Göktan Ay


Ülkemizin; Kültüre, Müziğe, Tiyatroya, Sinemaya İhtiyacı Var mı?

Yenişafak köşe yazarı Mustafa Kutlu’nun aşağıda linkini verdiğim yazısını okuyunca kafam karıştı. Çünkü, yazarın da kafası karışık.


Yenişafak köşe yazarı Mustafa Kutlu’nun aşağıda linkini verdiğim yazısını okuyunca kafam karıştı. Çünkü, yazarın da kafası karışık. 

 

https://www.yenisafak.com/yazarlar/mustafa-kutlu/kulture-ihtiyacimiz-var-mi-2-4645543

 

Yazı, kendi içinde tutarlı değil ve  tenakuzlarla dolu.Çünkü, alanı değil. Müzik-sanat özel bir alan. Kurumları, konserleri, sanatçıları vb. takip etmek lazım. Artık, Güzel Sanatlar içinden ayrılıp bağımsız bir bilim-sanat dalı olan Müzik ile ilgili yazı yazılırken  doğru kaynaklara başvurmak gerekiyor. Yazarın görüşlerini paragraf paragraf açıklamaya  çalıştım. Yazar ile tanışıp, konuşmak isterim.

 

KUTLU: “Efendim enteresandır, devlet müzik alanına çok yatırım yapmış; Cumhuriyet ideolojisi tiyatroyu öne alarak Devlet Tiyatroları’nı kurmuş; bu yolda Anadolu’nun bazı şehirlerinde taş binalar ile tiyatro salonları inşa etmiştir.”

AY: Evet, yazara katılıyorum. Devletimiz müzik ve tiyatro alanına çok destek verdi. Tiyatro ve konser salonları açtı. Belediyeler de bu konuda gereken çalışmaları yaptılar. Hepsine teşekkür ediyoruz.

KUTLU: “Buna mukabil sinemaya hemen hiç yatırım yapılmadı. Sinema “halkın ucuz eğlencesi” olarak kendi kendini yapılandırdı (Yeşilçam); Devlet Televizyonu (TRT kurumu) devreye girince gelişimini hızlandırdı.”

AY: Bu paragraf biraz karışık olmuş. Yeşilçam sürekli gelişti. Devlet son yıllarda sinemaya yatırım yapmaya, filmlere destek vermeye başladı. Bu olumlu. Ancak, Belediyelerin ön ayak olduğu 62. Uluslararası Antalya Altın Portakal Film Yarışması ve Uluslararası 31. Adana Altın Koza Film Yarışması, 3. Gemlik Film Festivali Türk Sinemasının gelişmesine önemli katkılar sağladı. Ancak, son yıllarda daha gösterim olmadan bazı filmlere konulan yasaklar tartışmalara sebep oldu. Elbette TRT ve özel TV’lerin katkısı da büyüktü.

KUTLU: “Burada devletin (ve özel sektörün) sadece müzik alanına ne kadar yatırım yaptığını, kuruluşların adlarını sayarak verelim. (Bu listeye pek çok ilave yapılabilir)

• Kültür ve Turizm Bakanlığına bağlı koro ve topluluklar:

Devlet Klasik Türk Müziği Korosu • Devlet Türk Halk Müziği Korosu • İstanbul Tarihi Türk Müziği Topluluğu-Mehter Takımı • İstanbul Tarihi Türk Tasavvuf Müziği Topluluğu • Devlet Çok Sesli Türk Müziği Korosu • Cumhurbaşkanlığı Senfoni Orkestrası • Devlet Opera ve Balesi • Devlet Türk Müziği Araştırma ve Uygulama Topluluğu.

• TRT Kurumu bünyesindeki Türk Sanat-Türk Halk-Batı Müziği ve Çocuk koroları.

• Belediyeler bünyesindeki Türk Sanat-Türk Halk ve Batı Müziği koroları.

• Musiki vakıf ve dernekler bünyesindeki korolar.

• Özel kuruluşların kurup himaye ettiği, ekseriyeti Batı müziği icra eden koro, orkestra ve topluluklar.

• Üniversite koroları.

• Cumhurbaşkanlığı Muhafız Alayı Bandosu.

• TSK Mehteran Birliği.

Bu kuruluşlara ilaveten MEB ve belediye konservatuvarları ülkemizin müzik alanında faaliyetine katkıda bulunuyor.”

