeyi şiar edinen bir topluluğuz.

Farklı kökenlerdeniz ama hepimiz eşit ve onurlu Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlarıyız. Üç nesil olarak çok sancılar yaşadık, çok acılar gördük. Ama geçmişe değil geleceğe, nefrete değil sevgiye, öfkeye değil merhamete, korkuya değil ümide ayarlıyız.

'HER TÜRLÜ BASKICI REJİMİ TECRÜBE ETTİK'

Bugün sadece farklı siyasi partiler değil farklı siyasi zihniyetler yarışıyor.

Bir tarafta farklı ideolojik kimlikler altında son bir yüzyılın gerilimleri, rövanşist kutuplaşmaları üzerinden iktidarlarını sürdürmek isteyenler; diğer tarafta bütün bu yaşananlardan ders çıkararak insan onuruna dayalı yeni bir ufka yürümek isteyenler var.

Geçtiğimiz yüzyılı maalesef otoriter yönetimlerle kaos dönemleri arasındaki gelgitlerle kaybettik. Takrir-i Sükundan Tek Parti diktasına, Yassıada mahkemelerinden 12 Eylül darağaçlarına, 28 Şubat post-modern darbesinden 15 Temmuz hain darbe teşebbüsüne, otoriter yönetimleri meşrulaştıran geçiş dönemlerinden son yıllarda otoriterliği yapısal hale dönüştüren Cumhurbaşkanlığı hükümet sistemine kadar her tür baskıcı yöntemi tecrübe ettik.

Bu baskıcı yönetimleri meşrulaştıran kaos dönemlerinin ve tehdit senaryolarının acıları hala hafızamızdadır. Sağdan soldan idealist gençlerin toprağa düştüğü yetmişli yıllarda her kış 'komünizm gelecek' tehditleri ile yaşadıktan sonra bir güz sabahı 12 Eylül diktasına uyandık. Türlü mizansenlerle süslenmiş “irtica gelecek” senaryolarının işlendiği doksanlı yıllarda bir karakışta 28 Şubat cuntasının yasaklarıyla ve baskılarıyla kuşatıldık. Son yıllarda da “milli bekamız tehlikede” söyleminin örtmeye çalıştığı otoriter yolsuzluk düzeninin kıskacı altındayız. Son günlerde gündeme gelen ekonomik krizden OHAL yönetimi çıkarma çabaları bu kıskacın nasıl işlediğinin en çarpıcı örneklerinden birini oluşturmuştur.

'ÖNCE PSİKOLOJİK BİR DEVRİM GERÇEKLEŞTİRECEĞİZ'

İşte biz 'kaos ile baskıcı yönetimler' arasındaki bu kısır döngüyü kırmak için yola çıktık.

Bu kısır döngü teslimiyetçi anlayışlarla veya zahiri kurtarmaya dönük günlük politikalarla değil cesur bir yenilenme hamlesiyle aşılabilir.

Gelecek Partisi’nin amacı insana, zamana ve mekâna hakkıyla hitap eden kapsayıcı bir yenilenmeyi başlatmaktır.

Bu yenilenme hamlesi için önce psikolojik bir devrim gerçekleştireceğiz. Korku ve ümitsizlik, baskıcı yönetimlerin psikolojik gıdasıdır. Tanımlanmayan düşmanlar, bölünme, irtica veya kazanımları kaybetme gibi korkular, ekonomik krizi tetikleyen ama adı konmayan dış ve iç mihraklar halkta gelecek korkusu oluşturur, baskıcı yönetimlerin önünü açar.

'DÜŞÜN MİLLETİN YAKASINDAN'

Bugün de iktidar kendisinin cehaleti ve ehil olmayan kadroları üzerinden oluşturduğu ekonomik krizi bir taraftan dış mihraklara bağlayarak örtmeye çalışmakta; diğer taraftan krizin varlığının bile tartışılamayacağı OHAL ilanının altyapısını hazırlamaya çaba sarf etmektedir.

