DERBİ, DÜĞÜM KALİTE, MARKA

DERBİ, DÜĞÜM KALİTE, MARKA

TARAFTAR GÖZÜYLE SÜPER LİG; 37. HAFTA ( 17-19 Mayıs 2024)

 

Bugün 19 Mayıs…

Bugün bayram… 

Bugün 19 Mayıs Atatürk’ü Anma, Gençlik ve Spor Bayramı.

Gün içinde bütün yurtta bayram coşkuyla kutlandı. Evlere, arabalara bayraklar asıldı. Anıtkabir doldu taştı.

Bayramımız kutlu ve mutlu olsun… Güzel ve sağlıklı nice bayramlara…

 

Günün akşamında Galatasaray-Fenerbahçe derbisi var. Dileğim bayrama yakışır bir derbi olması. Bayram tadında bir derbi 19 Mayıs’a ne de güzel yakışırdı doğrusu. Olmadı. 

Çetin Altan’ı anarak enseyi karartmak istemiyorum ama daha uzun bir süre de olmayacak gibi.

Bayram tadında derbiler için öncelikle ve ivedilikle bir “Üslup ve Dil Devrimine” ihtiyacımız var. 

Akıl ve sağduyuya ihtiyacımız var.

Ahlak, iş ahlakı ve saygıya ihtiyacımız var.

Bu ülkede, birimiz olmadan diğerinin olamayacağını, en azından rahat ve huzurlu olamayacağını anlamaya ihtiyacımız var. 

İhtiyaç listesine daha birçok madde katmak gerek ve bunlar olmadan bayramlarımız hep buruk kalacak maalesef.

 

Üslup ve Dil Devrimi diyorum… Siyasetten spora, sanattan edebiyata, dinden ahlaka yaşamın her alanında bir devrim…

Bakar mısınız; “savaş” diyor adamalar. Canımız pahasına diyorlar, kanımızın son damlasına kadar savaşacağız diyorlar.  Affedersiniz ama sizinki savaş ise Çanakkale neydi acaba? Malazgirt, İstanbul’un Fethi ne oluyor? Destansı İstiklal Harbi’ne ne diyeceğiz?

Gözünü kırpmadan hayatını ortaya koyan, canını veren şehit ve gazilerimize ayıp olmuyor mu?

 

Devrim diyorum… Büyük Atatürk’ü ve “Ben sporcunun zeki, çevik ve aynı zamanda ahlaklı olanını severim” sözünü sevdiğimizi söyleriz lakin “Vur, kır, parçala! Bu maçı kazan!” der dilimiz.

Gerçekten ahlaklı olanlarını sevseydik, bugün sahalarda fiyakayla gezen o sporculardan kaçı kalırdı?

 

Daha önce de yazmıştım; Premier Lig’den City-Arsenal maçı sonrası… İngilizlerin futbol ahlakı dünyaya egemen olsaydı gezegenimiz yaşanılası bir yer, cennet olurdu. 

İşte bu akıl, ahlak ve saygı ile Premier Lig kalite ve marka oluyor. 

Buna karşın biz içeride biz birbirimizi yerken Sparta Praglara, Olimpiakoslara yem oluyoruz.   

 

İki takımdan birinin taraftarı olmayan bir futbolsever, 19 Mayıs 2024 tarihli derbiyi seyreder mi? Böylesi bir derbiyi izlemek işkence olmaz mı? 

 

Tabii bunun bir de derbi öncesi var. Sahaya ısınmak için çıkan Mert Hakan Yandaş’ı var. Oyun esnasında sahada ve kenarda provokatörler var. Yetersiz ve aciz hakem yönetimi var. Maç sonunda yöneticiler var. Medyası, yorumcu ve spor yazarları ve sosyal medyası var. Var oğlu var…

Bu kadar vardan ortaya ancak bu kadar bir Süper Lig kalite ve markası çıkıyor.

 

KÖTÜNÜN İYİSİ…

GALATASARAY AŞ-FENERBAHÇE AŞ: 0-1

Gol: Çağlar Söyüncü (71’)

 

Kırmızı Kart: Djiku (21’, Fenerbahçe)

 

Tarih: 24.12.2023/Fenerbahçe-Galatasaray: 0-0

İsabetli şut 1, topun oyunda kaldığı süre 43 dakika.

