İrfan Sönmez


EZBERLERİMİZ DEĞİL GERÇEKLERİMİZ VAR.

Değerli dostumuz Mümtazer Türköne;“ezberlerinizden vaz geçin”diyor. Bunu söylerken Bahçeli’nin DEM parti eşbaşkanı Tuncer Bakırhan’ı alkışlamasını örnek gösteriyor.


Değerli dostumuz Mümtazer Türköne;“ezberlerinizden vazgeçin” diyor. Bunu söylerken Bahçeli’nin DEM parti eşbaşkanı Tuncer Bakırhan’ı alkışlamasını örnek gösteriyor. İYİ parti genel başkanı sn Dervişoğlu’nun kızgın, öfkeli bakışlarını eleştiriyor. Kırk yıldır PKK ve onun meclisteki uzantısının bu ülkede açtığı yaraların oluşturduğu duygu yoğunluğunu görmüyor. Hem Kürtlerin PKK’yı tercih etmeyeceğini, bu stalinist kadronun Kürtlere demokrasi ve hukuk getirmeyeceğini söylüyor, hem de DEM başka bir şeymiş gibi Sn Dervişoğlu’nun bakışlarını eleştiriyor.

Bu çelişki bir yana hukuk ve demokrasiden bahsedip bir parti liderinin farklı tutumunu mesele etmek daha baştan o hukuk ve demokrasi vurgusunu anlamsız hale getiriyor. Ülke kan gölüne dönecek, on binlerce insan hayatını kaybedecek ama kimsenin yüzünü buruşturma hakkı olmayacak, bu mudur demokrasi?

Daha kötüsü demokrasiyi, hukuk devletini Bahçeli örneğinde düşünmesidir. Bu ülkede demokratik bir düzenin banisi olacak en son kişi Bahçeli’dir. Düne kadar partisine ve şahsına yönelik eleştirilere nasıl tepki gösterdiğini yaşayarak gördük. Gazeteciler, siyasetçiler sırf Bahçeli’yi eleştirdiler diye saldırıya uğradılar, dövüldüler…Üstelik Bahçeli,Selçuk Özdağ için “ kendi kendisini dövdürmüştür,”dedi. Bu ifade,yaraya tuz basmaktı.
Geçen hafta Ankara’da yazar Hakkı Öznur’un  kitap tanıtım programı vardı, ülkü ocağından gönderilen gençler babaları yaşındaki insanlara “ Bozkurtlar burada, çakallar nerede” diye sloganlar atarak hakaret ettiler. Gençliği bu hale getirenler mi bu ülkeye hukuk ve demokrasi getirecek?

Kısa bir süre önce aynı Bahçeli Anayasa Mahkemesinin kaldırılmasını da istemişti. Anayasa mahkemesinin kaldırılması demek o ülkede Anayasanın korumasız kalması hukuki istikrarın  ortadan kalkması demektir. Tüm hukuk metinlerini belirleyen bir ana-yasa olmadığında hukuk standardı ortadan kalkar,yerini keyfilik  ve karmaşa alır. Bunu diyen bir liderden en son beklenecek şey hukuk ve demokrasi duyarlılığıdır.

Sn Türköne, Kürtlerin  gönüllü birlikteliği olmadan bir Türkiye yüzyılından söz edilemeyeceğini söylüyor. Bunun nasıl olacağına dair bir ipucu vermiyor. Bu düşüncelerini Çözüm Sürecinde de aynen bu şekilde ifade etmiş, bu gönüllülüğün nasıl sağlanacağını söylememişti. Onu da söylerse karanlığa konuşmaz belki daha sağlıklı bir tartışma ortamı buluruz.