İşte buradan başta Sn. Erdoğan olmak üzere iktidar sahiplerine sesleniyorum: devleti yöneten sizsiniz. Bugün tek bir sent tek bir kuruş bir yerden bir yere havale edilse tespit edilebilen küresel bir ekonomik sistem var. MASAK, BDDK, SPK ve ekonomik istihbarat birimleri elinizde. Eğer birileri böylesi bir operasyon yapıyor da siz faili tespit edip ilan edemiyor ve cezalandıramıyorsanız acizsiniz; yok eğer böyle bir odak yok da siz kendi beceriksizliğinizi, cehaletinizi örtmek için bunları uyduruyorsanız halkı aldatıyorsunuz.

Her iki halde de meşruiyetinizi kaybetmişsiniz demektir. Düşün artık bu milletin yakasından.

'GENÇLERİN AKIN AKIN YURT DIŞINA GİTMESİ SİZİN OMUZLARINIZDA'

Ehil ve vatanperver Gelecek kadrolarının iktidarında kimsenin bu millete operasyon çekemeyeceğini, kimsenin örtülü veya açık bizi tehdit edemeyeceğini, kimsenin mal varlıklarımız üzerinden bize parmak sallayamayacağını, 'aptal olma' diye hitap edemeyeceğini göreceksiniz.

Sizin oluşturduğunuz bu korku ve kaos beklentisi iklimi gençlerimizin beyin göçü halinde yurt dışına gitmesine yol açıyor. Bu ülkenin kaynaklarını değerlendiremeyip onların dedelerini Cumhuriyetimizin 50. Yılında gurbetçi olarak Avrupa’ya gönderen iktidarların veballerinin misli ile fazlası Cumhuriyetin 100. Yılında bu gençlerin akın akın yurt dışına gitmesine yol açan sizlerin omuzlarındadır.

Bu vatanın evlatlarını yad ellere muhtaç ederek milletimize tarihi bir utancı yaşatıyorsunuz. Onların dedeleri niteliksiz işçi olarak gitmişlerdi, bugün gençlerimiz en iyi okulları bitirmiş nitelikli doktorlar, iş insanları, akademisyenler olarak gidiyor.

Geçen gün Londra’dan gelen bir dostum İngiltere’ye gitmiş olan ODTÜ'lü yüzlerce gencin orada bir dernek kurduklarını söyledi. Bu ülkenin ekmeği ile büyümüş, bu ülkenin öğretmenlerinin eğitiminde yetişmiş gençler eğer bir an önce yurtdışına gitmeye çabalıyorsa ve donanımlarını başka ülkelerin refahı için kullanıyorlarsa bunun sorumlusu onlar değil, bu ümitsiz iklimi yaratanlardır. 10 yılı aşan çetin bir eğitim ve ihtisas dönemlerinden sonra 5000-6000 TL yani takriben 300-400 dolar alan ve zor geçinen, kendini yenileyecek kitap bile alamayan bir doktoru geleceğini gurbet diyarlarında araması nedeniyle nasıl suçlayabiliriz? Kendisi zor geçinirken yanı başında iktidar partisinin genel merkezinde kokain tüketen, lüks arabalara binen türedi gençleri gören ve burada aldığı maaşın en az on mislini yurtdışında alma imkanı olan nitelikli bir mühendise kim kızabilir?

Gözümüzün nuru Aziz Gençler,

Bu partinin adını sizleri düşünerek 'Gelecek' koyduk. Önce özgürlük sonra onurlu bir hayat diye titreyen yüreklerinizin sesini duyuyorum. Baskı ve korku ortamı ile ruhunuzun daraldığını, iş ve aş kaygısıyla zihninizin bunaldığını görüyorum. Kapı kapı dolaşıp iş bulamadığınızı, ev genci olarak anılmaktan hayata küstüğünüzü, babalarınızın onuru incinmesin diye harçlık isteyemediğinizi, bir odada sizin diğer odada anne babanızın gözyaşı döktüğünü iktidardakiler hissetmese de biz hissediyoruz.

Herkesin susarak köşesine çekildiği bir dönemde her türlü baskıyı göze alarak Gelecek Partisi’ni kurmamızın ana sebebi sizsiniz. Biz bu partiyi kendi ikbalimiz için değil, sizin
onurunuz, sizin geleceğiniz için kurduk.

'BU GÜNLER GEÇECEKTİR'

Sizin yurtdışına iş aramak için değil bilgi ve tecrübenizi artırmak için gideceğiniz günleri birlikte inşa edeceğiz. Bu aziz ülkenin değersiz TL ile sizlere cehennem, yabancı ülkelerin gençlerine cennet olduğu bugünler geçecektir.

