Ali İhsan Dilmen


OKULLAŞMA ÜZERİNE

En sonra söyleyeceğimi en başından ifade etmeye çalışayım. Modern devletlerin en büyük umudu eğitimdir ve yöneticiler, “makbul yurttaş” üretmek için eğitime büyük umut bağlamış ve yatırım yapmıştır.


En sonra söyleyeceğimi en başından ifade etmeye çalışayım.

Modern devletlerin en büyük umudu eğitimdir ve yöneticiler, “makbul yurttaş” üretmek için eğitime büyük umut bağlamış ve yatırım yapmıştır.

Ancak uygulamanın ilk evrelerinde istedikleri gibi giden süreç, eğitim yaygınlaştıkça büyük sorun haline gelmeye başlamış ve işler istediği gibi gitmemektedir.

Bu sebeple ben, eğitim sistemine yüklenen yükümlülüklerin okullaşma ile gerçekleşeceğine inanmanın bir yanılsama olduğunu düşünenlerdenim.

Okullaşma İle insanlar, “düşünen, irade kullanan, tercihlerini yapabilen bireyler yetişeceğine” inandırılmaktadırlar.

Ortaya çıkan sonuçlara baktığımızda mevcut haliyle, müfredat programı, müfredat içine hapsedilen eğitim ve yönetim kadrosuyla okullaşma ve zorunlu eğitim “sürüleşmeyi” sağlama konusunda ortaya çıkan sonuçlar, bilimsel çalışmalar, toplumu refaha ve özgürlüğe taşımakta sağladığı katkıyla elde ettiğimiz veriler kıyaslandığında elde edilen kazanımlardan çok, toplumda açtığı “tahribat ve yıkım” daha yüksektir ve hatta kıyaslanamayacak düzeyde birey ve toplumun; özgürleşmesi, nitelikli meslek edindirmenin kısırlığı, birey ve toplum açısından bakıldığında yüz güldürecek durumda olmadığı gibi aleyhlerine olacak şekilde makas açılmış durumdadır.

Ortaya çıkan sonuçta eğitim çalışanlarının kabahati yok denecek durumdadır.

Onlar, akademik eğitim ve sınava endeksli sistemde öğrencilerini bir adım öne çıkarmak için “ezberci test sistemine” göre davranış ve öğretim metodu geliştirmeye çalışmakta, bu anafor içinde öğrencileri için yol bulmaya çabalamaktadırlar.

Okullaşma ve zorunlu eğitime devletin ve ailelerin ayırdığı maddi kaynağa rağmen elde edilen sonuç yüz güldürücü değildir.

Harcanan bunca zaman, para ve verilen emeğin karşılığı kesinlikle bu olmamalıdır.

Ülkemiz adeta mesleksiz genç insanlar ülkesi durumuna dönüşmüş, gençlerimiz diplomalı işsizler olarak kafelerde zaman öldürmekte, elinde diplomasıyla devlette iş bulmak için torpil aramaktadırlar.

Mevcut eğitim sistemleriyle insanların “makbul vatandaş” olmaları için devletleri yöneten zihniyetler tarafından muameleye tutulduğu, okullarda toplandığı şüpheye yer bırakmayacak kesinlikte olduğu aşikar ve özellikle ülkemizde iktidarların eğitim sistemi, daha doğrusu müfredat üzerinde çalışması da bu amaca yöneliktir.

Peki sistem başarılı oldu mu? 

Elbette hayır.

Neden?

Çünkü artık toplumlar kapalı değil ve devleti yönetenler, dil bilen insanları, dünyayı takip eden yurttaşlarını, mezrada yaşayan insanlar gibi kontrol etmesi, kontrol altında tutması ve güdülemesi hiç kolay olmayacak.

Zorunlu eğitim olmadan olmaz dediğinizi duyar gibiyim.

Bu sebeple zorunlu eğitim beş yılla sınırlı olmalı ve uygulamada esneklik getirilerek velilere çocuklarının zorunlu tutulduğu eğitimi evlerinde, özel olarak alma imkanı verilmelidir.

Zorunlu eğitimin müfredatı ise okuma-yazma ve basit matematik işlemleriyle sınırlı tutulmalı, çocuklarımızın sosyalleşmesi ve evrensel insani değerlere kazanımlarını sağlamakla sınırlı kalmalıdır.

Günümüzde bilginin dolaşım hızı ve erişilebilirliği, önümüzdeki yıllarda okullarda bir türlü verilemeyen eğitimin de önünü açacak, bilgiye ulaşmak isteyen ebeveynler ve çocuklar bilginin her türüne, mesleki eğitim dahil olmak üzere tepeden tırnağa, en küçük ayrıntısına ve çeşitliliğine dair bilgileri, teorik ve pratik yapılış biçimlerine kadar dijital ortamlarda ulaşacaktır.

Mesleğim kitapçılık olduğu için bir tespiti mi paylaşmak istiyorum.

Geçmişte insanlar tarafından aranan;yemek tarif kitapları, örgü, biçki, dikiş vb pratik bilgiler içeren kitapları şimdilerde ne arayan ne de soran var, zira isteyen istediği bilgiyi internet üzerinden, değişik mecralardan, bütün görselleri ve içerikleriyle ulaşma imkanına sahip.

Önümüzdeki süreçte çocuklarımızı okul duvarlarının içine hapseden, enerjik yapılarına rağmen gençlik çağlarında sıraya mahkum eden, etrafı duvarlarla çevrili okullardan, bir anlamda modern “hapishanelerden” kurtulacaklarını öngörmek zor olmasa gerek.

Önümüze gelecek yeni süreçte, ailelere ve topluma büyük sorumluluk düşecek, kamuyu idare edenlerin de bu amaca yönelik hizmet alanlarında sorumluluk almaları, istemeyerek de olsa uymak zorunda kalacaklardır.

İşte o zaman, devletlerin neyi öğrenip neyi öğrenemeyeceğini belirledikleri müfredat saçmalığından kurtulan toplum ve öğrenciler için seçenekler artacak, eğitim özgürleşecek, özgür ve sorumluluk bilinci yüksek araştıran, sorgulayan bireylerin yetişme süreci başlayacak, “öğretmen devlet” dönemi son bulacaktır.