Yüksel Durak


DERBİ...

#bir sır; kim kazanacak, kim kaybedecek?


“Herkes eşitti... ama bazıları daha eşitti.”

(Orwell’i saygıyla anarken)

Dünya derbisi!

Yüzyılın derbisi!

“Dünyanın en büyük kulübü” oynayacağına göre;

Dünyanın en büyük derbisi...

Sever medyacılarımız böylesi abartmaları.

Severiz böylesine abartıları.

“Türkün Türk’e propagandası.”[1] 

Haksızlık etmeyelim; bütün ülkeler, bütün milletler sever.

Hem bazıları öyle bir sever ki; “üstün ırk,” “seçilmiş ırk,” gibi saçmalıklarla dünyayı kana bulamaktan çekinmez medeniyet de denilen canavar...

 

Dünya derbisi?

Mümkün müydü?

Hem de çok mümkündü... Kendi haline bırakılsa bile kaçınılmaz zorunluluktu.

Yüzyıla dayanan rekabet.

En büyük taraftar topluluğu... Ülkenin her kentinde, her yerinde taraftar.

Başarılar... Kazanılan kupalar. En fazla şampiyonluklar.

Her sezona şampiyonluk iddiası ile başlama.

Bütün bunlar kaç ülkede, kaç kulüpte var?

Dolayısıyla “dünya derbisi” için bütün koşullar mevcut.

Ancak...

Ancak adalet, ahlak, centilmenlik ve kalite eksik.

Bir gün Süper Lig, Premier Lig adalet ve ahlakıyla oynanırsa Galatasaray-Fenerbahçe maçının dünyanın en büyük derbisi olması işten bile değil.

 

KİM KAZANACAK?

FENERBAHÇE takibi ve iddiasını sürdürebilmek için kazanmak zorunda. 

Değilse kaybetmemek zorunda.

Kaybederse; 9+1 puanlık fark ve ligin boyunun hızla kısalıyor olmasıyla yarış matematiksel olarak devam eder fakat umut Kaf Dağının ardında kaybolur.

Kısacası, Fenerbahçe ve Mourinho, sezonun en kritik ve zorlu maçını oynayacak.

GALATASARAY rakibine göre çok daha avantajlı. 

Takım derbiden öte 3 puanlık “sıradan” bir maça çıkacak.

Kazanırsa ver elini şampiyonluk diyecek kadar kupaya yaklaşacak.

Berabere kalırsa avantajını devam ettirecek. 

Yenilirse puan farkı 3’e düşecek ve rakibinin nefesini daha yakından hissedecek. Ama hâlâ avantajlı olan taraf olarak kalacak. Çünkü kalan maçlarını kazandığı takdirde şampiyon olacak. Oysa böyle bir durumda Fenerbahçe kendi maçlarını kazanmak zorunda olacağı gibi rakibinin de kaybetmesini bekleyecek. 

KİM KAYBEDECEK?

Olası bir mağlubiyette lider ile ikincinin arasındaki puan farkı 3’e düşecek ve yarış bütün heyecanıyla devam edecek. Bu halde Galatasaray maçı kaybetse bile sadece büyük avantajını kaçırmış olup avantajı devam eder.

Buna karşın;

Galatasaray tribünleri takımı ve/veya takımdan bazı oyuncuları protesto eder,

Taraftar tribünleri -geçen yıl olduğu gibi- erkenden boşaltır,

Camiada ikilik ve hatta daha fazla bölünme meydana gelir, 

Eleştiri ve öfke ortalığı toz dumana çevirirse,

İşte Galatasaray o zaman kaybeder.

Takım taraftar birlikteliği devam eder, camia kenetlenir ve birlik olursa Galatasaray tek maçla şampiyonluğu asla kaybetmez.

 

HAKEM

Bir önceki derbinin, Kadıköy’deki derbinin hakemi Türk’tü; Atilla Karaoğlan’dı.