Başbakanlıktan ayrılmamla birlikte yarım bıraktırılan AB ülkelerine vize serbestliğini Gelecek Partisi iktidarında hayata geçirecek, genç girişimcilerimizin ufkunu açacak şekilde Gümrük Birliğinin güncellenmesini sağlayacağız.

İnsancıl diplomasi ile bütün dünyada saygı gören, barışçıl diplomasi ile çevre bölgelerde istikrara öncülük eden, küresel güçlerle dengeli ve akılcı ilişkiler kuran, uluslararası forumlara etkin bir şekilde katılan bir ülkenin vatandaşları olarak her yerde ve her zeminde başınız dik dolaşacaksınız.

Geleceğimizin enerjisini bünyesinde taşıyan onurlu gençler,

Gelin saflarımıza katılın ve kapkaranlık bir geceden sonra doğacak güneşi, karakıştan sonra gelecek baharı birlikte selamlayalım.

Bu devlet kimsenin şahsına değil milletin şahs-ı manevisine aittir.

Bu devlet Niğdeli Ömer Halis’in, Çorum’lu Erol’un, Trabzonlu Eren’in, Diyarbakırlı Yasin’in, Elazığlı Fethi’nin, Mardinli Aziz’in, İzmirli Tahsin’in, Sultanahmetli Halide’nin, Kastamonulu Şerife’nin, Erzurumlu Fatma’nın, Manisalı Makbule’nin, Çanakkale’li Akif’in, Kahramanmaraşlı Rıdvan’ın, Gaziantepli Şahin’in, Bitlisli İdris’in, Konyalı Celaleddin’in, Nevşehirli , Bursalı Osman’ı, İstanbullu Fatih’in, Ankaralı Kemal’indir.

Her seferinde devletin sahibi, mülkün hakimi edasıyla herkese parmak sallayan Sayın Erdoğan ve sayın Bahçeli’ye sesleniyorum: Önce parmaklarınızı indirin ve sonra bilin ki “sizin bu devletteki payınız 84 milyonda birdir, ne eksik ne fazla”.

Aynen Toros dağlarında bir Türkmen obasında doğan, Diyarbakırda Serok, Erzurumda Dadaş, Kırımda Tatar, Saraybosna’da Boşnak, Kosova’da Arnavut, sizin unuttuğunuz Kaşgar ilinde Uygur, ata diyarım Horasan’da Hoca Ahmet diye anılan benim payımın olduğu gibi.

'TARİH SİZİN DÖNEMİNİZİ ZİLLET DÖNEMİ OLARAK ANACAKTIR'

Tarih sizin döneminizi devletin itibar kazandığı değil, Türkiye Cumhurbaşkanına aptal olma diye hitap edildiği, yabancı devlet başkanlarının kapısında dakikalarca bekletildiği, 15 Temmuz hain darbe teşebbüsünün odağı olarak ilan ettiğiniz ülkelerden birkaç milyar dolar alabilmek için temenna çakılan, mazlum Uygur kardeşlerimizin can ve namuslarına tasallut edilmesine sessiz kalınan bir zillet dönemi olarak anacaktır.

Bu vesile ile vicdanları körelmiş iktidar sahiplerine tekrar sesleniyorum. Bir kez olsun swap dolarlarının sesine değil de Uygur kardeşlerimizin feryatlarına kulak verin ve birçok ülkenin yaptığı gibi Şubat ayında yapılacak Pekin Kış Olimpiyatlarını boykot edin.

Milliyetçiliği hamaset aracı olarak istismar eden Sayın Erdoğan ve Bahçeli, her fırsatta millete salladığınız parmaklarınızı bu güç merkezlerine sallayabilseydiniz bu zillet dönemi yaşanmazdı.

Unutmayın; devletin itibarı racon kesmekle, hamaset yapmakla, slogan atmakla değil, bilgiyle, vakarla ve devlet nezaketi ile korunabilir.

Bir siyasi iktidar değişiminde devletin zaaf göstereceği konusunda kara senaryolarla sizi statükoya mahkum etmek isteyenlere asla kulak asmayınız.