45 faul… 19 FB, 26 GS

Oyundaki tek isabetli şut GS’den gelmişti ama o da öyle aman aman bir şut değildi.

Tarih: 19.05.2024/Galatasaray-Fenerbahçe: 0-1

İsabetli şut 0, topun oyunda kaldığı süre 45 dakika.

28 faul… 18 GS, 10 FB

Şimdi okur, isabetli şut yoksa gol nasıl oldu demez mi? Der elbet ve haklı da olur. İstatistiki anlamda 1 isabetli şutu var FB’nin. Lakin Muslera’nın ıskasından (bir kaleci için en talihsiz anlardan biridir el ile ıskalamak ve çok ender görülür sahalarda) sonra Köhn’ne çarpan top çizgideki Çağlar Söyüncü’ye geldi. Çağlar dokunup golü attı. Tam anlamıyla sakar bir gol… Tam anlamıyla bir kısmet golü…

 

Sezonun en kötü maçları listemde bu iki maç, en kötü iki maç olarak kayıtlarıma geçti.

Geçen sezon ligi domine eden iki takım...

Bu sezon da ligi forse etmiş, uzak ara fark atmış (Üçüncü Trabzon’a 35 ve 32 puan farkı), ligi kasıp kavurmuş iki takım. Bütün bunlara karşın ikisinin arasındaki oyun bu. 

Ve bu iki maçı yöneten hakem de Arda Kardeşler… 

 

Fenerbahçe mutlak 3 puana gereksinimi olan taraftı. Bunun için gol yemeden en az 1 gol atması gerekiyordu. Buna karşın konuk takımın önceliği çelişki gibi görünse de gol yememekti. Takım bu uğurda yavaş ve çok sabırlı bir oyun oynadı. Defansını sağlam tutup önde baskı ile ev sahibinin oyun kurmasını engellemek temel amaçtı. Sarı lacivertliler bunu oyun disiplininden hiç ayrılmayarak başarılı bir şekilde maç boyunca uyguladı. 10 kişi kalmalarına rağmen bu plandan vazgeçmedi takım. 

Adeta 0-0’a razı takım, gol yemediğim sürece sorun yok, arada sıkıştırırsam bir tane atarım, şampiyon olamasam bile GS’nin fiyakasını bozarım düşüncesindeydi.

Karşılarında, evinde tam bir aslan olan GS’de olmayınca plan tıkır tıkır işledi. Günün sonunda kazanan FB oldu. Rakibinin sahasında şampiyon olamadı ama rakibinin de şampiyonluk kutlamasına izin vermedi. Ümidini son haftaya taşıdı. 

 

Galatasaray’da oyuncular iki sezondur hiç olmadıkları kadar pasifti. Takım, oyunun hiçbir bölümünde rakibi karşısında baskı kuramadı, tempoyu yükseltemedi, etkili olamadı. GS’de yavaş ve temposuz oyuna razı oldu. Bunun ana nedeni 1 puanın yetiyor olmasıydı sanki. 

Ev sahibi neredeyse yüzde 70 topa sahip oldu fakat asla üretken olamadı. Derbilerin Efendisi Okan Buruk belki de bu defa İsmail Kartal’ın tuzağına düştü. 

Golden sonraki ve özellikle 80’den sonraki hamleler bir taktik-plandan daha çok -amiyane tabirle-  “ya herro ya merro” hamleleriydi. Olmadı.

Okan Buruk, özellikle bu maç özelinde çok eleştirilebilir. Fakat sahada yer alan 11 oyuncunun (girenleriyle, çıkanlarıyla) 11’inin de kötü bir gününde olması hayret verici bir durum. Dolayısıyla şu, bu demekten ziyade bütünüyle takımdı günün kaybedeni.

 

Derbi ya bu… 90 dakikada sadece 3 pozisyon vardı. Szymanski’nin uzak direk dibinden auta giden şutu, Fred’in auta attığı şut ve Barış Alper Yılmaz’ın auta giden kafa vuruşu.

