Emel Eva Tokuyan Baysal

Tarih: 05.03.2025 19:34

SEÇİMLER VE YOL ÜZERİNE

Facebook Twitter Linked-in

İnsan içinde nice sırları barındıran bir varlıktır. Zaman ve mekânın ona hazırladığı yaşantılar içinden geçerken, insanın kalbin içinde barındırdığı sırlar, tutumları aracılığıyla birer birer gün ışığına çıkar. Her insan kalbinde aydınlığı da karanlığı da aynı anda taşır. Her insan, kalbinde en sutilden en kabaya kadar tüm duyguların tohumlarını taşır. Oyun alanında yapılan seçimler, yol ayrımlarında aldığımız kararlar, bizi olası kaderlerimizden birine doğru taşır. Ve her seçim, her yöneliş kalbimizdeki olası tohumlardan bazılarını besler büyütürken diğerlerini solmaya terk eder. Ve her seçimimizde, kaderimiz şekillenirken, KİM-liğimize dair nitelikler de eş zamanlı belirlenir.

Kaderimiz bize ne hazırlar? Kaderimizden kaçmak, kaderimizi değiştirmek mümkün müdür? İnsan ne ile yaşar? İnsan kendine nasıl yakınlaşır? Nasıl yabancılaşır? Binlerce yıldır, sadece arayanların peşine düştüğü bu sorular bizden önceki başı, gidişatı, sonu belli olan kimi yaşantılarda, anlatılarda yanıtlanır. Hangi yol ayrımında hangi seçim bizi nereye taşır?

Kuşkusuz ilham alacağımız, yanıtlar bulacağımız birçok yaşantı var tarih içerisinde. Bugün paylaşacağımız hikâye ise Heredot’tan Polyktrates’in hikayesi. Okuduktan sonra birlikte konuşalım dilerseniz bu etkileyici öyküyü. Siz olsanız hangi seçimleri, nasıl yapardınız, yapabilir miydiniz? Kaderiniz hangi yola evrilirdi? Buyurun hikayemize:

Samos Tiranı Polykrates, zorbalıkla Ege kıyılarının ve adalarının tek hâkimi haline gelir. Bunu yaparken iki kardeşini de gözünü kırpmadan harcamaktan geri durmaz. Her ne kadar kendini adil bir yönetici saysa da ele geçirdiği yerlerdeki halka acı ve zülüm yaşatır. Başarılı fetihleri ve artan zenginliği en çok ve öncelikle kendinin gözlerini kamaştırır. O sırada Mısır Firavunu olan Amesis’e değerli hediyeler göndererek iyi bir dostluk kurar. Amesis tecrübeli ve içgörüsü yüksek bir hükümdardır. Hızlı bir yükselişin, başarının ve zenginliğin de bir tür sınav olduğunu bilir ve dostu Polykratetes’e bir mektup yollar: “Bir dostun başarılarını öğrenmek tatlı bir şeydir. Ama senin bu büyük mutluluğun hoşuma gitmiyor, zira tanrıları tanırım ve ne kadar kıskanç olduklarını bilirim. Kendim için ve sevdiklerim için aralıksız bir mutluluktansa, bir başarılar ve başarısızlıklar karışımını yeğ tutarım ve insan ömrünün böyle nöbetleşe bir talihle sona ermesini dilerim. Çünkü girdiği her işten başarıyla çıkan bir kimsenin talihi zamanla ters döner, sonu fena gelir, ben başka türlüsünü hiç duymadım. Onun için sende bana inanırsan eğer, başarıların karşısında şöyle yap: Senin için en yüksek değerde olan ve kaybetmekten en çok üzüleceğin şey nedir, bunu seç ve uzaklara at, o kadar uzağa at ki, bir daha kimsenin gözüne gözükmesin. Ondan sonra da talih dönmediği ve sana tar olduğu sürece hep bu dediğim şeyi yap, kendini kurtar.” (Herodot Tarihi: III. 39-46; 120-125)
Dostunun uyarısını dinleyen Polykrates büyük bir gemi ile denize açılır, iyice açıklara gelindiğinde, en çok değer verdiği altın kraliyet yüzüğünü çıkarır ve denize atar. Dostunun uyarısını yerine getirerek korunmuş olma hissi ile gönül rahatlığı ile döner. Ancak aradan beş gün geçtikten sonra, bir balıkçı tuttuğu en büyük ve en güzel balığın krala layık olduğunu düşünerek onu saraya getirir. Balığı temizleyen aşçılar kralın yüzüğünü bulunca sevinçle koşup yüzüğü Polykrates’e verirler. Bu durumun bir işaret olduğunu düşünen Polykrates olanları anlatan bir mektup yollar Amesis’e. Mektubu okuyan Amesis, anlar ki bir insanı kurtarmak bir başkasının harcı değil ve Polykrates’in başına bela geldiğinde onu kurtarmak zorunda olmamak için dostluk anlaşmasını bozduğunu belirten bir mektup yollar.