En kritik süreçlerde ekonomiyi sarsmadan, özgürlükleri kısıtlamadan, güvenliği zaafa uğratmadan yönetmiş Başbakanınız olarak size söz veriyorum: Ülkeyi ümitle değil korkuyla, muhabbetle değil baskıyla, şeffaflıkla değil yolsuzlukla yöneten bu iktidar sizin oylarınızla değiştiğinde devlet asla zaafa düşmeyecektir.

Doğayı ve şehirlerimizi ekonomik rant alanı olarak gören zihniyete karşı verdiğimiz mücadeleyi sürdüreceğiz. Kanal İstanbul benzeri doğaya meydan okuyan ve bu aziz şehirde kıyamete kadar gelecek nesillerin hayat alanlarını ipotek altına projelere bu bilinç ile karşı çıkıyoruz.

Doğa ile savaşmadan, şehirlerimizin dokusunu bozmadan kalkınmak mümkündür. Artık evrensel bir nitelik kazanan Yeşil Mutabakatı insan ve çevre-odaklı kalkınma stratejimizin ana unsuru olarak görüyoruz. Partimizin kurumsal rengi olan yeşil, doğa dostu kalkınmanın ve yeşil mutabakatın da sembolüdür.

***

'İSTANBUL SÖZLEŞMESİNDEN ÇEKİLMEK SIĞ BİR POPÜLÜZM'

Bugün ülkemizin kadın hakları konusundaki karnesi gurur duyulacak bir karne değildir. Her gün vahşileşerek artan kadın cinayetleri hepimiz için yüz karasıdır. İktidarın, özünde kadına karşı şiddet için çıkarılmış olan İstanbul Sözleşmesinden çekilmesi sığ bir popülizmden başka bir şey değildir. İstanbul sözleşmesinden çekilmek iddia edildiği gibi aile yapımızı korumamış, aksine kadınlarımızı şiddete karşı daha da korumasız hale getirmiştir. İktidar bu konuda vaad ettiği Ankara sözleşmesi için ise hiçbir adım atmamıştır.

Gelecek Partisi olarak kadını korumakla aileyi korumayı birbiriyle çelişkili hedefler olarak görmüyoruz. Aileyi korumadan toplum korunamaz, kadını korumadan aile korunamaz. Bu bağlamda bir taraftan İstanbul sözleşmesini toplumda oluşturulan bütün önyargılar giderilerek tekrar devreye sokacak, diğer taraftan aile yapımızı korumak üzere kapsamlı bir stratejik eylem planını uygulamaya sokacağız.

***

Devletin adaleti göz ardı ederek baki kılınabileceğini sanan nice gafiller son yüzyılımızı kararttılar. Önce idam edip sonra hüküm veren İstiklal Mahkemelerinden, “sizi buraya tıkan irade böyle istiyor” diyen Yassıada mahkemelerine, 12 Eylül darbecilerinin önünde el pençe divan duran yargıdan 28 Şubat darbecilerinden brifing alan yargıya, mezhep ya da cemaat odaklı yargı yapılanmalarından iktidar odaklı yargı yapılanmasına kadar yargının gücün hizmetine sunulduğu nice örnekler yaşadık.

Hepsi de kendisini devletin koruyucu kalkanı olarak gösteriyordu. Ama hepsi de bazen seküler, bazen dini bazen milli argümanlarla haklının değil güçlünün yargısına meşruiyet kazandırıyordu.

Bugün de iktidar sahipleri yargıyı adaletin dağıtıldığı değer-yüklü bir alan olarak değil, kendi gücünü tahkim eden ve oportünistçe kullanılan bir araç olarak görmektedir. Sayın Erdoğan insanları daha yargı süreci başlamadan hain, terörist suçlu ilan etmekte, kendi üyesi olduğumuz AİHM’ni kararlarını da, AYM kararlarını da, mahkeme kararlarını da yok saymakta, Bahçeli bir adım ileri giderek AYM’nin kapatılması gerektiğini devletin hakimi edasıyla söyleyebilmektedir.

İşin en acı tarafı da bütün bu adaletsizliklerin, çifte standartların milli beka iddiasıyla, milli ve manevi değerler hamaseti ile meşru kılınma çabasıdır.

