Bazı acılar vardır ki yalnızca bir milletin değil, tüm insanlığın vicdanına kazınır. Öyle yaralar açılır ki, üzerinden yıllar geçse de kapanmaz; çünkü bu yaralar sadece bir bedene değil, bir ruhun derinliklerine saplanmıştır. Tarih boyunca insanlık, kimi zaman kendi elleriyle, kimi zaman ise sessiz kalarak bu yaraları büyütmüştür. Katliamlar, zulümler, doğanın talanı ve ahlaki çöküşler hep bu sessizliğin gölgesinde filizlenmiştir.
Suskunluk, sadece bir tepki eksikliği değil, zalimin eline tutuşturulmuş görünmez bir kılıçtır. (ÇetinAy)
Bugün hayvanlar hunharca katlediliyor; kimi zaman lüks uğruna, kimi zaman ise keyfi bir hırs yüzünden. İnsan, insana zulmetmeye devam ediyor. Savaşlar, sürgünler, toplu mezarlar ve kayıplar… Coğrafyalar değişiyor ama acılar hep ortak kalıyor. İnsanlık, kendi varlığını tehdit eden bir tür gibi hareket ediyor; ne doğaya, ne hayvana, ne de birbirine merhamet gösteriyor. Ve belki de en tehlikelisi, ahlakın katledilişi… Vicdanı susturarak, adaleti eğip bükerek, gerçeği çarpıtarak ve göz göre göre masumiyetin üzerine beton dökerek işlenen suçlar…
Bir toplumu ayakta tutan değerlerin sistemli bir şekilde çürütülmesi, en büyük felaketlerden biri değil mi? Çünkü ne kadar büyük bir yıkım olursa olsun, onu onaracak bir ahlak anlayışı yoksa, geriye yalnızca enkaz kalır. Bugün dünyada pek çok zulüm yaşanıyor. Kimisi kanlı, kimisi sessiz… Kimisi gözümüzün önünde, kimisi perde arkasında… Ama hepsi vicdanlarımızı sınava tabi tutuyor. Ya gerçekten insan kalacağız ya da bu gidişatı kabullenip vicdanlarımızı mezara gömeceğiz. Gerçekten yaşıyor muyuz, yoksa sadece var olup bu sessiz çığlıkları duymamayı mı seçiyoruz? Sevilay Ay Solingen