Ağaçları izliyorum… Ne kadar büyükler!
Kökleriyle toprağa tutunmuş, dallarıyla göğe uzanmışlar. Ben ise onların gölgesinde duruyorum.
Toprağı hissediyorum… Sessiz ama her şeyi saklayan bir bilge gibi. Üzerinde yürüdüğüm, düştüğüm, kalktığım, bir gün döneceğim yer… Beni taşıyan bu toprak, aslında benim de içimde.
Vücudumdaki her element bir zamanlar onun derinliklerindeydi. Ben ise o döngünün bir parçasıyım, her hücremde onun izini taşıyorum.
Suyu dinliyorum… Akıyor, şekil değiştiriyor, ama asla kaybolmuyor. Denizlerde dev dalgalar olurken, bir başka yerde damla damla yağıyor. Susayınca içtiğim, gözyaşı olup aktığında içimi ferahlatan o su, damarlarımda dolaşıyor. Ben ise onun yolculuğunda bir damlayım, içimde koca okyanuslar saklı.
Gökyüzüne dalıyorum… Sınırı yok. O kadar büyük ki ne gözüm yetiyor görmeye, ne aklım almaya. Ama içimde taşıdığım her atom bir zamanlar bir yıldızın içinde doğmuş. Ben ise o sonsuzluğun küçük bir yansımasıyım, yıldız tozlarından var olmuşum.
Havayı soluyorum… Görünmez ama hep yanımda. Bir nefes alıyorum, ciğerlerime doluyor, hayat veriyor. Onsuz bir an bile yaşayamam ama ona hiç dokunamıyorum. Ben ise bu görünmeyen bağın içindeyim, nefesimle hayata karışıyorum.
Ateşi hissediyorum… Küçük bir kıvılcım bile karanlığı boğabilir, bir alev binlerce şeyi yok edebilir. İçimde de bir ateş var; bazen umut olup yolumu aydınlatıyor, bazen öfkeye dönüşüp beni yakıyor. Ben ise bu ateşin tam ortasındayım, yanmaya hazır bir kıvılcım taşıyorum.
Düşünüyorum… Ağaçları, toprağı, suyu, gökyüzünü, havayı, ateşi… Hepsi benden büyük, ama hepsi benim içimde. Bütün kâinatı Allah yaratmış ve ben, bu sonsuz döngünün içinde, varlığımda onun her zerresini taşıyorum.
Evrende bir toz zerresi sandım kendimi, meğer bütün kâinatı içimde taşıyormuşum.”
Ben sadece bir insanım ama bir âlemim.
Çetin Ay
Solingen