Bu ülkede Kürtlerden çok Kürtçülerin ihdas ettikleri sorunlar var. Kürt sorunu denilen şey bir yönüyle inşadır. Çünkü bir topluluğu ayrılmaya ikna etmek için önce bazı sorunların varlığına ikna etmek gerekir. Geçmişte ve halen sistemin yanlışları olmuştur. Ancak bu geneldir her grup her topluluk bu uygulamalardan, baskılardan payını almıştır. Sistem kaynaklı sorunları etnikleştirmek bir Kürt sorunu inşa etmek isteyenlerin ekmeğine yağ sürmektir. Demokratikleşme, hukukun üstünlüğü şu veya bu etnik grup için değil ülke halkının bütünü için istenir. Bir grup için konuşmak o grubun haksızlığa uğradığı fikrini içinde barındırır. Kürtler Stalinist PKK’yı mı yoksa binlerce badireyi atlatmış Türk  devletini mi tercih eder?bu sorunun cevabı yoktur. Olmamış bir şeye olmuş gibi teşhis koymak doğru değil,bilimsel de değildir. Bize düşen bu ülkeyi her yönüyle yaşanabilir hale getirmek ve cazip kılmaktır. Etnik milliyetçilikler için tek doğru ayrışmaktır. Onun herhangi bir gerekçeye ihtiyacı yoktur. Ayrılıkçılık fakir toplumlarda da, zengin toplumlarda da taraftar bulabilmiştir. Katalonya, İspanya’nın en zengin bölgesidir ama ayrılmak istemektedir.

Başa dönersek, bugün Tuncer Bakırhan’ı alkışlayan Bahçeli, genel seçimlerde altılı masanın altında HDP’yi arıyor, bu partinin kapatılmasını istiyordu. HDP ile bırakın görüşmeye bunu ima eden veya bunun şüphesini taşıyanlara bile ateş püskürüyordu. Aynı dönemlerde yazılarımı okuyanlar hatırlarlar, (açık kaynaklarda duruyor,) bu sertliğin Kürtleri yabancılaştırdığını HDP’nin kendine yönelik her eleştiriyi aradan çekilerek Kürtleştirdiğini, daha pozitif bir dil kullanılması gerektiğini ve diyalog kanallarının açık tutulması gerektiğini yazmıştım. Çünkü siyaset de bir entegrasyon aracıdır, en sert hareketleri bile yumuşatabilir. Fakat PKK,güdümündeki partileri hiç bir zaman yumuşatmadı, tam aksine cüret ve saldırganlıklarını daha da artırdı.  Biz bunları yazarken Bahçeli son derece uzaklaştırıcı, Kürtleri yabancılaştırıcı bir dil kullanıyordu. Van depremi olduğu sıralar bir gazetenin internet sitesinde yazıyordum. Bütün liderler Van’a gitti, yardım götürdü, Bahçeli hariç. On defa çağrıda bulundum;sn Bahçeli, siz de gidin,Vanlılar sizi yanlarında görsünler, MHP’nin Güneydoğu’daki imajı değişsin dedim. Herkes gitti Bahçeli gitmedi. Şimdi hangi doğru siyasetten bahsediyorsunuz?Bugün geldiğimiz nokta, önünü göremeyen, uluslararası gelişmeleri okuyamayan siyasetçilerin eseridir.

Kürtleri rahatsız edecek, onları PKK/DEM’in kucağına itecek  bir siyaset dilinden kaçınılmalıdır.Sorun, PKK ne istiyor?düzleminde değil, hukuk ve demokrasi neyi gerektiriyor çerçevesinde ele alınmalıdır.Bunun için de görüşme kanalları açık tutulmalıdır. Toplumlar sadece sözle ikna olmazlar bir diğer ikna aracı da güç ve kudrettir. Türkiye güçlü olduğunu ne kadar ihsas ettirirse ayrılıkçı  çevrelerin umutları o kadar kırılacak, talep çıtaları o kadar düşecektir.Bizce son yıllarda yapılan düzenlemeler bölünmek istemeyen bir devletin yapabileceği son ve en uç düzenlemelerdir. Bundan sonra yapılabilecek olanlar şu veya bu etnik gruba yönelik düzenlemeler değil, toplumun tamamına şamil düzenlemeler olmalıdır. Kısacası sn Türköne’nin dediği gibi ezberlerimiz değil, hassasiyetlerimiz, endişelerimiz ve bütün bunları haklı kılan gerçeklerimiz var. 

Suriye konusu ise başka bir yazının konusudur, evet Sykes- Picot düzeni yıkılmıştır. Ama Türkiye’nin ne kazanıp ne kaybettiğini anlamak için günün sonunu beklemek gerekir. Tarihin tekerleği ne kadar hızlı dönerse dönsün sonuçları hemen ortaya çıkmıyor.Şimdilik belli olan Türkiye’nin ABD’nin oluşturduğu fiili duruma dahil olduğudur.