Ertan Aydın, Ak Part?nin akademisyen milletvekillerinden. 6 Haziran 1971'de Ardahan'da doğdu. Orta Doğu Teknik Üniversitesi Sosyoloji Bölümü?nü bitirdi. Bilkent Üniversitesi Siyaset Bilimi ve Kamu Yönetimi Bölümü?nde yüksek lisans ve doktora yaptı. Çankaya Üniversitesi Siyaset Bilimi ve Uluslararası İlişkiler Bölümü?nden doçentlik unvanını aldı. Harvard Üniversitesi ve Dartmouth Üniversitesi?nde araştırmacı, Çankaya Üniversitesi?nde öğretim görevlisi olarak bulundu.
2012-2014 yılları arasında Başbakan?ın Siyasî İşlerden Sorumlu Başdanışmanı olarak görev yaptı. 7 Haziran seçiminde Ankara?dan Meclis?e girdi. Aydın, Pollmark?ın da kurucuları arasında.
Ertan Aydın?la görüşmek istememin sebebi, kariyeri değil. Aydın?ın doktora tezinin konusu Kemalizm. Doktorası sebebiyle ?CHP doktoru? olarak bilinen Aydın, 2010 yılında ?Kılıçdaroğlu, iktidar olmak istiyorsa Kemalizm gömleğini çıkarmalı? demişti. Oysa şimdi Ak Parti iktidarda ve bu gömleği giymeye çalışıyor veya öyle görünüyor.
Ertan Aydın?la zamanın nasıl geçtiğini anlayamadığım bir sohbet ettik.
Hocam, tez konusu olarak Kemalizmi seçmenizin sebebi nedir?
28 Şubat döneminin tanığı ve mağduru olmam, böyle bir tercih yapmama sebep oldu. Eşim başörtülü ve o dönemde işinden ayrılmak zorunda kaldı. Bizi sistem dışına itenlerin kökenine inmek istedim.
Kemalizm adından başlayalım isterseniz. İlk kullanımın İstiklâl Harbi?nde İngilizlere ait olduğu söyleniyor.
Bunun güçlü bir delili yok. Bu yüzden bu târihi baz alamayız. Ortaya çıkışı 30?lu yıllar.
Kemalizm nasıl bir ihtiyaçtan ortaya çıktı? Dönemi biraz anlatır mısınız?
20. asır târihinde İki cihan harbi arası ilginç bir dönemdir. 1929 ekonomik buhranının dünyayı kasıp kavurduğu, tek parti yönetiminin kutsandığı bir dönem. Liberalizmin ve sosyalizmin artık miyâdı dolduğu gibi bir aldı yayılarak tüm dünyada 3. bir yol arayışı başladı. Bu durum Türkiye?yi de etkiledi. Kendimizi Cumhuriyet rejimi olarak tanımlıyorduk ama bir ideolojimiz yoktu. Bunu Cumhuriyet aydınları da hissettiler. Bir inkılabımız vardı ama ideolojimiz yoktu. Bunun kompleksine girdiler.
Peki dışarıdan bakınca görüntümüz neydi?
ABD?nin o dönem Türkiye Büyükelçisi Joseph Grew, Türkiye?deki bu dönemi ?çalkantılı dönem? olarak adlandırır. Tüm dünyayı etkisine alan kaotik durumdan Türkiye?de nasibini alıyordu. Üstelik Türkiye?nin bir de belirgin bir kimlik sorunu vardı. Grew?un deyimiyle bir taraftan Zeus marka mikroskopların tanıtımı yapılırken diğer yandan insanlar ellerinde muskalarla dolaşıyordu.
Avrupalı ve Amerikalı yazarların Türkiye?den diktatörlük olarak bahsetmeleri Gâzi?nin gözüne çarpmıştı. Yurt dışına sürülen muhâlifler de rejim aleyhinde çalışıyorlardı. Meselâ Hâlide Edip, ?Turqui Faces West? kitabını yazmıştı.
Mustafa Kemal, Fethi Okyar?a mevcut rejimin diktatoryal görüntüsünden şikâyet etti ve öldükten sonra istibdatla anılmak istemediğini söyledi.
Tek sebep bu mu?
Değil tabii. 1929 ekonomik buhranı başka ülkelerde rejim değişikliklerine sebep olduğundan endişeliydi. Kendisine karşı oluşan muhâlefeti merak ediyordu. Serbest Fırka bunu görmek için iyi bir fursattu. Mustafa Kemal?in, İsmet Paşa?yı etkisizleştirme isteği de vardı.
Serbest Fırka?yı biraz açabilir miyiz Hocam? Sınırları neydi?
