“İstanbul Sözleşmesinin Gölgesinde, Hüzünlü Bir Anneler Günü” Hem İstanbul Sözleşmesi’nin imzalanışının 14. yıl dönümü, hem de Anneler Günü…
Bildiğiniz üzere İstanbul Sözleşmesi, kadına yönelik şiddeti önlemeyi amaçlayan uluslararası bir insan hakları metnidir. Ancak Türkiye, bu sözleşmeden geri çekilmiştir. Son bir haftada ise, dokuz kadın katledilmiştir... Yani var olması gerekirken yokluğu hissedilen bir kalkanın gölgesinde hüzünlü bir anneler günü yaşıyoruz... Çünkü biliyoruz ki bugün, binlerce anne için bir kutlama değil; bilakis korkunun, kaygının, çaresizliğin, acının, yasın, kederin yeniden tazelendiği, şiddetin her yerde kol gezdiği bir gündür…
Son bir haftada yaşananlar, kadına yönelik şiddetin ve aile içi cinayetlerin ne kadar arttığını bir kez daha gözler önüne serdi. Pınar Gültekin... Diri diri yakılarak öldürülen bir kadının davasında, “canavarca his yok” denildi. Adalet, hukukun değil; bahanelerin eline teslim edildi. Adana’da... Neriman Onur, şiddet şikâyetlerine ve boşanmasına rağmen eski eşinin şiddetinden korunamadı.
Metro alt geçidinde katledildi. Giresun’da... Rana Çavuş ve Yonca Çavuş... Bir lisede çalışırken, göz göre göre devletin istihdam ettiği bir failin kurbanı oldular. Biri bir ay sonra evlenecekti, diğeri biri engelli olmak üzere iki çocuk annesiydi… Osmaniye’de... Fatma Yılmaz... Henüz iki yıllık evliydi, bir çocuk annesiydi. Hayatının baharında, evinde, eşi tarafından bıçaklanarak katledildi. Ankara’da... Adalet Mallı...
35 yıllık eşi tarafından tabancayla vurularak öldürüldü. Fail daha sonra aynı silahla intihar etti. Yakınları evdeki kanlı koltukları sokağa bırakırken, yalnızca bir ailenin çaresizliğini değil, sistemin ne kadar yetersiz olduğunu da sokağa taşıdılar aslında... Ve diğer kadınlar... Melisa Şimşek, Bahar Aksu, Hatice Çınar... Hepsi bu hafta katledildi... Kimi düğün hazırlığındaydı, kimi çocuğuna kahvaltı hazırlıyordu... Kimi de hâlâ isimsiz bir istatistik... Hepsi tanıdıkları ya da daha önce şikâyet ettikleri erkekler tarafından katledildi. Hepsi, önlenebilir ölümlerin kurbanı oldu... Tekrar tekrar belirtiyoruz; biz bu cinayetleri “münferit” değil, sistematik bir adaletsizlik zinciri olarak görüyoruz. Çünkü kadınları öldürenler sadece failler değil; ihmaller, cezasızlık ve sessizlik aynı zamanda...
O derin, o akıl almaz, o vicdanlara sığmaz sessizlik… Tıpkı bugün ki, Anneler Günü sessizliği gibi… Tüm kadınların Anneler Günü kutlu olsun diyoruz, diyoruz da... Böyle bir ortamda kutlu olabilir mi? Veya nasıl kutlu olabilir ki?.. Adaletin olmadığı yerde hiçbir kutlama samimi olamaz. Olsa bile, anneler güvenle gülümseyemez...
Bugün birçok anne, kızının adını bir mezar taşında okuyor. Birçok kadın, annelik hayalini bile kuramadan öldürülüyor. Birçok çocuk, bu korkunç travmalara ve annesizliğe mahkûm edilerek büyüyor... Pınar’ı, Neriman’ı, Rana’yı, Yonca’yı, Fatma’yı, Adalet’i, Melisa’yı, Bahar’ı, Hatice’yi… Ve ismi dahi bilinmeyen nice kadını, nice anneyi kaybettik... Onları koruyabilecekken koruyamadık... Ama... Mücadeleden asla vazgeçmeyeceğiz. Susmayacağız! Gelecek Partisi olarak çağrımız nettir: • İstanbul Sözleşmesi’ne geri dönülmelidir. Bir Türk kadının – Nahide Opuz’un – mücadelesiyle doğan bu sözleşmeden, bugün dünyadaki birçok kadın faydalanırken; imzaya açıldığı bu topraklardan çekilmiş olmak utanç vericidir.
İstanbul Sözleşmesi Yaşatır! • 6284 sayılı yasa etkin, kararlı ve tavizsiz biçimde uygulanmalıdır. Koruma kararları kâğıt üzerinde bırakılmamalıdır. • “Haksız tahrik” ve “iyi hal” gibi uygulamalarla kadın katilleri ödüllendirilmemelidir. Adalet; faillerin mahkemede nasıl davrandığına ya da mağdurların geçmişine bakılarak tesis edilemez. • Kadın cinayetleri bireysel değil, toplumsal bir sorundur. Buna karşı ulusal bir seferberlik başlatılmalı, topyekûn mücadele edilmelidir... Katledilen tüm o canlar bizimdir, bu ülkenin geleceğidir, umutlarıdır... Av. Meryem Türktekin Gelecek Partisi Genel Başkan Yardımcısı İnsan Hakları Başkanı