Yıllarını ülkücü davaya adayan Gazeteci-Yazar Muharrem Kızılkaya gündeme ilişkin değerlendirmelerde bulundu. Kızılkaya, "Türkiye'nin siyasi tarihinde bazı ilkeler vardır; kimileri onları sadece anmakla yetinir, kimileri ise anlamını hiç kavramadan eleştirir. Fakat değişmeyen bir gerçek var: Bu ülkenin kurucu aklı tesadüfle değil, bilinçle şekillendi" ifadesinde bulundu.

"1927'de Cumhuriyetçilik, Halkçılık, Laiklik ve Milliyetçilik ilkeleri tanımlandı; 1931'de Devletçilik ve İnkılapçılık eklendi ve Altı Ok resmileşti. Bu ilkeler genç Cumhuriyet'in yalnızca ideolojik çerçevesi değil; aynı zamanda yeni bir ulusal kimliğin, ortak yurttaşlık bilincinin ve modernleşme hamlesinin temel taşlarıydı" diyen Kızılkaya sözlerini şöyle sürdürdü;
"Bugün hâlâ şu soruyu tartışıyoruz: Bu ilkeler otoriterliğin kılıfı mıydı, yoksa iç parçalanmaları önleyen en güçlü tutkal mıydı?
Cumhuriyet'e yöneltilen suçlamalar: Hafıza mı seçici, tarih mi kısa?
Cumhuriyet'in tek parti dönemini antidemokratik olmakla suçlayan çok kişi var. Bu iddiaları dillendirenlerin bir kısmı ise, Cumhuriyet'in dönüşümcü ruhundan rahatsız olan çevrelerle aynı noktada buluşuyor. Ama kimse şu soruyu sormuyor: Bu eleştirilerde tarihsel bağlam nereye konuyor?
Asıl mesele şu: Devlet milliyetçiliği bu kadar eleştirilirken, yıllarca "etnik gruplar baskılandı", "inanç grupları yok sayıldı" diyenlerin bir anda yeni bir milliyetçi parti kurma ihtiyacı hissetmesi nasıl açıklanabilir?"
"Madem devlet bu kadar baskıcıydı, o hâlde soruyorum: Milliyetçiliği kimden kurtarıyordunuz? CHP'den mi?" sorusunu yönelten Gazeteci-Yazar Muharrem Kızılkaya, CHP çok mu sosyal demokrattı da "gerçek milliyetçiliğe" ihtiyaç duyuldu? Yoksa çok mu otoriterdi de "milliyetçiliğin rehabilitasyonuna" gerek vardı? Bugün iktidar çevrelerinin dillerinden düşmeyen klişeler: "Camiler kapatıldı.", "Üniversitelere alınmıyorduk.", "Askeriye bize kapalıydı." Tarihle ilgisi olmayan, günlük siyasetin hamuruna katılmış sıradan propagandalar… Peki bir daha sorayım: Eğer CHP gerçekten faşizan bir parti olsaydı, yeni bir milliyetçi hareket neden gerekli olurdu? Bu çelişki hâlâ tüm çıplaklığıyla ortada." şeklinde konuştu.
Gölgedeki yapı: Soğuk Savaş'ın görünmeyen refleksi
Bazı tarihçilerin uzun süredir aynı noktaya dikkat çektiğini kaydeden Kızılkaya,
Soğuk Savaş'ta Türkiye'nin jeopolitik rolü nedeniyle ABD'nin, Sovyetler Birliği'nin Akdeniz'e inişini engellemek amacıyla, resmî ideolojiden bağımsız kontrgerilla benzeri bir milliyetçi yapı organize ettiği tezi. Belgeler tam değil. Komplo mu? Belki. Ama şu da gerçek: Bu iddiaları tamamen çürüten hiçbir somut açıklama bugüne kadar yapılmadı. Bu nedenle soru diri kalmaya devam ediyor" dedi.
İfadelerinde "Türkiye'de milliyetçilik gerçekten toplumsal bir ihtiyaçtan mı doğdu, yoksa dışarıdan tasarlanmış bir projeye mi dönüştürüldü?" sorusunu da yönelten Muharrem Kızılkaya sözlerini şu şekilde sürdürdü, "Bugün: Milliyetçilik neden yeniden törpüleniyor? Dünya artık çok kutuplu. Emperyal güçler küresel düzeni adeta feodal bir şemayla yönetmek istiyor. Bu yeni düzende: Etnik kimlik siyasetini merkeze alan devletler zayıflatılıyor. Milli kimlik yerine çok uluslu yapılar teşvik ediliyor. Siyasal İslam birçok ülkede işlevsizleştirildi; Türkiye'de AKP ile bu sürecin finali yaşandı. Ve şimdi sıra Türk milliyetçiliğinin "kontrollü zayıflatılmasına" geldi. Son hedef çok açık: Türkiye'yi gevşek bağlarla bağlı, çok uluslu bir yapıya dönüştürmek. Bu dönüşümün önündeki en büyük engel ise Cumhuriyet'in yurttaşlık temelli milliyetçiliği. Tarih bize şunu defalarca gösterdi: Emperyal güçler, ihtiyaç duydukları siyasetçileri sahneye çıkarır; iş bitince bir kenara bırakır. Fransız Devrimi'nin öncülerinden Georges Danton'a atfedilen o meşhur söz boşuna değildir: "Her devrim, kendi çocuklarını yer." Çünkü her düzen, kendisinden sonra gelecek düzenin hammaddesidir. Ve bugün Türkiye'de yükselen tüm politik tartışmalar, yaklaşan yeni bir düzenin ayak sesleridir. Muhtemelen kaybedecek olanlar, 1924 Anayasası'ndaki o tarihî cümlede saklıdır: "Vatandaşlık bağı ile bağlı olan herkes, dini ve ırkı sorulmadan Türk'tür."