Mustafa Kemal, Fethi Okyar?dan sâdece laik cumhuriyet ve milliyetçilik konusunda tâviz vermemesini istedi. Ötesinde serbest bıraktı. Tarafsız kalacağına da söz verdi. Serbest Fırka kurulunca inanılmaz bir ilgi gördü. Teşkilat yapılanması Ege ve Akdeniz bölgelerinde olduğu hâlde Doğu?da illegal şubeleri açıldı. Fethi Okyar?ın İzmir gezisi öncesi olaylar çıktı ve bir genç öldü. Fethi Bey?i CHf?nın kalesi zannettiğimiz İzmir?de 50 bin kişi karşıladı. Ölen gencin cenâzeye katılan Fethi Bay?e gencin babası, ?İşte sana hürriyet yolunda şehit! Kurtar bizi!? dedi. Bu konu, Üç Devirde Bir Adam kitabının 499. sayfasında var.
Bu ilgiye CHF?nın tavrı ne oldu?
Serbest Fırka?ya kuvvetli muhâlefet başladı. İrtica söylentilerini çıktı. Fethi Bey yalanlasa da gidişattan endişelenen Mustafa Kemal, Serbest Fırka?ya destek verdiği şâiyalarını tekzib ederek 11 Eylül târihli Cumhuriyet gazetesinde ?Ben Halk Fırkası?nın umûmî reisiyim? açıklamasını yaptı.
Yerel seçimlere bu havada girildi. Serbest Fırka, hileli seçime rağmen belediye başkanlıları kazandı. Buna rağmen Serbest Fırka aleyhindeki tezviratlar ve saldırılar bitmedi. CHP eliti tarafından âdeta bir beka sorunu hâline getirildi. Bu tazyik karşısında Atatürk de tarafsızlığını muhâfaza edemeyip CHP yanında net tutum almak durumunda kalmıştır.
Neticede Fethi Okyar bu baskılara daha fazla dayanamayıp, fesih dilekçesini vermek zorunda kaldı. Üstüne Menemen Vak?ası da olunca Atatürk döneminde çok partili hayata geçiş mâcerası bitti. Bundan sonra CHP?nın 4 okuna ekonomik buhran döneminin ruhuna uygun olarak iki ok daha eklendi: Devletçilik ve inkılapçılık.
Kemalizm kelimesinin kullanımı nasıl başladı?
Yukarıda da dediğim gibi. Bir ideolojisizlik kompleksi vardı. Rusya?da komünizm, İtalya?da faşizm vardı. Bizde bir şey yoktu. 2 Aralık 1930?da İnkılap gazetesinde yayınlanan bir makalede ?Bizde niye Kemalizm yok?? sorusu ortaya atıldı. Kelime olarak ortaya çıkan Kemalizm, sistematik olarak Kadro dergisiyle ortaya çıktı. Ülkü dergisi de buna katıldı.
Temsil ettikleri çizgi neydi?
Kadro ve ülkü hareketi, daralmış siyâseti renklendirdi ama ikisi de tek adama çıkıyordu. Tek parti içinde bir ayrışmaydı. Kadro dergisi sol Kemalist, Ülkü dergisi otoriter Kemalistti. Kadronun başında Yakup Kadri ve Şevket Süreyya?nın başını çektiği grup vardı. Ülkü dergisi ise Recep Peker ve avânesinden oluşuyordu. Peker ekibi, daha ziyâde İtalya ve Almanya?nın tesirindeydiler.
Peki bunlar gerçekten muhâlif miydiler?
Değildiler. Neticede tek adamdan yanaydılar.
Çankaya sofrasında yer alma savaşı diyebilir miyiz?
Evet aynen öyle. Muhâlefet değil, ikbâl savaşıydı.
Yâni Kemalizm Kemalizme karşı?
Evet, Kemalizm yok; Kemalizmler var. Bunlar da Mustafa Kemal'e âit değil.
Peki Nutuk?
Kemalizmin temel bir kitabı yok. Nutuk, Cumhuriyeti kuran liderin, İstiklâl Harbi?ni ve sonrasındaki gelişmeleri anlattığı hatıra-belge karışımı bir kitaptır. Kemalizmin el kitabı değil.
Kadrocular komünizmi açık açık savundular mı?
Kadrocular, hiçbir zaman komünist olduklarını açık açık söylemediler. Çünkü Mustafa Kemal?in 6 Ağustos 1929?da Eskişehir?de açık ve net olarak irad ettiği komünizm karşıtı nutku vardı.