Derbide maçın oyuncusu yoktu. Olması da mümkün değildi. Çünkü bu maçta kalecilere hiç iş düşmedi. Yenilen gol Muslera’nın hatası ve kendi adına büyük talihsizliğiydi. Korner atışından gelen topu yumruklasa ya da hâkim olsa pozisyon asla konuşulmaz, akıllarda kalmazdı. 

Galatasaray’ın en çalışkan oyuncusu -aynı zamanda maçın en çalışkanlarından biri- bu yılın flaş oyuncusu Barış Alper Yılmaz’dı. Fakat üretken olamadı.

Fenerbahçe’de de Szymanski ve Fred dışında öne çıkan oyuncu olmadı. Ancak görev yapma anlamında aksayan da olmadı. Szymanski çok çalışkandı. Fred sahada fark yaratan tek oyuncu oldu. 

Maçın yıldız oyuncusunu seçmek bir zorunluluksa Fred dememek haksızlık olur. 

 

Arda Kardeşler’in kötü maç yönettiğini söyleyemeyeceğim. Çünkü sahada bir hakem yoktu. Düdüğü kafasına göre çalan biri gibi dolaştı sahada. Kardeşler’in ne bir faul standardı vardı ne da kart…

Daha maçın başında Osayi-Samuel’i ikazla geçiştiren Arda Kardeşler, hemen akabinde Mertens’e inanılmaz bir sarı kart gösterdi. Bu iki pozisyon, Kardeşler’in bir standardının olmadığının açık bir göstergesiydi.

Skora etki etmediği söylenebilir fakat FB puan kaybetseydi Djiku’nun ikinci sarıdan kırmızısı ne olacaktı?

Yine de faul ve kart kararlarında -bu kadar standartsızlık asla kabul edilemez- görüp görmeme, takdir hakkı, hata diyelim. Sonunda hakem de insandır, hata yapabilir diyelim. Lakin bir hakem otorite ve disiplin konusunda hata yapamaz. 

Mert Hakan Yandaş’ın ilk yarıyı kartsız tamamlaması büyük sıkıntıdır. Hele de devrenin bitiminde Arda Kardeşler-Mert Hakan Yandaş diyalogu ve buranın kartsız geçmesi akıl alır gibi değil.

 

Okan Buruk’un maç sonu basın toplantısını çok beğendim. Kazanırken konuşmak çok kolaydır fakat yenilgiden sonra konuşmak her kişinin harcı değildir, er kişinin harcıdır. 

Buruk’un teknik direktörlüğü -ben çok başarılı buluyorum- tartışılabilir fakat insanlığı asla.

Zeki, çevik ve ahlaklı olmaya çok güzel bir örneklik veriyor hoca.

 

MONDİHOME KAYSERİSPOR-TÜMOSAN KONYASPOR: 2-2

Goller: Mane (32’ ve 77’-P)/Soner Dikmen (36’), Nzonzi (74’)

 

Kırmızı Kart: Nazon (17’, Kayseri)

 

Özellikle Konya için final niteliğinde maçlardan biriydi. Kayseri de ununu elemiş, eleğini asmış değildi.

Hakem Halil Umut Meler için de bu sezon şansız bir sezon olmalı. 17. dakikada VAR uyarısından sonra Nazon’a gösterdiği kırmızı kart ile ortam gerildi. Sahaya giren Kayseri Başkanı Ali Çamlı zorlukla engellenebildi.

Haftanın ve hatta sezonun en saçma kırmızı kartlarından birini gören Nazon’un takımını 10 kişi bırakması yetmezmiş gibi maçın gerilmesi de cabası oldu.

Böylesi durumlarda, takımının yararı ve en az zararı görmesi için en çok çabalaması gereken insanların başkanlar olması gerekirken, o başkanların fanatik bir taraftar gibi davranması gerçekten hayret verici ve çok düşündürücü.

Ligimizin en iyi hakemi ve bizi EURO-2024 Almanya’da temsil edecek olan Halil Umut Meler’in de neredeyse her maçının olaylı olması… Vallahi söyleyecek sözüm yok. Yine de olayların sebebinin hakem olmadığını söylemek zorundayım.

10 kişi kalan ev sahibi öne geçti. Ardından puanlara şiddetle ihtiyacı olan konuk takım öne geçti. Maç sonunda puanlar paylaşıldı.

