Av. Meryem Türktekin


Avukatlar Günü: Adalet, Vicdan Olmadan İnşa Edilemez!

Avukatlar Günü vesilesiyle sosyal medya hesaplarımda bir mesaj paylaştım. Mesajımda, avukatların yalnızca bir meslek değil, adaleti, vicdanı ve direnişi temsil ettiğini haykırdım!


Avukatlar Günü vesilesiyle sosyal medya hesaplarımda bir mesaj paylaştım. Mesajımda, avukatların yalnızca bir meslek değil, adaleti, vicdanı ve direnişi temsil ettiğini haykırdım! Yenidoğan Çetesi ve Narin davası duruşmalarında, salonlara sığmayacak sayıda yurdun dört bir yanından gelen gönüllü avukatları gördüğümde hissettiğim gururu dile getirdim...

Özetle, topluma karşı taşıdığımız sorumluluğun farkında olduğumuzu, suskunluğun dayatıldığı, hukukun baskı altına alındığı bu dönemde; büyük bir azimle adalet mücadelemizi sürdürdüğümüzü belirterek, “Bizler var oldukça adalet susmayacak, toplumun sesi ve vicdanı asla susturulamayacak!” dedim.

 

Ama sonra…

O mesajı paylaştıktan hemen sonra Twitter'da bir annenin yazdığı bir mesaja denk geldim… Boğazım düğümlendi… Yüreğimde büyük bir acı ve utanç hissettim…

 

O anne, depremde kaybettiği avukat evlatlarının ardından yazmıştı: diyordu ki, “Elbette her mesleğin zorluğu vardır, bugün Avukatlar Günü; evlatlarımın mesleki hayalleri de hayatları gibi yarım kaldı. İki yıl geçti, bu süreçte bana destek olan birçok avukat oldu, vicdanlı ve etik değerlere bağlı birçok avukat tanıdım. Fakat bu süreçte 'savunma hakkı' diyerek, etik ve vicdanı ayaklar altına alan, mahkemede sokak ağzıyla konuşan avukatlar da tanıdım. En acısı, geçmişte oğlumla aynı ofisi paylaşan iki avukat, 'kolon kesen firarilerin' avukatı oldu. Bugün Avukatlar Günü; işini hakkıyla yapan, vicdan ve etik değerleri olan tüm avukatların gününü kutluyorum.”

 

Bu satırlar, sadece bir annenin acısını değil, mesleğimizin bazı ellerde ne hâle geldiğini de gözler önüne seriyordu…

İnsani, vicdani ve etik değerleri olmayan kişilerin mesleki bilgisi hiçbir şey ifade etmez!O cübbe sadece bir kumaş değildir, taşıyan her yüreğin ona vicdanla dokunması, onu vicdanla taşıması gerekir.

 

Elbette ki, savunma hakkı kutsaldır. Bu hak, herkesin suçsuzluk karinesine sahip olmasının teminatıdır. Ancak avukatların da müvekkilini seçme hakkı vardır. Bu hak, vicdani değerlerimize, bilgi ve yetkinliğimize uygun işleri alabilme özgürlüğümüzün yanı sıra, toplumun vicdanına karşı da sorumlu oluşumuzun bir sonucudur. Savunma, bir suçlunun aklanması veya bir suçun örtbas edilmesi için değil, adaletin tam olarak yerini bulması için yapılmalıdır. Dolayısıyla, avukatların "savunma hakkı kutsaldır" diye, önüne gelen her davayı alması doğru bir yaklaşım değildir.

 

Son 25 yılda yanlış ve hesapsız politikalar yüzünden ülkemizde hukuk fakültesi sayısı yaklaşık dört kat, avukat sayısı beş kat arttı. Bu durum, avukatlık mesleğini büyük bir ekonomik güvence kaybına ve statü kaybına uğrattı. Bu mesleğimiz adına üzüntü vericidir ve mücadele edilmesi gereken bir konudur. Ancak bu durum, insani, vicdani ve etik değerlerden uzaklaşmamıza neden olmamalıdır.

Avukatlık meslek kuralları, avukatların işlerini yerine getirirken uyması gereken değerleri belirlemiş ve bizleri mesleğin onurunu korumakla da sorumlu tutmuştur. Bu etik değerler, sadece hukuki bilgi ve becerileri değil, aynı zamanda adalet, vicdan ve toplumsal sorumluluk gibi önemli kavramları da kapsar.

 

Duruşma salonlarına sığmayacak şekilde yüzlerce gönüllü avukatın Narin için, Yenidoğan Çetesi mağdurları için, adalet için yurdun dört bir yanından yollara düşmesinin gururu nasıl ki bizlere aitse, bir annenin, “En acısı, geçmişte oğlumla aynı ofisi paylaşan iki avukat, 'kolon kesen firarilerin' avukatı oldu” sözlerinin ardındaki utanç da bizlere ait olmalıdır.

Bu anlamda yüzleşmemiz ve mücadele etmemiz gereken önemli bir sorunumuz olduğunu görmeliyiz.

Evlatları enkaz altına kalmış o annenin sözlerinde; adaletin yanı sıra, vicdanın da enkaz altında kaldığına ilişkin sessiz bir çığlık vardır. 

Ve o çığlık, hepimiz için bir çağrıdır!

Bu yüzden bugün…

Hem adalet mücadelesiyle gurur duyduğum meslektaşlarıma bakarak hem de o annenin mesajında bahsettiği meslektaşlarımın -boğazımı düğümleyen, utançla içimi acıtan- yanlış tutumlarına bakarak söylüyorum:

Adalet, vicdan olmadan inşa edilemez!

5 Nisan, yalnızca bir mesleğin değil, insanlık onurunun, adaletin ve vicdanın hatırlanması gereken bir gündür; avukatlar tarih boyunca sadece bilgileriyle değil, erdemli duruşlarıyla adaletin teminatı olmuştur. Bugün yanlış yapan içimizden birileri de olsa suskunluk, bizlere yakışmaz. 5 Nisan Avukatlar Günü, bu yüzleşmenin ve bu sorumluluğun da hatırlanacağı bir gün olmalıdır.

Ülkemizde yaşanan toplumsal çürüme ve hukuksuzluklar karşısında, biz avukatlara her zamankinden daha büyük sorumluluklar düşmektedir. 

Bu nedenle şimdi vakit, yüzümüzü halka, kalbimizi vicdana, mesleğimizi o çok saygın ve onurlu günlerine döndürme vaktidir! 

 

Bu yazı, depremde yitirdiği avukat evlatları için adalet arayan ve biz avukatlara,maruz kaldığı duyarsız tutumlar karşısında vicdani ve etik değerleri hatırlatan Nurgül Anne'ye ithaf edilmiştir.