Hocam burayı biraz açalım. Son zamanlarda Kemalist solun, bâzı belirgin çıkışları oldu. TKP, 30 Ağustos zaferini kutlayıp, ?Başkomutan Mustafa Kemal?e selâm olsun!? dedi. Niçin, Atatürk?ün komünizme karşı olduğunu kabullenmek istemiyorlar?
Çünkü tartışılmaz kurucu lider kültü, meşrûiyet zırhı sağlıyor. Legal görünüm kazandırıyor. Hâlbûki Atatürk?ün komünizm karşıtı nutku dönemin gazetelerinde olduğu gibi, 21.7.1967 târihli Meclis zabıt ceridesinde de mevcut. Açıkça ?Komünizim, her görüldüğü yerde ezilmelidir.? diyor. Bunu demişken kadrocular, açıkça komünizmden bahsedemezlerdi.
Kadro niye kapandı?
Kadro hareketinin öncülerinden Yakup Kadri, Arnavutluk?a tâyin olunca dergi kapandı. Meydan, ülkü grubuna kaldı. Recep Peker?in 1935?de Nazi Almanya?sına bir seyahati var. Peker, parti devleti fikrini ortaya attı. Bir süre sonra Atatürk Recep Peker?den de nasıl kurtulacağını düşünmeye başladı. 1936 haziranında çağırıp parti ve devleti birleştirme projesini beğendiğini söyleyip ?Sana artık gerek kalmadı? dedi.
İsmet Paşa, ne durumda peki?
Bu gelişmeler İnönü?nün hoşuna gitmedi elbette. Sıranın kendisine geleceğini biliyordu. 1936 haziranında CHP, fiilen tasfiye oldu. Güneş dil teorisinden vazgeçildi. Radikal Kemalizme son verilip muhâfazakâr Kemalistlerin önü açıldı. 1937?de Celal Bayar, Başvekil oldu.
Atatürk zamanında yazı hayatında ve aydınlar arasında hiç muhâlefet yok mu?
Ahmet Ağaoğlu, Peyami Safa, İsmail Hakkı Baltacoğlu gibi aydınların yer aldığı 3. bir grup var ama muhâlif değiller. Daha doğrusu rejimden yanalar ama rejimin dayattığı kültür-medeniyet meselesine mesâfeliler. Osmanlı medeniyetine taraflar ama sessiz.
Yahya Kemal?i bunlar arasına koyabilir miyiz?
Evet koyabiliriz. Yahya Kemal, Atatürkle çatışmıyor ama hiçbir zaman inkılapları öven şiir de yazmıyor.
Peki Nihal Atsız?ın muhâlefetine ne diyorsunuz?
Bunların hiçbiriyle ilgisi yok. Üstelik çok sert eleştirileri var ama çok belli değil. Onun belirgin oluşu 40?tan sonra Milli Şef döneminde.
27 Mayıs, 12 Eylül, 28 Şubat darbeleri, meşrûiyet zırhı olarak Kemalizmi kullandı diyebilir miyiz?
Evet öyle. Kemalizm, yapılan darbelere meşrû bir kılıf olmaktan öteye gidemedi.
15 Temmuz?da darbeye kalkışanların, 80?li yıllarda belirgin bir şekilde orduya girdikleri ortaya çıktı. 12 Eylül?ün paşaları Atatürkçüydüler. Orduya cemaatçilerin girmesine niçin izin verdiler?
Dış güçlerin ileride kullanmak üzere kullanışlı ajanlara ihtiyacı vardı. Bugünlere zemin hazırlandı.
Fetö darbesi başarılı olsa diğer darbeler gibi Kemalizmi mi savunacaktı yoksa kendi ideolojisini mi kuracaktı?
Kemalizmin içini kendi çizgisinde dolduracaktı. Tıpkı diğer darbeler gibi.
Hocam hep merak etmişimdir. Atatürk niçin Kadınlar Halk Fırkası?na geçit vermedi? Çünkü neticede 1933?de kadınların Meclis?e girmesini sağladı. Bu on yıllık gecikme niye?
Kadınlar Halk Fırkası Cumhuriyet i?lân edilmeden kuruldu ve münevver hanımlar vekil olmak istediler. Bakın bu hanımlar, sıradan hanımlar değil. Çok donanımlılar. Gerici falan da değiller. Mesele bu değil. Mesele yeni rejimin, hiçbir muhâlefete tahammülü olmaması.
Yâni bu kadınlar Meclis?te uslu durmazlar mıydı?