AY: Bu listede yazarın dediği gibi eksikler çok. Mesela;

“• Belediyeler bünyesindeki Türk Sanat-Türk Halk ve Batı Müziği koroları.

• Musiki vakıf ve dernekler bünyesindeki korolar.

• Özel kuruluşların kurup himaye ettiği, ekseriyeti Batı müziği icra eden koro, orkestra ve topluluklar.

• Üniversite koroları.” Devletin desteği ile değil, Belediyeler ve müzik sever iş insanlarının, akademisyenlerin, sanatçıların, uzmanların vb. katkılarıyla hayat buluyor.

KUTLU: “Müzik için özel olarak bir ilkokul ve bir de ortaokul kuruldu.”

AY: Evet kuruldu, ama yanlışlarla kuruldu. Keşke yazar araştırabilseydi. Yetkililerin “ben yaptım, oldu” felsefesi maalesef değişmiyor. Yazı linkim:

İstanbul ‘Güzel Sanatlar Müzik Ortaokulu’ yanlışlarla kuruldu?

https://www.enpolitik.com/kose-yazilari/istanbul_guzel_sanatlar_muzik_ortaokulu_yanlislarla_kuruldu-7325.html

 

KUTLU: “Bu katkı ilk, orta ve liselerdeki müzik derslerine ne ölçüde yansıyor? Gönül istiyor ki bir taşra şehrimizde Meslek Lisesi’nde tornacılık okuyan bir öğrenci aynı zamanda keman çalabilsin. Bir kız öğrencimiz aynı zamanda şehrin amatör tiyatrolarında sahneye çıkabilsin. Bu öğrencilerin aileleri hâlâ “Oğlumuz çalgıcı, kızımız artist mi olacak” diye bir endişe taşıyorlarsa, Batılılaşma serüvenimizin iki yüzyıllık uygulaması sonucunda durup düşünmek lazım. Sinema ve tiyatro halkımız için hâlâ mayınlı alan mıdır?”

AY: Yazarın bu görüşlerine katılmıyorum. Siyasi görüşü ağır basmış, ama gerçekler değişmiyor. Şu anda ülkemizde üniversitelerde 100’e yakın müzik kurumu, 105 Güzel Sanatlar Lisesi var. Ve başarılı işler yapıyorlar. Kimse artık; “Oğlumuz çalgıcı, kızımız artist mi olacak?” düşüncesinde değil. Özel müzik, tiyatro, dans, çalgı vb. kursları dolu. Belediye Konservatuvarlarına ve kurslarına binlerce kişi başvuruyor. Ağustos 2024 başından itibaren sınavlar, seçmeler devam ediyor. Kültür ve Turizm Bakanlığı’nın açtığı 450 sanatçı kadrosuna 10 bini aşkın genç katıldı. Bunun batılılaşma ile ilgisi de yok. Sinema-Müzik-Tiyatro vb. alanlarda, mayınlı alan yok. Başkanı olduğum MÜZDAK’ın görüşü şudur: “Her kişi mesleği ne olursa olsun, güzel sanatlar, müzik ve sporla ilgilenmelidir.”

 

KUTLU: “Bütün bu çabalar beyhude midir?

Ankara’da CSO için o harika binayı boşuna mı yaptık?

Halka rağmen bu çizgide direnmek ne kadar mânâlıdır. Talep yok, halk istemiyor dersek, yanlıştan dönersek kültürü “yerli-millî” bir çizgiye çekebilir miyiz?

Bu iş o kadar kolay mı? Kaç yıl çalışmak, kaç fırın ekmek yemek lazım. Sinema-tiyatro ve müzik alanında yerli-millî bir üretim oldu diyelim (henüz yok ya) halk o zaman salonları dolduracak mı? Gerçekten bu tür bir kültüre ihtiyaç var mı?

Açıkçası sinemaya, tiyatroya, konsere ihtiyaç var mı? Günümüzde bunlarla gelen kültür olmasa olmaz mı? Tabii buna televizyonu da katmalıyız. O da olmasın. Peki, cep telefonlarını ne yapacağız? Bu tarihte bu soruları soruyorum ya, pes doğrusu. Yasak koymakla iş bitmiyor, alternatifi üretmemiz lazım. Öyle bir kalite tutturacaksınız ki halk onu değil sizi izlesin.”

