Çetin AY


OLMAK MI, SAHİP OLMAK MI..!

Zamanın ruhu, insanın ruhunu yutuyor. Bir zamanlar anlamın peşinde koşan insan, artık mülkün, gücün, kontrolün peşinde. Sevinç mi? Onun yerine anlık hazlar. Gelişim mi? Onun yerine statü. Ve en kötüsü, “olmak” yerine “sahip olmak” saplantısı.


Zamanın ruhu, insanın ruhunu yutuyor. Bir zamanlar anlamın peşinde koşan insan, artık mülkün, gücün, kontrolün peşinde. Sevinç mi? Onun yerine anlık hazlar. Gelişim mi? Onun yerine statü. Ve en kötüsü, “olmak” yerine “sahip olmak” saplantısı.

Bugün baktığımızda, dünya giderek “sahip olmanın” kölesi haline geldi. İnsanlar kendilerini geliştirmek yerine, daha fazla şeye sahip olmayı amaçlıyor. Ruhları beslemek yerine, egolarını büyütmeyi tercih ediyorlar.

Sahip olan dünya ile, olan ise kendiyle yakınlaşır.

Sosyal medya çağında bu ayrım iyice keskinleşti. İnsanlar bilgi edinmek için değil, gösteriş yapmak için okuyor. Kendini keşfetmek için değil, başkalarına üstün gelmek için deneyim biriktiriyor. Dostlukları samimiyetle değil, çıkar ilişkileriyle kuruyorlar. Peki, bu sürdürülebilir mi? Daha fazlasına sahip oldukça, gerçekten daha mutlu mu oluyoruz?

Tarih bize gösterdi ki, sahip olma hırsı insanı doyurmuyor, aksine daha da aç hale getiriyor. Toplumun en güçlüleri, en çok şeye sahip olanlar değil, en çok anlam bulanlar, en çok değer üretenler olmuştur. Mevlana, “Nice insanlar gördüm, üzerinde elbisesi yok; nice elbiseler gördüm, içinde insan yok.” derken, aslında tam da bu ayrımı anlatıyordu.

Öyleyse insan ne yapmalı? Yüzeysel hazlardan, geçici güç oyunlarından sıyrılıp kendini inşa etmeye yönelmeli. Sahip olduklarıyla değil, varoluşuyla anlam bulmalı. Zira insan, en büyük zenginliğe ancak iç dünyasında ulaşır. Çünkü gerçek gelişim, başkalarına üstün gelmekle değil, kendini aşmakla başlar.

Eğer bugün, “ben ne kadarına sahibim?” yerine “ben kimim?” diye sorabilirsek, belki o zaman insan olmanın anlamına bir adım daha yaklaşabiliriz.

ÇETİN AY