Zannediyorum durmazlardı. Dedim ya çok okuyan, dil bilen donanımlı kadınlar. Yeni rejimin bir sürü derdi varken bir de kontrol edemeyeceği kadınlarla uğraşmak istemedi. Görmezden geldi. Görmezden gelme, Cumhuriyet yönetiminin en kestirme mücâdele biçimi.
Ak Parti ile CHP?yi veya Atatürk ile Erdoğan?ı kadın hakları konusunda kıyaslarsak ne dersiniz?
Ak Parti ve Erdoğan, kadınların siyâsete ve sosyal hayata girmesinde açık ara öndeler.
Hocam Cumhurbaşkanının en büyük projesinin üç çocuk beş çocuk olduğuna inananlardanım. Ama kadınlardan hem çok çocuk bekleyip hem de siyâsete ve iş hayatına girmelerini desteklemek bir ikilem değil mi? Hatta haksızlık değil mi?
Çalışmanın çocuk doğurmaya engel olduğunu düşünmüyorum. Kadınların eve mahkûm edilmesine de karşıyım. Nitekim Batı?da ikisinin bir arada olduğu güzel örnekler var. Bizim eksiğimiz, çalışan kadınların sorunlarının hâlâ tam çözülmemiş olması. Kreş, süt izni, ücretsiz izin husûsunda Batı standartlarına gelemedik.
Kadının, toplumsal kaynaklardan eşit olarak faydalanması, İslâm?ın özüne uygun. Kuran?ı iyi anlarsak kadına şiddet biter. Kuran?da Mücâdele Sûresi var. Bu sûre, İslâm?da kadın hakları mücâdelesine muhteşem bir örnektir.
Gündemde Finlandiya Eğitim Modeli ve ?Ak Zambaklar Memleketinde? kitabı var. Bu kitap Atatürk?ün de gündemine girmişti. Kitapta Snelman, Fin köylüsüne aşağılamadan yaklaşıyor. Köylünün câhilliğinden aydını sorumlu tutuyor. Oysa Cumhuriyet aydınları, köylüleri aşağıladılar. ?Köylü yurdun efendisidir? diyen Atatürk, buna niye izin verdi?
Cumhuriyet aydınları, köylüyü şeyhlerin dervişlerin skolastik düşüncenin tesirinden kurtarmak için yola çıktılar. Gericilikle mücâdele ediyorlardı. Fakat tasavvur ile gerçek arasında hayâl kırıklığına uğradılar. Çok geri kalmış, şartları çok kötü bir köy hayatıyla karşılaştılar. Bu ortama golf pantolonuyla gidenler, gerisin geriye döndüler. Bir de köylünün geleneğe bağlılığı ve inkılaplara direnmesi de beklenmedik bir şeydi. Rejimin canını sıktı. Yoksa Atatürk?ün köylüyü kalkındırma isteği samimiydi.
Hocam son olarak bir şey sormak istiyorum. Siz, 2010 yılında ?Kılıçdaroğlu iktidar olmak istiyorsa Kemalizm gömleğini çıkarmalıdır.? dediniz. Şimdi bu gömleği iktidarda olmasına rağmen Ak Parti giyiniyor. Bu konuda ne diyeceksiniz?
Öncelikle Atatürkle Kemalizmi birbirinden ayırmalıyız. Fetö darbe girişiminden sonra toplumsal sözleşme imkânı çıktı. Yenikapı süreci toplumsal kaynaşma için iyi bir fırsattı. Fakat olmadı. Herkes kendi siyâsetine çekti. Bu arada Cumhurbaşkanı Erdoğan, faklı bir Atatürk keşfetti. Muâsır medeniyet yolunda giderken sürekli engel çıkaran tekelciliği kırmak için yerli ve millî Atatürk?e sâhip çıktı.
Târihî şahsiyetleri zikzaklarıya hatâları ve sevaplarıyla kabul etmeliyiz. Yaşadıkları dönemin şartlarına göre değerlendirmeliyiz. Kişiler, kutsal doğma içine hapsedilmemeli. Kişilerin hatâlarını devlete mâl etmek hatâsına da düşmemeliyiz.
Atatürk, bir insandı. İnsânî vasıflarından arınmış bir dogma olarak görmek yanlış.
Bu noktada Reisçiler için ne söylersiniz?
Reisçiler de Kemalistlerin yaptığı yanlışları yapıyorlar. Tartışılmaz lider kültüne sarılıyorlar. Türkiye?nin önünü açan Cumhurbaşkanı Erdoğan?ın ?Reisçilik?ten memnûn olduğunu sanmıyorum. Nitekim zaman zaman uyarılarda da bulunuyor.
Çok teşekkür ediyorum Hocam.
Ben teşekkür ederim.