İrfan Sönmez


AMAÇ TERÖRÜ BİTİRMEK Mİ, YENİ ANAYASA MI?

Bu ülkede terörün bitmesini istemeyen yoktur. Ama aynı zamanda, ‘etnik bölücüler hariç’ ülkenin bölünmesine neden olacak düzenlemeler yapılmasını isteyen de yoktur. Önemli olan, bu iki görüşü uzlaştıracak bir çözüm yolunun bulunmasıdır.


Bu ülkede terörün bitmesini istemeyen yoktur.
Ama aynı zamanda, ‘etnik bölücüler hariç’   ülkenin bölünmesine neden olacak düzenlemeler yapılmasını isteyen de yoktur.
Önemli olan, bu iki görüşü uzlaştıracak bir çözüm yolunun bulunmasıdır.
Şu ana kadar  milli devlet ve üniter yapı ile ilgili hassasiyetleri tatmin edecek bir görüntü verilmedi,tam aksine özellikle iktidar cenahından endişeleri haklı çıkaracak açıklamalar yapıldı.
En büyük yanlış da,Apo ile Örgüt lideri sıfatıyla konuşmak yerine Kürtlerin lideri olarak konuşulmasıdır. Çünkü bütün konuşmalar terör sorunu ekseninde değil, Kürt sorunu ekseninde yapılıyor. Böylece Apo, - bilinçli olarak- Kürtlerin liderliği mevkiine çıkarılıyor,
Bu açıkça ülkeyi iki merkezli bir devlet haline getirmektir. Oysa üniter devlette  tek bir egemenlik odağı vardır, iki egemenlik merkezi olmaz.
Üniter devleti tasfiye endişesi işte buradan başlıyor. Halkın bir kısmının lider ve siyasi muhatabının başka, diğer bir kısmının başka olması demek,orada üniter bir devletin olmaması demektir. Kurucu önder, filozof, barış elçisi denilerek Apo  meşru bir otorite haline getirildi.
Öte yandan milli devletin tasfiyesi ile ilgili endişeler de sebepsiz değil. Bunu anlamak için Saray adına konuşan bazı danışmanların beyanlarına bakmak kafi.
Önceki gün, CB Erdoğan’ın danışmanı Mehmet Uçum,Can Medya Grubuna bir mülakat verdi. Mülakatta Uçum, neler olması gerektiğini ve neler olacağını özet olarak şöyle açıklıyor:“ Süreç çözüm süreci değil geçiş sürecidir… Bu bir devlet insiyatifidir…Süreçle birlikte siyaset terör vesayetinden kurtulacaktır… Sürecin başarıyla sonlandırılmas ile yeni anayasa yapmanın şartları olgunlaşacaktır… Bu bağlamda vatandaşlık tanımının bir hukuki bağ olduğuna anayasada daha çok vurgu yapılacak…Türkçeden farklı dillerin öğretimine ilişkin anayasada bir düzenleme yapılabilir…Yerel meclisleri yerel bütçe taslakları ve denetim konusunda güçlendirecek; merkezin yerel icrada sorumluluğunu artıracak bir yerel yönetimler reformu gündeme gelebilir…Türkiye’nin Kürtlerinin bir statü sorunu ve dolayısıyla statüye dayalı tarif edilecek bir hakkı yoktur. Çünkü sözü edilen statü; ülke ve devlet sahibi olmaktır…”
Uçum daha birçok şey söylüyor, ancak önemli olan özetin özetini verdiğimiz bu maddeler…
Süreç başlarken - kesinlikle- şartsız olduğu ifade edilmiş, görüşmelerin terör ve teröristlerin durumu ile sınırlı olacağı belirtilmişti.
Uçum’un açıklamaları eninde sonunda yeni bir anayasa yapılacağını gösteriyor. Anayasayı değiştirmek basit bir kanunu değiştirmekle eş anlamlı değil. Çünkü bu devletin şeklini değiştirmek anlamına geliyor.
Kürtçe, Zazaca dil öğrenimi zaten serbest, bunun için anayasada niçin yeni bir düzenlemeye ihtiyaç duyulsun? Kürtlere statü meselesinde Uçum’un beyanlarına katılıyorum, bir topluluğa anayasada statü vermek, bireyi özne olmaktan çıkarıp etnik grupları özne haline getirmek ve