Adaletin sağlanması 'hukuk devleti' ilkesi temelinde yargı sistemimizin yeniden itibar kazanması amacıyla yetkin hukuk uzmanlarımızca hazırladığımız kapsamlı yargı reformunu önümüzdeki ay içinde kamuoyumuzla paylaşacağız.

Gelecek Partisi sadece eleştiri yapan bir muhalefet partisi değil devlet mimarisini demokrasi eksenli olarak yeniden inşa etmeyi hedef edinmiş bir vizyon partisidir. Eleştirdiğimiz her konuya çözüm getirir, toplumsal düzenin her alanı ile ilgili 21. Yüzyılın gerçeklerine uyumlu yeni bir vizyon ortaya koyarız.

Ülkemizde yıllarca uygulanan çarpık Parlamenter Sistem’in de, 2017 Referandumuyla benimsenen ve çarpık bir başkanlık sistemi olan Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi’nin de bu demokratik kriterleri karşıladığını söylemek mümkün değildir.

Cumhurbaşkanlık Sistemi, hemen her alanda yürütmenin yasama ve yargı üzerindeki etkisini artırma ve yürütmeye mümkün olduğunca fazla güç devretme düşüncesiyle inşa edilmiştir. Yeni sistemle birlikte; karar alma süreçlerinde ve yetki kullanımında yaşanan daralma yönetimde ciddi bir verimlilik, etkinlik ve güven sorunu ortaya çıkarmanın yanında, demokratik standartlarda da sert bir düşüşe yol açmıştır. Bu sistem devam ettiği takdirde demokratik toplum düzenini sürdürmek mümkün olmayacaktır.

Bu çerçevede, ülkemizin tarihi tecrübesi ve mevcut yapısını göz önünde bulundurarak, her türlü vesayetten arındırılmış Tam Demokratik Güçlendirilmiş Parlamenter Sistemi savunuyoruz.

Geçen sene 9 Kasım 2021’de 'Tam Demokratik Güçlendirilmiş Parlamenter Sistem'i bir model bütünlüğü içinde kamuoyuna sunan ilk parti olma şerefi Gelecek Partisine aittir. Her konuda olduğu gibi bu konuda da öncü olmanın gururunu taşıyoruz.

'HAKKIMI HELAL ETMİYORUM' DİYEN YAŞLI AMCANIN AHI TİTRETMELİDİR'

Refah insan onuruna yakışır bir hayat standardının toplumun her kesimine yayılmasının adıdır.

Yoksullukla mücadele iddiasıyla işbaşına gelenler bugün onurlu halkı karakışta ekmek kuyruklarında ağlar hale getirmiştir. 'Hakkımı helal etmiyorum' diye ağlayan yaşlı amcanın ahı iktidar sahiplerini titretmelidir.

Türkiye’de 8 milyon vatandaşımız yılda 5,000 TL ve altı gelirle, yani ayda 450 TL'sinin ile açlık sınırının altında yaşamaktadır.

Artan yoksullukla TÜİK verilerine göre ayda 2000 TL’sinin altında geliri olan en az 23 milyon vatandaşımız bırakın insan onuruna uygun bir yaşam sürebilmeyi, yarın ne yiyeceğini planlayamaz hale gelmiştir.

'BU İKTİDAR ÜLKEYİ KALCI ENFLASYON DÖNEMİNE TEKRAR SOKMUŞTUR'

***

Her gün yoksullaşan halkımız enflasyon karşısında çaresiz bırakılmıştır. Kimse bütün dünyada enflasyon var demeye kalkmasın. Çarpıtılmış TÜİK rakamlarına göre bile Türkiye, dünya ortalamasının 4,5 katı, Avrupa ortalamasının 5,5 katı, bize benzeyen gelişmekte olan ülkelerin tam 4 katı enflasyon yaşamaktadır.

Türk Lirasının değersizleşmesi ile Türkiye TÜİK rakamlarıyla bile %40’ların üzerinde oluşacak yeni bir enflasyon patikasına girmiştir. Bu iktidar ülkeyi 1970’lerden itibaren 30 yıl boyunca ülkeye büyük zararlar veren “kalıcı yüksek enflasyon” dönemine tekrar sokmuştur.