AY: Yazar ikilem içinde. Konuyu iyi araştırmamış ve sürekli  siyasete çekmeye çalışmış. Oysa sanat, müzik, eğitim siyaset üstüdür. NOKTA.

Çabalar neden beyhude olsun ki? Okullardan müzik sesleri geliyor. Konservatuvar öğrencileri ülke dışında ödüller alıyor, yeni besteler yapıyor. Ankara CSO ve İstanbul AKM, çok işlevsel? Salonların, fuayelerin boş günü yok. Yazarın https://csoadaankara.ktb.gov.tr/tr/Event

 Ve https://akmistanbul.gov.tr/tr/etkinlikler sayfalarını takip etmediği belli oluyor.

Halka rağmen “direnmek” ne demek? Kim direniyormuş?

KUTLU: “Talep yok, halk istemiyor dersek, yanlıştan dönersek kültürü “yerli-millî” bir çizgiye çekebilir miyiz?” 

AY: Bu cümle çok yanlış, talep de var, halk da istiyor. CD’ler yok satıyor. Başkanı olduğum MÜZDAK tarafından hazırlanan İstanbul Türk Müziği Festivali” Aralık 2024’de 31. yılını kutlayacak. Seyirci ve sanatçı dostlarımız destek olmasa gelebilir miydik?

KUTLU: “Bu iş o kadar kolay mı? Kaç yıl çalışmak, kaç fırın ekmek yemek lazım.”

AY: Bu soruları anlayamadık.

“Hangi iş kolay mı? Kaç yıl çalışmak lazım?” 

 KUTLU: “Sinema-tiyatro ve müzik alanında yerli-millî bir üretim oldu diyelim (henüz yok ya) halk o zaman salonları dolduracak mı? Gerçekten bu tür bir kültüre ihtiyaç var mı?” Açıkçası sinemaya, tiyatroya, konsere ihtiyaç var mı? Günümüzde bunlarla gelen kültür olmasa olmaz mı? Tabii buna televizyonu da katmalıyız. O da olmasın. Peki, cep telefonlarını ne yapacağız? Bu tarihte bu soruları soruyorum ya, pes doğrusu. Yasak koymakla iş bitmiyor, alternatifi üretmemiz lazım. Öyle bir kalite tutturacaksınız ki halk onu değil sizi izlesin.”

AY: Yine ikilem devam ediyor. Sinema-tiyatro ve müzik de yerli ve milli üretim rekor kırıyor, uluslararası yarışmalarda ödül alıyor. Yazarın milli ve yerliden anladığı ne acaba?

İlk ödül alan film: Hülya Koçyiğit ve Erol Taş, Metin Erksan / 1964 / "Susuz Yaz"

Zeki Demirkubuz / “Hayat”, Türkiye'nin 2024 Oscar aday adayı oldu. 

Yazar “Gerçekten bu tür bir kültüre ihtiyaç var mı?” Açıkçası sinemaya, tiyatroya, konsere ihtiyaç var mı?” sorularıyla ihtiyaç olmadığına ikna olmuş gözüküyor. “Açıkçası sinemaya, tiyatroya, konsere ihtiyaç var?” NOKTA

KUTLU: “Yasak koymakla iş bitmiyor, alternatifi üretmemiz lazım. Öyle bir kalite tutturacaksınız ki halk onu değil sizi izlesin.” 

AY: Yine tenakuzlu bir cümle, anlaşılmıyor… 

Kime yasak istiyor? 

Yazarın istediği gibi; sinemaya, tiyatroya, konsere ihtiyaç yoksa, “Alternatif ne üretmek lazım?”

KUTLU: “Meseleye bir başka açıdan bakalım.

Efendim kültür işleri “tuzu kuru olanların” işidir. Biz önce karnımızı doyuralım; diyorsanız, bakın bu görüş yabana atılamaz. Eve ekmek götürme derdinde olan halkın sinemayla, konserle işi olmaz.

Doğrudur, zaruret içindeki insanların bu tür faaliyetlere katılmamış olması akla uygun. Lakin gelir seviyesi yükselmiş, tahsili yerinde bir kesim var ki bunlar bu kültüre bigâne kalıyor. Niçin acaba? Herhalde “içerik sebebiyle”dir.”

