Bayram sabahları, bazıları için telaşın, çocuk kahkahalarının, anne elinden çıkan şeker kokulu tatlıların mevsimidir. Ama bazıları için… İşte bazıları için bayram, derin bir sessizliğin, odalara sinmiş hasretin, iç çekişlerin adıdır. Kapı zili çalmayacak, mutfaktan anne sesi yükselmeyecek, babanın tok sesiyle dualar yankılanmayacak…
Annesini kaybetmiş bir evlat için bayram sabahı, mutfaktan gelen o tanıdık telaşın artık duyulmadığı bir zamandır. Sofranın baş köşesi boş kalır, dualar eksik, kahvaltılar tatsızdır. İç çekerek oturulan sofralarda, bir zamanlar “Afiyet olsun yavrum” diyen sesi hayal eder insan. Ama artık o ses yoktur. Eskiden bayram sabahları cennet kokan o eller, şimdi mezar taşının soğukluğuyla örtülüdür. Anne, kokusu rüzgâra karışmış bir hatıradır artık.
Babasız bayramlarda ise evin direği eksik kalır. Kapıyı çalıp elini öpeceğin, yanında dimdik durduğun o çınar ağacı artık yoktur. Babasız bayram, insanın sırtına çöken ağır bir yalnızlıktır. Çocukken güvenle yaslandığın omuz, şimdi yalnızca hayallerde vardır. Eskiden gürül gürül yanan ocak, şimdilerde yalnızca soğuk bir küllük…
Şimdi, henüz ellerini öpebildiğiniz bir anne ve baba varsa, onların kıymetini bilin. Bayram sabahı ellerini sanki son kez öpecekmiş gibi, hürmetle, hasretle, minnetle öpün. Onlara sıkıca sarılın, dualarına eşlik edin. Çünkü zaman, sandığımızdan daha hızlı tüketiyor sevdiklerimizi. Bir gün, onların varlığına alıştığınız o sıcaklık, yerini derin bir üşümeye bırakacak.
Bayram, sevdiklerin yanındayken bayramdır. Bir gün o bayram sofralarında eksikler olduğunda, geçmişte yapılan her içten sarılma, her sıcak tebessüm birer hazineye dönüşür. Öyleyse, o hazineleri bugünden biriktirin. Sarılın, koklayın, el öpün, dua edin… Çünkü bir bayram sabahı, bu anıları düşlemekten başka çareniz kalmayabilir…
Metni daha dramatik ve etkileyici hale getirdim. Eğer daha fazla duygu eklemek isterseniz, bana bildirin.