Yavuz Gezer


Ortaya Karışık - Daldan Dala

Özgürleşen, özgürleştirileceği iddia edilen, uçan ya da uçurulacak...


Sesi çıkan kamış kendini ney sanır

Gergin ip kendini yay sanır

Ata binen cahil kendini bey sanır

Ortaya karışık deyince; davet sahibinin "siparişleri bana bırakın" diyerek eliyle betimleyip, masanın tam ortasına, kebap çeşitlerinden bir büyük tabağın kondurulduğunu...

Kuş, panter ya da şempanzelerin (primatların) akrobatik gösterilerine mazhar olan orman nebatlarını aklınıza getirmeyin.

Özgürleşen, özgürleştirileceği iddia edilen, uçan ya da uçurulacak... Gelişmiş ülke sıralamasında basamakları ikişer üçer atlayacak bir ülke ve siyasi dehalarının çember çevirdikleri, çember sakallı ulemalarının; sakallarına, takke ve sarıklarıyla ruhani bir ciddiyet katan hocalarının; rabıta ihtisaslı telin ve suçlamalarına delil modern çağın cihazlarının raksı vs vs ...

Ulaşılamayan Ada Rayı, Kakapo (baykuş papağanı), Rehea, Emu, Buharlı Ördek, Kivi, Takehe, Penguen, Cosovari, Devekuşu...

Bu kuşlar gökyüzüne dokunan, çoğu zaman büyüleyici bir görüntü oluşturan kuş sürülerinden, büyüklükleri nedeniyle uçma yeteneğini kaybettikleri için ayrılan kuşlardır...

Oysa bizde beden büyüklüğüne bakmadan uçanlar var!

"Biliyor musun? Arkadaş. Biz o geceki kalkışmada REİSİ F38'lerle bölgeden aldık."

" F38 mi?"

"Evet F38. İnanmıyor musunuz?"

Anlamadım!  Ne zaman imal edildi, hangi ülkeden alınarak envanterimize girdi?"

"Onu söyleyemem, çok gizli!"

Nerede üretildi? Ülkemizde mi? Bari onu bilelim."

Bilgiç bir tavırla,

"Evet ülkemizde, yerin altında!"

"Hangi ilimizde?"

"Çok gizli söyleyemem "

"Peki çok gizli ise sen nereden biliyorsun bu kadar gizli bilgiyi?  Neden F38 dediler?  Bu Amerikan uçaklarına verilen bir tanımlama!  "F" in anlamını biliyor musun?"

Bu soru üzerine

"Arkadaş sizde hiçbir şeye inanmıyorsunuz!" deyince,

"Hadsizliğimi mazur görün, mesleğiniz?"

Göğsünü kabartarak,

"Muhasebe-mali müşavir." cevabı üzerine,

"Kalk! Sen benim sınavım mısın?" diyerek konuşmayı sonlandırdım.

Gözlerine far tutulmuş tavşan, pardon, fare görmüş fil misali kalıverdi... Uçmak isterken kütle ağırlığını hesaplayamamıştı...

Enflasyon denen canavarı yenmek için akıl almaz önlemler madde madde sıralandı ve Resmi Gazete’de yayımlandı. Kamuda tasarruf tedbirleri...

İnşallah 2026 yılında enflasyon tek haneye düşecek "Şimşek" gibi tedbirler yıldırım olarak canavarın tepesine inecek ve canavar yok olacak. Bu tedbirler ister istemez insanın aklına Çin Seddi'nin yapılış hikayesini ve sonuçlarını getiriyor. Bakalım mı?

Çinliler Çin Seddi’ni inşa ettiklerinde yüksekliğinden dolayı hiç kimselerin tırmanamayacaklarını düşündüler. Fakat inşasından sonraki yüzyılda Çinliler üç misli daha fazla işgale uğradılar. Düşman askerlerinin hiçbir zaman duvara tırmanma ihtiyaçları olmadı. Çünkü her zaman muhafızlara rüşvet verdiler ve kapılardan girdiler. Çinliler yüksek ve kalın duvar inşa etmişlerdi ama duvar muhafızlarının karakterlerini inşa edememişlerdi. Oysa her şeyden önce inşa edilmesi gereken şey buydu.

Bir oryantalistin de dediği gibi." Bir milletin medeniyetini yok etmenin üç yolu vardır: 

1- Aile yapısını tahrip etmek

2- Eğitim sistemini tahrip etmek

3- Rol modellerini ve referanslarını küçümsemek.

Anneliği küçümseyin ve alçaltın,

Öğretmenlere önem vermeyin ve toplumdaki itibarlarını düşürün,

Rol modellerin itibarlarını küçültün. Size soruyorum, bu bilinçli anneler, adanmış öğretmenler ve rol modeller kaybolursa gençlere insani değerleri kim öğretir?

TANIDIK GELMİYOR MU? ELBETTE ÇOK TANIDIK...

Yazımı DNA olarak bize çok yakın bir canlıyla diyaloğa giren bizden birinin hikayesi ile nihayetlendireyim.

Bizden biri karşı pencerede bize yakın DNA’lıyı görür, bir süre bakışırlar. Bizden olanın aklına bir muziplik gelir. Eliyle saçlarını tarar, karşıdaki de aynı hareketi yapar. Bizimki elini burnuna dokundurur, karşıdaki de. Bizimki gözlerini siler gibi yapar, karşıdaki de. Dil çıkarır karşıdakinde de aynı hareket.

Yapılan hep tekrarlanır...

Bizden olan içeriye girer; elinde tıraş fırçası, tıraş sabunu, ustura ve tıraş sabununu köpürtecek olan su dolu tasla gelir, karşıdakine gösterir. O da gider aynı malzemelerle pencereye gelir.

Bizden olan fırçayı köpürtür, sakalı sabunlar. Karşıdaki de...

Sabunlu fırçayı yüzüne sürer, tıraşa başlar. Karşıdaki de aynı şekilde,

Usturayı yanağından kaydırır ve usturanın kör kısmıyla boğazına hızlıca bir kesme hareketi yapar, gözleri karşı pencerede...

Bir anda faltaşı gibi açılır gözleri...

İşaret ve orta parmak arasına sıkışmış tutamak parmağın, yeni filizlenmiş enginar sapı gibi, bilekten destekli diğer eli görünce...

Kulağındaki şaklama sesinin, kavranan bilekten olduğunu anlamakta gecikmez. Yoksa gecikti mi?

2026’ya ne kaldı ki...