Bir milletin varoluş mücadelesinde kadınların rolü, çoğu zaman tarih kitaplarının satır aralarında kalır. Oysa gerçek şudur: Kurtuluş Savaşı’nın isimsiz kahramanları, cepheye mühimmat taşıyan, evladını cepheye uğurlayıp tarlasında üretime devam eden, gerektiğinde silah kuşanıp savaşan Anadolu kadınlarıdır.
Mustafa Kemal Atatürk’ün 21 Mart 1923’te Konya’da yaptığı konuşmada söylediği şu söz, bu fedakârlığın tarihsel önemini açıkça ortaya koyuyor:
“Dünyada hiçbir milletin kadını, milletini kurtuluşa ve zafere götürmekte, Anadolu kadınından daha fazla çalıştım diyemez.”
Bu söz, sadece bir teşekkür ya da takdir ifadesi değildir. Aynı zamanda, milletlerin kaderini belirleyen esas gücün sadece ordular ya da liderler değil, milletin tüm unsurları olduğunu gösteren bir itiraftır. Anadolu kadını, sadece cephede değil, cephe gerisinde de savaşın en ağır yükünü omuzlamıştır.
Peki, bugün bu fedakârlığın karşılığı ne kadar verilmiştir ?
Kadınlarımızın, ekonomik, sosyal ve siyasal hayatta hak ettikleri yere ulaşmaları için hâlâ büyük mücadeleler vermeleri gerekiyor. Oysa geçmişte en ağır koşullarda bile milletine omuz veren kadınların, bugün toplumsal hayatın her alanında daha etkin ve güçlü olmaları bir zorunluluktur.
Anadolu kadını, sadece geçmişin değil, geleceğin de teminatıdır. Ve unutmamak gerekir ki, toplumların yükselişi, kadınlarının statüsüyle doğrudan bağlantılıdır. Atatürk’ün işaret ettiği bu gerçek, yalnızca bir tarih hatırlatması değil, geleceğe dair bir pusuladır.
Bugün, bu büyük mirasa sahip çıkmak ve kadınlarımızın her alanda daha güçlü olmasını sağlamak, yalnızca bir vefa borcu değil, aynı zamanda bir medeniyet meselesidir.
Sevilay Ay
Solingen