 

Kayseri 1 puanla bu seneyi kurtardı. Konya için alınan 1 puan çok önemli oldu. Yeşil beyazlılar yine de son haftayı, rakiplerine göre biraz daha rahat olsa da beklemek zorunda.

   

MKE ANKARAGÜCÜ-SİLTAŞ YAPI PENDİKSPOR FUTBOL AŞ: 0-0

 

Evinde Pendik’i yenemeyince Ankaragücü tam anlamıyla tehlikenin göbeğine düştü. Tarafların aldığı 1 puan konuk takıma hiç yaramazken ev sahibini de pek mutlu etmedi.

Son hafta da Hatay’ın maçını kazanması durumunda Ankaragücü Trabzon’u yenmek zorunda…

 

Başkentin bir kez daha Süper Lig’de takımsız kalma durumu gerçekten esef verici. Ankara acilen buna bir son vermek durumunda. Bu taraftarıyla Ankaragücü bu ligde oynamayı hak ediyor.

Bununla birlikte taraftarın da artık olay çıkarması, sahaya yabancı madde atması gerçekten anlaşılmaz. Ankaragücü vefakâr-cefakâr taraftar ile takımına zarar veren taraftar ikileminden kurtulmak zorunda.

 

GAZİANTEP FUTBOL KULÜBÜ AŞ-VAVACARS FATİH KARAGÜMRÜK: 3-1

Goller: Ertuğrul Ersoy (47’), Jevtovic (90’), Monteiro (90+9’)/Marcos (67’)

 

Final niteliğindeki maçlardan biriydi. 1-0 öne geçen ev sahibi Marcos’un golüne engel olamayınca işler karıştı. Süper Lig’den düşme korkusu çok yakından hissedildi.

Ancak 90 ve +9’da gelen 2 gol ile kırmızı siyahlılar 3 puana kavuşarak çok derin bir nefes aldı. 

Bu sonuçla konuk Karagümrük lige veda etti.

 

Maçın kader adamlarından biriydi Ertuğrul Ersoy… Daha birkaç hafta önce bu sahada taraftarı tarafından ıslıklanmıştı.  

 

BEŞİKTAŞ AŞ-ATAKAŞ HATAYSPOR: 2-2

Goller: Fernandes (50’), Aboubakar (90+7’)/Massanga (26’), Dele-Bashiru (55’)

 

Hatay’ın düşmemesi için kalan 2 haftada en az 6 puana ya da rakiplerinin puan kaybetmesine ihtiyacı vardı. Beşiktaş karşısında sağlam savunma ve hızlı ataklar konuk takımın gol ümidiydi. Tabii bir de duran toplar. 

Hatay, iki kez öne geçtiği maçta maçın bitmesine dakikalar kala 3 puanı kaçırdı. 

Aboubakar’ın haftalar sonra penaltıdan attığı gol Hatay’ın hesaplarını karıştırdı. 

Takım son hafta maçını mutlak kazanmak zorunda. Bu da yetmiyor… Rakiplerinin de puan kaybetmesi gerekiyor. 

 

Hatay’ın oyun planı, o penaltı olmasaydı son dakikaya kadar işe yaramıştı aslında. Beşiktaş’ın aklı muhtemelen kupa finalindeydi. 

Gedson Fernandes belki de haftanın golünü attı. 

 

RAMS BAŞAKŞEHİR FUTBOL KULÜBÜ-TRABZONSPOR AŞ: 0-1

Gol: Onuachu (45+2’)

 

Haftanın en iddiasız maçlarından biri gibi olsa da üçüncülük söz konusuydu. Ortada bir maç oldu. Trabzon Visca-Meunier işbirliğinin ardından golcüsü Onuachu ile golü attı ve maçı kazandı.

Kupa finalisti Trabzon bu galibiyet ile ligi 3. sırada tamamladı.

4. durumdaki Başakşehir’in sıralaması haftaya belli olacak. 

 

Haftanın diğer iddiasız maçlarında İstanbulspor, evinde Sivasspor’a 3-1 kaybederken Antalya evinde Adana Demirspor’u 2-1 yendi. Rizespor Kasımpaşa ile 0-0 berabere kaldı. Samsunspor-Alanyaspor maçı da 1-1 berabere bitti. 