Bir zaman sonra Persli Oroites, hırslı ve kibirli Polykrates’e bir elçi yollayıp vaatlerde bulunarak Sardes’e (Bu günkü Manisa/Sard) gelmesini ister. Dostları ise bunun bir tuzak olduğunu ve gitmemesi gerektiğini söylerler. Kızı ise gördüğü rüyayı babasına anlatır. Rüyasında; Babasının havalara çıkarıldığını, Zeus’un yıkadığını, Helios’un ise ona yağ sürüp ovduğunu görmüştür. Kızının yalvarmalarına ve ağlamalarına rağmen Polykrates kızını da dinlemez. Vaat edilen altınlar, tüm zenginliğine ve başarılarına rağmen gözünü kamaştırmıştır ve bir heyet eşliğinde Tiran Polykrates Sard’a adım adım hazırladığı makus kaderine doğru yola çıkar. Persli Oroites onu vardığı anda kazığa vurdurmuş, olanları anlatsınlar diye tüm heyeti serbest bırakmıştır. Tıpkı kızının rüyasında gördüğü gibi Polykrates’in kazığa geçirilmiş bedeni günlerce yağmurlar tarafından yıkanmış, güneş ışığıyla kurutulmuştur.

Tiran açgözlülüğün ve yıllar boyunca yaşattığı acıların ve adaletsizliğinin bedelini çok acı bir sonla ödemiştir. Tüm yol boyunca yapılan uyarıları dikkate alsaydı hayatı nasıl bir akışla değişirdi. İşaretleri okuyabilseydi hangi seçimleri yapardı? Kendi içine bakmayı bilebilseydi nasıl bir iç fakirlikle dolu olduğunu görebilir miydi? Eski doğu metinleri insanın içindeki en kötü tohumun açgözlülük olduğunu söyler. O bununla yüzleşebilir miydi? Onun hikayesi başı, gidişatı sonu belli bir hikâye. Kuşkusuz rahat koltuklarımızdan bir başkasının hayatı ile yargılarda bulunmak yapılabilecek en kolay şey…

Dışa bakan gözlerimizi içe çevirmek, anlatılan hikâyedeki tecrübeyi alarak kendimize modifiye etmek asıl marifet. Belki tarihe geçecek büyük zaferler olmasa da her seferinde altından daha değerli küçük zaferlerimiz ve kendimizle yakınlaşabilmemiz bunlara bağlı: Kendimizden başlayarak evrenimizi içeren unsurları da içeren bir adaleti ve şefkati pratik edebiliyor muyuz? Hangi ölümcül tohumlar var kalbimizde. Açgözlülüğümüz günlük hayatın küçük seçimlerinin altından sırıtıyor mu yoksa? Hepimiz aynı gök kubbe altında yaşıyor ve benzer hikayelere tanıklık ediyorsak da öğrenmemizde asıl fark yaratan şey bakış açımız ve tutumlarımız. Kendimize sorduğumuz sorular ve cesurca yüzleşmelerimiz…
 


Orjinal Köşe Yazısına Git
— KÖŞE YAZISI SONU —