anayasaya kabileleşmeyi onaylatmaktır.
Bu ülkede hiç bir yasada, etnik ayrımcılığa yol veren, veya etnik bir gruba üstünlük tanıyan bir hüküm olmadı, hiç bir gruba etnik kökeninden dolayı ikinci sınıf muamelesi yapılmadı.Zaman zaman yapılan yanlışlar, devlet politikasından ziyade uygulayıcıların kişisel yanlışlarının bir sonucuydu.
Meseleyi tartışılır kılan, Uçum’un ‘ yerel yönetimlerin güçlendirilmesi’ ve vatandaşlıkla ilgili sözleridir. Vatandaşlık devlet bağıdır ve  hukukidir asla etnik bir aidiyete işaret etmez. Zaten buna işaret eden bir vatandaşlık tanımı ile niçin oynansın?
Bu devlet Türk devletidir, bu toprakları Türk milleti fethetmiş şu veya etnik gruptan değil, Bizans’tan almıştır. Türk kelimesinden ürkmek veya vazgeçmek kabileleşmeye kapı aralamaktır. Yüzlerce etnik grup ve  onlarca milletten oluşan Rusya’da  geçen asrın başında Rus devleti kimin devleti tartışmaları olmuş, Rus milliyetçiliğinin önde gelen ideologlarından Menşikov şöyle demişti:” Bu devleti Ruslar kurdu,devletin adı Rus-Polon-Tatar-Yahudi devleti değil,Rus devletidir. Bu yüzden Rusya tam ve bölünmez olarak Ruslara aittir.” Ne yazık ki, bizim aydınımız vatansız ve kıblesiz olduğundan, siyasetçimiz ise oy kaygısı ve milli devletle problemli olduğundan bu devlet Türk devletidir, diyemiyor.
Son yıllarda özerklik ve federalizm talepleri daha az ürkütücü olan yerel yönetimlerin güçlendirilmesi ambalajı ile yapılıyor. Yugoslavya’nın parçalanmasına neden olan sebeplerden biri yerel yönetimlerin güçlendirilmesi, onların da bütün imkanlarını yerel milliyetçilik için kullanmalarıdır. Bir yerde harareti yüksek bir etnik milliyetçilik varsa orada yerel yönetimlerin imkanları o milliyetçiliği beslemekte kullanılır. İşin garibi 2013-15 çözüm sürecinde Apo’nun da ısrarla yerel yönetimlerin güçlendirilmesini istemesidir. Bu yerel yönetimlerin yetkilerinin artırılması ve merkezin bazı yetkilerinin devredilmesi amlamına geliyor.
Oslo sürecinde görüşmelere Erdoğan adına katılan Hakan Fidan da,merkezin bazı yetkilerinin önce valilere,vatandaş alıştıktan sonra belediyelere devredileceğini söylemiş, ardından yetkiler belediyeye devredilince istediğiniz dilde eğitim yaparsınız demişti. Yerelleşme istisnalara rağmen daha çok ayrılıkçı milliyetçiliği besleyen bir işlev görüyor.Bunu dikkate almadan yapılabilecek bir düzenleme etnik ayrılıkçılığı güçlendirmekten başka işe yaramaz.
Uçum, kısaca zaten bitmiş olan terörü yeniden bitirip  onun verdiği enerji ile yeni bir anayasa yapacağız,diyor. Kim için? Vatandaşın böyle bir talebi olmadığına göre elbette İmralı ve tabi  Erdoğan’ın sağlığı elverinceye kadar ülkeyi yönetmesi için! ‘Terörsüz Türkiye’ daha çok bu amaç için  kullanılıyor.
2013-15 Çözüm sürecinde ne diyordu Öcalan;” parlamento rol almayacaksa, yasal ve anayasal düzenlemeler yapılmayacaksa nasıl barış koşulları oluşturulabilir?” Bugün olanlar, işte o sözlerin  uygulamaya konulmasından başka bir şey değildir.