 

Notlar;

Medyanın, spor medyasının, yorumcu ve yazarların ve sosyal medyanın kanaati şampiyonluk düğümünün 37. haftada Galatasaray-Fenerbahçe derbisinde çözüleceği yönündeydi. Buna karşın kimse -daha doğru deyişle büyük çoğunluk- puan farkının bu kadar olacağını düşünmemişti.

6 puanlık fark, evinde oynama, psikolojik üstünlük ve pek çok diğer faktör göz önüne alındığında 37. hafta şampiyonluk için son haftaydı. 

Ancak öyle olmadı… Şampiyon ve küme düşecek dördüncü takım son haftada belli olacak.

***

Her iki camiada da bir yandan seçim heyecanı vardı. Galatasaray’da seçim çok fazla gündem olmadı ancak Fenerbahçe’de işler karışmıştı. Eski Başkan Aziz Yıldırım’ın başkan adaylığını açıklamasının ardından başkan adaylığı muamma olan Ali Koç’ta yeniden aday olacağını açıklayınca camianın gündemi seçim oldu.

Medya da “mal bulmuş mağribi” gibi konuyu manşetlere çekince gündem FB başkanlık seçimi oldu. Üstüne gelen “Jose Mourinho” ismi seçimi, özellikle FB için tek gündem ve en önemli mesele yaptı. İsmail Kartal, “Matematiksel olarak şansımız devam ediyor” diye dururken yeni sezon için her iki başkan adayının, teknik direktör tercihinin Kartal olmadığı deklare edilmiş oldu.

Sözün kısası; FB için lig bitmiş, takım sezonu ikinci sırada tamamlamış kabulü vardı sanki. 

***

Beşiktaş 2. Başkanı Hüseyin Yücel Mourinho ile görüştüklerini açıkladı. 

Bu kadar talibi varken Portekizlinin gelecek sezon adresi Türkiye olacak gibi.

***

İsmail Kartal… Elindeki çok iyi kadro ile çok başarılı işler yaptı. Kendi söylemiyle de rekorlar kırdı. Şampiyonluk puanı topladı. Fakat finallerde takıldı. 

Elbette kendi hataları da vardı fakat en büyük şanssızlığı Okan Buruk ve GS oldu. 

İsmail Kartal, yarıştığı kulvarlarda son düzlük süreçlerini iyi yönetemedi. Sezon boyunca pek gülmeyen, gülümsemeyen Kartal sürekli gergin ve endişeli bir görüntü verdi. Zaman zaman rakip takımları, teknik direktörleri ve hatta oyuncuları doğrudan eleştirdi, suçladı.

Yine kendi deyimiyle “FB’nin çocuğuydu” fakat teknik direktörlük bilgi, birikim, deneyim ve diğer unsurlarla birlikte süreç yönetme işiydi. Kartal, süreç yönetmede sıkıntılar yaşadı. Örneğin Galatasaray’ın adını ağzına almaktan kaçındı, sürekli “rakip, rakibimiz” terimlerini tercih etti. 

Elbette kendi tercihi ama beyanlarına göre İsmail Kartal’ın bir gelecek planı yoktu. “Gel denildiğinde gelmeye, git denildiğinde gitmeye” devam edecekti.

Yine de son derbiyi kazandı. Tebrikler.

***

Jose Mario dos Santos Felix Mourinho… 61 yaşında bir Portekizli.

Aktif futbolculuk hayatını 24 yaşında sonlandıran Mourinho, Sporting ve Porto’da Sir Boby Robson’ın tercümanlığını yaptı. Barcelona’da Louis van Gaal’ın yardımcılığını yapan Mourinho, sonrasında UEFA Kupasını ve ardından Porto ile Şampiyonlar Ligi Kupasını kazanarak tüm dikkatleri üstüne çekti.

Chelsea ile Premier Lig’de büyük başarılar elde etti. Daha büyük başarıları Serie A’da Inter ile yaşadı ve Real Madrid’e gitti, La Liga şampiyonu oldu.

Akabinde İngiltere’ye dönen Mourinho, Chelsea, Manchester United ve Tottenham’da da büyük başarılara imza attı. 