'CUMHURBAŞKANLIĞI HÜKÜMET SİSTEMİYLE CEHALET KURUMSALLAŞTI'

***

Ülke en temel ekonomi bilgisinden yoksun bir kadro tarafından yönetilmektedir. Ülkeyi tek bir akla teslim eden Cumhurbaşkanlığı Hükümet sistemi ile cehalet kurumsallaşmıştır. Bu cehalet lobisi ülkenin MB rezervlerini tüketmiş, bütçe kaynaklarını heba etmiştir. Tecrübe ve bilgi birikimine sahip kadrolar dışlanmış, kurumlar çökertilmiştir. Ülkenin dar kaynakları “otoriter yolsuzluk düzeni” ile yakınlara ve yandaş şirketlere aktarılmıştır. Vatandaş bütçesi yaklaşımının yerine iktidar yandaşları bütçesi yaklaşımı uygulanmıştır.

Bu tablo karşısında dahi ülkemiz çözümsüz değildir.

Her biri alanında haklı şöhrete sahip tecrübeli ve bilgili Gelecek ekonomi kadroları yarın iktidar sorumluluğunu alacak şekilde hazırdır.

Aziz milletimiz bu emaneti bize tevdi ettiğinde adım adım önce krizi kontrol altına alacak, sonra bir rehabilitasyon süreci uygulayacak ve nihayet 15 Haziran 2020’de ilan ettiğimiz Gelecek Ekonomi Modelini hayata geçireceğiz.

Rasyonel bir yaklaşımla ve doğru araçlarla faiz-kur-enflasyon kıskacını kıracağız. Eş zamanlı olarak ehliyet ve liyakate dayalı olarak kurumsal bir yenilenme gerçekleştireceğiz.

Yatırımların teminatı olarak yargı reformu ile hukuk sistemine güven iklimi yaratacağız.
Kaynakları tüketen yolsuzluk ve israf düzeninin çarklarını kıracağız. Gelir adaletini sağlayacak radikal adımlar atacak, adil bir vergi sistemi kuracağız. Tarımda köklü bir reform gerçekleştirecek, çiftçilerimizi özendirecek şekilde hem gübre, yem ve mazot başta olmak üzere üretim maliyetini azaltacak teşvikler verecek hem de alım garantili havza ve ova bazlı planlamalara yöneleceğiz. Sanayide AR-GE temelli yapısal bir dönüşüm hamlesi gerçekleştireceğiz.

'RANT EKONOMİSİNDEN ÜRETİM EKONOMİSİNE GEÇECEĞİZ'

Orta direği temsil eden KOBİ'lere ve esnafımıza faiz yükü oluşturmayan destekler sağlayacak. Rant ekonomisinden üretim ekonomisine geçeceğiz. EYTl'ilerin mağduriyetini gidereceğiz. Başbakanlık dönemimde yaptığımız gibi emeklilerin durumunu seyyanen ödemelerle düzelteceğiz. Sosyal devletin bir gereği olarak engellilere ve sosyal desteğe ihtiyaç hisseden bürün toplum kesimlerine ek sosyal destekler sağlayacağız.

Eşit vatandaşlık ilkesi çerçevesinde yüz yıldır enerjimizi harcadığımız, birbirimize ayrıştırıcı nazarlarla bakmamıza sebep olan Türk-Kürt ayrımına dayalı etnik köken, Sünni-Alevi ayrımına dayalı mezhep ve seküler-muhafazakar ayrımına dayalı hayat tarzı farklılıklarını rehabilite edecek, bu farklılıkların istismar edilmesine asla izin vermeyeceğiz.

Herkesin korkmadan ‘kendisi’ olabildiği, hak ve özgürlüklerinin kendisine benzemeyenlerin hak ve özgürlüklerine bağlı/bağımlı olduğu idrakine sahip vatandaşlardan oluşan bir toplum haline geldiğimizde aidiyet bilincimiz pekişecek, toplumsal barış ve huzurumuz sağlanacaktır.

Anayasal çerçeveye oturmuş eşitlik ilkesi ile her bir vatandaşımız kendi kültürel kimliğini inşa edebilecek, farklılıklarımız dışlama sebebi olarak değil ortak zenginliğimiz olarak görülecektir. Bütün vatandaşlarımız ortak ve resmi dilimiz Türkçe yanında kendi anadilini öğretimde, eğitimde ve sosyal hayatta öğrenebilecek ve kullanabilecektir.