Galatasaray’ın 3-1 galibiyetiyle biten o maçta Fenerbahçe’den hakem şikâyeti gelmemişti.

Üstelik maçın skoru 3-0 iken Karaoğlan’ın çaldığı penaltı düdüğü kimse tarafından kabul edilmemişti.

Açıklama yapmamışlardı ama muhtemelen Başkan Ali Koç, Acun Ilıcalı, TFF ve MHK başkanları da penaltıyı doğru bulmamıştı.

Ayrıca lig başlamış ve ilk haftadan bu yana maçları Türk hakemler yönetmişti.

Malum; oyun başladıktan sonra kural değişmezdi. Gerçi federasyon oyun başladıktan sonra yabancı VAR getirmişti ama sahaya yabancı hakem getirilmezdi

Hem, Başkan Hacıosmanoğlu “ben olduğum sürece” dememiş miydi?     

Demişti ama federasyon “hakemleri korumak” amacıyla yabancı hakeme karar verdi. 

Slavko Vincic ismi gündeme geldi. Olmazdı, olmamalıydı. Hakkında çok spekülasyon yapıldı.

Kovacs ismi dolaştı bi... O da olmazdı; Avrupa Şampiyonasının başarısı düşük hakemlerindendi.

A! En iyisi bir kadındı.

Yok muydu bir kadın hakemimiz?

Madem bir adam çıkaramıyoruz, bir kadın görev yapsın.

O da mı yok? 

O zaman benim önerim Stephanie Frappart... 

Gelsin, “erkekler” gibi yönetip gitsin.

Not: Ben yazıya başladığımda hakem belli değildi. Sonra belli oldu, federasyon adı geçen Mariborlu Vincic’i derbi hakemi olarak seçti. Bir de Bosnalı hakem gündemdeymiş. Ancak federasyon başkanının açıklamasına göre Fenerbahçe’nin forveti Bosnalı olduğundan Bosnalı hakem tercih edilmemiş. 

 

SONUÇ

Bu işin bir kazananı yok, kaybedeni çok.

Başkan ve federasyonu kaybetmiştir.

MHK külliyen kaybetmiştir.

Kulüpler Birliği kaybetmiştir.

Kulüp başkanları ve yöneticileri kaybetmiştir. 

Türk futbolu kaybetmiştir. 

 

Hak ve adalet kaybetmiştir.

İyiye odaklanalım ve Vincic’in harika bir maç yönettiğini varsayalım.

Bu harika yönetim ile maçta hak edenin, hak ettiğini aldığını varsayalım.

Sonra?

Sonraki maçları kim yönetecek?

“Yerli hakemler mi?”

Peki, o yerli hakemlerin hatasıyla kaybedilen hakları kim, nasıl telafi edecek?

Yerli hakem hatası ile ligden düşen takımların hakkını kim, nasıl ödeyecek?

 

DİKKAT!

Sağlıklı bir Galatasaray taraftarı olarak maçı elbette Galatasaray’ın kazanmasını isterim, istiyorum. 

Buna karşın yukarıda da dediğim gibi olası bir yenilgide Galatasaray sadece bir maç kaybetmiş olup yarış devam edecektir. 

Tribünler tamamen maça ve takıma odaklanmalı. Rakibi hedef almamalı, küfür edilmemeli, sahaya bir saman çöpü bile atılmamalı. 

Ligin uzun bir maraton ve geride oynanacak çok maç olduğu asla unutulmamalı.

Galatasaray tribünleri AZ Alkmaar maçından sonra büyük olduğunu göstermiş ve takımına sahip çıkmıştır.

Sezon sonuna kadar bu böyle devam etmelidir. 

Varsa hesaplar sezon sonuna bırakılmalıdır.

Bu başarıldığında Galatasaray kazanan olacaktır.

O zaten “winner” değil mi?

 


 

[1] Çetin Altan.