Tüm zamanların en iyi teknik direktörlerin arasında gösterilen Mourinho süreç içinde düşüşe geçti. Dramatik bir düşüştü bu. Portekizli, onca başarı ve büyük kupaların ardından 2021-22 sezonunda Roma ile kazandığı UEFA Konferans Ligi Kupası sevincini çılgınlar gibi yaşadı.

Bir zamanların en iyi teknik direktörü kabul edilen Mourinho da zamana karşı koyamadı elbette. Yorgunluk, yıpranma, ilerleyen yaş, gelişen ve daha da hızlanan futbol, yeni nesil teknik direktörler derken Mourinho’nun bir daha büyük takımlarda çalışma şansı olmadı, olmayacak gibi.

Buna karşın Aziz Yıldırım, Mourinho ismini ortaya atınca medyamız heyecanlandı, hareketlendi. FB seçimi ve Mourinho birinci gündem maddesi oldu. 

Hemen sonrasında Beşiktaş’ın da Mourinho ile görüşme yaptığı, Beşiktaş ikinci başkanı tarafından duyuruldu. 

Biz, benzer bir durumu daha çok yakında Santos ile yaşamıştık. O zaman da yazmıştım.

Ben, bir kez daha söyleyeyim; bu ülkede Hollandalılar, İtalyanlar, Fransızlar ve Portekizliler pek başarılı olmadı, olamıyor. 

Ayrıca zaman ve teknolojinin çok hızlı değiştirdiği dünyamızda geçerli olan yeni nesil ve genç teknik direktörler. 

Kim bilir… Belki bize artık genç başkanlar da gerek…      

 

    

Haftanın değerlendirmesini yapamadım bu hafta. Ancak istediklerini başaran Gaziantep ve Fenerbahçe’yi haftanın takımı seçtim. Beşiktaşlı Gedson Fernandez’in golünü de haftanın golü seçtim. 

 

GÖZE TAKILANLAR

* Atkılılar isimli kullanıcının 19 Mayıs tarihli Twitter mesajı;

Mert Hakan Yandaş denen “hiçbir şey”e su şişesi fırlatmanın, Galatasaray’ın şampiyonluğundan daha önemli olduğunu düşünen herkes aptaldır, beyinsizdir. Taraftar falan değildir, Galatasaray düşmanıdır. Yeter ya. Tiksindim…

Sert mesajın devamı daha da sertti. Ancak rakibe su şişesi, yabancı madde atmak hangi akıldır Allah aşkına…

* Isınma esnasında Mert Hakan Yandaş ile taraftar arasında gerginlik yaşandı. GS’li oyuncular müdahale etti, tartışma çıktı. Maç gergin başladı.

FB Başkanı Ali Koç maça gelmemişti. Ancak maçtan sonra stadyuma gelen Ali Koç, yöneticileriyle birlikte sahaya girdi, olaylar çıktı. 

Zaten tatsız tuzsuz bir derbiydi. Bir de bunlar… Hiç yakışmadı.

*Premier Lig’de Manchester City, Arsenal’in 2 puan önünde şampiyon oldu.

Sezon içinde Arsenal City’den toplamda 4 puan aldı. Fakat bu Arsenal’i City’den daha iyi bir takım yapmadı. Bu durum Arteta ve Arsenal yönetimini şampiyon yapmadı.

GÖZE BATANLAR

* YAYINCI KURULUŞ…

Yayıncı kuruluşun naklen Süper Lig yayınlarında sorun var. Özellikle tekrar gösterimler çok hızlı geçiyor ve insana bir fikir sahibi olma imkânı vermiyor. Bir kez olsun ağır/yavaş çekim(slow motion)  verilmiyor. Maçtan sonra yayın esnasında ekrana gelmeyen başka görüntüler ortaya çıkıyor.

Galatasaray’ın yediği golde Muslera’nın tuhaf bir hareketi var. Bu hareket sonucunda kaleci topu ıskalıyor. Ardından gol geliyor. Derdim golde faul vardı ya da yoktu değil. Derdim, hata yapmayı da göz önüne alarak kendi kararımı kendimin vermesi. 



Anahtar Kelimeler: DERBİ DÜĞÜM KALİTE MARKA