Kürt Meselesi bağlamında yüz yıl içinde ülke birliğinin sadece güvenlikçi ve dayatmacı politikalarla sağlanabileceği paradigması da, hakların şiddet ve terör ile elde edilebileceği paradigması da çökmüştür. İkinci yüzyılımıza eşit vatandaşlık ve kapsayıcı demokrasi anlayışına dayalı yeni bir paradigmayla gireceğiz. Bu paradigmada kayyuma da KCK’ya da yer yoktur.

Siyasetimizin vicdani ilkesi din ve inanç özgürlüğüdür.

Yüz yıl boyunca zorlu mücadeleler sonucunda elde edilen kazanımlar mutlak surette korunacak, 28 Şubat benzeri hiç bir vesayet odağının ve rövanşist akımın bu kazanımları yıpratmasına asla izin vermeyeceğiz. Ve elbette, bu kazanımları kaybedersiniz korkusu yayarak yolsuzluk düzenlerini sürdürmek isteyenlere de kararlılıkla karşı çıkacağız.

Kısıtlayıcı laiklik anlayışı da, dine siyasal düzen içinde işlevsel bir rol tanımlama çabası da, tek bir dini akımın siyasal düzeni antidemokratik yöntemlerle ele geçirerek din-siyaset ilişkisini belirleme iddiası da, küreselleşmeyle derinleşen varoluşsal sorunlar karşısında geçerliliğini yitirmiştir.

Devlet, bütün dini/mezhebi/felsefi anlayışlara ve topluluklara aynı mesafede olmalı ve eşit yaklaşım göstermelidir. Bu çerçevede temel ilkemiz özgürlükçü laiklik ve çoğulcu din anlayışıdır.

Alevi yurttaşlarımızın inanç ve öğreti temelli taleplerine, geleneksel Mürşid, Pir ve Dede ocakları esas alınarak ve modern Alevi örgütlerinin talepleri göz önünde bulundurularak, eşit yurttaşlık hakkı ve demokratik uzlaşı temelinde çözüm bulunacaktır. Gayrimüslim vatandaşlarımızın talep ve sorunları, eşit vatandaşlık ve din ve vicdan özgürlüğü ilkeleri temelinde çözülecektir.

Hangi görüş ve ideolojiye mensubiyet söz konusu olursa olsun, siyasetin dini semboller ve hassasiyetler üzerinden güç devşirmesinin önüne geçecek bir kurallar ve teamüller manzumesi oluşturulacaktır. Dini ya da seküler hiçbir yapının devlet içinde ayrıcalıklı bir konum elde etmesine müsaade edilmeyecektir.

Gelecek Partisi bünyesinde yüz yılın bütün sancılarını yaşayarak samimiyetle bir araya gelmiş bir erdemliler topluluğudur.

İşte bu topluluk adına Türklüğü dar bir etnik kimlik olarak değil tarihi ve kültürel bir kimlik olarak benimsemiş bir Türkmen olarak diyorum ki, asırlardır tam bir tarihdaşlık ve bir yüzyıldır eşit vatandaşlık kimliğiyle aynı vatanı paylaştığımız Kürt vatandaşlarımın haklı taleplerinin sözcüsü ve takipçisi herkesten önce biz olacağız.

İşte Horasan erenlerinin manevi ikliminde büyümüş bir Sünni olarak diyorum ki Alevi vatandaşlarımızın hak ve hukuklarının yerine getirilmesinin öncüsü biz olacağız.

Bugün, gençliğimde acısını derinden hissettiğim Kahramanmaraş katliamının yıl dönümünde Sünni ve Alevi Kahramanmaraşlı kurucularımızla birlikte “bir daha asla yaşanmayacak” diye haykırıyoruz.

İşte, hayatı boyu kimliğinden hiç gocunmamış ve vakarla bu kimliği dünyanın her yerinde temsil etmiş ve savunmuş bir Müslüman olarak diyorum ki ayaklar altına alınmış değerlerimizi biz ihya edeceğiz ve bu değerlerin iktidar mücadelesine alet edilmesine ve yolsuzluklara kalkan edilmesine asla müsaade etmeyeceğiz.

Farklı inançları ve felsefeleri benimseyen herkesin de düşüncesini özgürce ifade etmesinin ve hayat tarzını özgüce yaşamasını her şartta biz savunacağız.