AY: Elbette, geçim derdi yüksek olan insanların, etkinliğe ayıracak zamanları, maddi güçleri olmayabilir Ancak, çoğu etkinlik ücretsiz yapılıyor. Yani konser, tiyatro vb. bir kültür meselesi. İnsanın kendini geliştirme meselesi. Sosyalleşme meselesi. Bir filmi, konseri TV’en de izleyebilirsiniz ama salonda ki heyecanı veremez. KUTLU: “Lakin gelir seviyesi yükselmiş, tahsili yerinde bir kesim var ki bunlar bu kültüre bigâne kalıyor.” 

AY: Niçin acaba? Yazarın, Herhalde “içerik sebebiyle”dir. görüşünü de çözemedik. Hangi kültüre tahsili yerinde olanlar bigane kalıyormuş? İçerik neymiş ki?, “bigane kalmalarını” sağlıyormuş?

KUTLU: Bu “muhalif” insanlar ne yapıyor?

AY: Yazar bu cümleden; konser, tiyatro vb. etkinliklere gitmeyen, hali vakti yerinde olanlara “muhalif” diyor galiba…

KUTLU: “Yapılacak yüzlerce iş var. Birkaç tane sayalım.

Bu kişi herhalde hayra hizmet yolunda bir STK’nun faaliyetine omuz veriyor; yahut dinî hayatın neşvünema bulması için ders halkalarının oluşumuna katkıda bulunuyor.

Özellikle “vakıf” adı altındaki pek çok faaliyeti ilave edelim.

Belki de “parayı bulduk hocam, artık sıra bizde” diyerek ailece yurt içi, yurt dışı gezilere çıkıyor. İşi ilerletip sualtı fotoğrafçılığına merak sarıyor yahut koleksiyoner oluyor. Bunlar da neticede “kültür” değil mi?

Kültürlü olmak bizi ahlâk sahibi olmaya götürüyorsa, ahlâkı ekonominin önüne geçirebiliyorsak, “daha âdil bir dünya” deyip başta Gazze olmak üzere her türlü zulme karşı çıkabiliyorsak kültüre ihtiyaç var demektir.

Ama!

Hangi kültür?

Tartışmayı uzatmasak diyorum. Uzattıkça tadı kaçıyor.”

AY: Yazarın bizim alanımızla ilgili kafası karmakarışık. Müzik, tiyatro vb. uğraşmayan “muhalifler”, STK’lar kuruyor, STK’lara omuz veriyor

 Parayı buluyor, yurt içi-dışı gezilere çıkıyor. Bunları biz de tasvip etmiyoruz.

Bir kısmı ise kazancını sanat işlerine ayırıyor, koleksiyoner vb. oluyor. İyi bir şey!

Yazarın “Kültürlü olmak bizi ahlâk sahibi olmaya götürüyorsa” görüşüne itirazımız var. Ahlak kuralları “bireylerin davranışlarını düzenlemeyi amaçlayan, bunu yaparken de iyi ya da kötü, doğru ya da yanlış davranışın ne olduğu sorusuna cevaplar verir”

“1. İnsanın doğuştan getirdiği ya da sonradan kazandığı birtakım tutum ve davranışların tümü.

2. Kişide huy olarak bilinen nitelik; iyi ve güzel olan niteliklerdir.”

Yani ahlak sadece kültürlü olmak ile doğru orantılı değildir.

Yazarın “ahlâkı ekonominin önüne geçirebiliyorsak,” cümlesine ise “mutlaka geçirmeliyiz” denmelidir.

Çünkü, “ahlaki değerleri yüksek” bir çalışan ekonomiyi güçlendirebilir, ahlaki değerleri düşük bir çalışan ekonominin zayıflamasına ve geri kalmasına neden olabilir. Genel olarak, ekonominin durumu büyük ölçüde “her bir kişinin” ahlaki bir birey olarak davranmasına bağlıdır.

KUTLU: “Gazze olmak üzere her türlü zulme karşı çıkabiliyorsak kültüre ihtiyaç var demektir” 

AY: Yazar, “Gazze’de ki zulüm” ile ile “kültüre ihtiyacı” nasıl bağlamış, tebrik etmek lazım…

 

Ve, elbette yine Hangi Kültür? sorusu ile ne demek istediğini…