Ve bütün bu kimlikleri kuşatan insani kimliğimle derim ki, bütün insanlığın ve yaratılmışların hukukunu ve doğanın içkin uyumunu siyaset felsefemizin merkezine oturtacağız.

Toplumsal güç üç temel unsurun birikimi üzerinde tezahür eder: Bilgi, servet ve iktidar. Siyasi ahlak da, güç yozlaşmasına dayalı yolsuzluklar da bu unsurların iç ilişkileri ile ortaya çıkar. Bugün otoriterleşme ile desteklenen güç yozlaşması kişisel ve münferit olmaktan çıkmış, sistemik bir nitelik kazanmıştır.

Güç yozlaşmasına dayalı böylesi bir sistematik yolsuzluk düzenini engelleyebilecek üç temel unsur vardır: sağlam bir ahlaki zemin, güçlü ve yerleşik teamüllere dayanan sosyo-kültürel iklim ve sistem içinde gücün bir başka güçle dengelenmesi ve denetlenmesini sağlayan anayasal/yasal düzen.

Gelecek Partisi olarak kamuoyumuza 15 Şubat 2021’de sunduğumuz “Siyasi Ahlak Reformu: Temiz Siyaset Belgesi” ile siyasi ahlak, şeffaflık, hesap verebilirlik ve iyi yönetişim ilkelerine dayalı demokratik hukuk devleti düzenini kurmayı taahhüt etmekteyiz.

Aziz Milletim,

Ne pahasına olursa olsun otoriter yolsuzluk düzenini yıkacak Temiz Siyaset düzenini kuracağız.

Uğruna başbakanlık makamını terk ettiğim siyasi ahlak, şeffaflık, imar, siyasetin finansmanı, rekabetçi ihale yasalarını çıkararak toplumun kanlarını sülük gibi emen asalakların rant ve çıkar düzenine son vermek boynumun borcudur.

Devlet mimarisinde ehliyet ve liyakatı esas alacak, akraba ve yakın kayırmacılığına asla izin verilmeyecektir.

İstihdam yolsuzluğu anlamına gelen mülakat istemine son verilecektir.

Her zaman söylediğimiz gibi;

'MÜLAKAT GİDECEK, LİYAKAT GELECEK!'

Bu ilkelerin baş harfleri adresimizi de ortaya koymaktadır:

Anayasamız bir toplum sözleşmesi olarak bu ilkeler doğrultusunda katılımcı bir şekilde yeniden yazıldığında, siyasetimiz ve devlet mimarimiz bu ilkeler doğrultusunda yeniden inşa edildiğinde toplumsal huzurumuz tahkim edilecek ve uluslararası itibarımız artacaktır.

Türkiye bu zihinsel ve akabinde psikolojik/siyasi sıçramayı gerçekleştirdiği takdirde Gelişmiş dünyanın parçası olacak ve kendi bölgesini aşan bir küresel aktör haline gelecektir.

Kısacası Türkiye tasavvurumuz, kendisine nesnel bakabilen, gördüğünden korkmayan, gerçeklerin üstünü örtmeyen, çeşitliliği teşvik eden, katılımcı sistemlerle karar almaya çalışan, temel değerleri herkes için uygulayan ve bu zemin üzerinde birlikte yaşama iradesini bir ahlak anlayışına dönüştüren bir ülke olmaktır.

Bu tasavvuru paylaşan herkesle görüşür ve işbirliği yaparız. İttifak anlayışımız da bir seferlik seçim başarılarına ya da geçici siyasi çıkarlara değil bu siyasi ilkelere ve ülke tasavvuruna dayalı olacaktır.

Gelecek Partisi olarak her bir vatandaşımızı bu ilkelerle şekillenmiş Türkiye tasavvurunun parçası olmaya, asırlık çınar ağacının altında buluşmaya davet ediyoruz.

Önümüzdeki seçimlerde çınar yaprağının altına vurulacak her mühür, gelenek ile yenileşmenin, özgürlük ile güvenliğin, adalet ile refahın, iç huzur ile uluslararası itibarın buluştuğu yeni bir geleceğin habercisi ve teminatı olacaktır.




Orjinal Habere Git
— HABER SONU —