Muğla Milletvekili Selçuk Özdağ, Hasanoğlan Köy Enstitüsünün Kültür ve Tabiat Varlıkları Kurulu tarafından bir kültür hazinesi olarak tescillendiğini belirterek söz konusu yerin gelecek kuşaklara aktarılması gerektiğini kaydetti.
TBMM Gelecek-Saadet Grup Meclis Başkanı ve Muğla Milletvekili Selçuk Özdağ Köy Enstitülerinin akıbetini Türkiye Büyük Millet Meclisi’ne taşıyarak soru önergesinde bulundu ve önergede bulunan soruların Milli Eğitim Bakanı Yusuf Tekin’in cevaplandırmasını talep etti.
Özdağ’ın Bakan Tekin’in cevaplandırmasını istediği 5 maddelik soru genelgesi ve Köy Enstitüleriyle ilgili açıklaması genel hatlarıyla şu şekilde;
17 Nisan 1940 yılında ilkokullara öğretmen yetiştirilmesi amacıyla açılan Köy enstitüleri, zamanın şartlarına uygun olarak özellikle tren yollarına yakın ve tarıma elverişli 21 farklı bölgede kurulmuştu. Yeni kurulmuş Türkiye Cumhuriyeti’nin, eğitim alanında atmış olduğu en önemli adımlardan biri olan Köy Enstitülerinde eğitim görenler hem örgün eğitim alıyor hem de zamanın modern tarım teknikleri konusunda bilgiler ediniyorlardı. Bu şekilde özellikle tarım ve hayvancılığın ağırlıklı olduğu Anadolu’da tarımda verimliliğin arttırılması amaçlanmıştı.
Esasen genç cumhuriyetimizin kurucu ve yöneticileri, yüzyıllarca ihmal edilmiş köy insanına, kara talihlerini değiştirecek bir bilinç ve fırsat vermek gerektiğine inanıyorlardı. Bunun da eğitimle olması kaçınılmazdı. Buradaki esas gaye, köy ya da kırsalda yaşayan vatandaşların bilinçlendirilmesi ve geleceğe umutla bakmasına katkı sağlamaktı. Osmanlı İmparatorluğunun son dönemlerinde yaşanılan uzun savaşlar ardından kıtlık, yokluk, hastalıklar yüzünden nerdeyse eli ayağı tutan bir nüfus kalmamıştı. Diploması olan kişiyi bırakın okur yazar insan bulmak bile nerdeyse imkânsız hale gelmişti. İstanbul gibi büyükşehirlerin dışında yaşayan insanların dünyada ne olup bittiğinden haberi dahi yoktu. Zira okur-yazar bile olmayan bir toplumun çağın gereklerine uygun bir düzeye gelmesi mümkün değildi.
İşte bu sebeple genç cumhuriyetimiz, Anadolu’da okullaşma oranlarını artırmak için büyük bir kampanya başlatmıştı. İlkokulu bitiren zeki ve kabiliyetli çocuklar da Köy enstitülerinde yetiştirildikten sonra yine yaşadıkları yerlere, köylere gidip öğretmen olarak bu sefer de kendi köyünün/yöresinin çocuklarını yetiştiriyorlardı. Köy enstitülerinde sadece öğrencilere değil köylülere de modern ve ilmi tarım tekniklerini öğretiyorlardı. Kitabi eğitimin yanında ağırlıklı olarak uygulamalı bir pratik söz konusuydu. Her köy enstitüsünün bünyesinde kendisine ait tarlalar, bağlar, arı kovanları, besi hayvanları, atölyeler vardı ve uygulamalı eğitimin en iyi örneklerini veriyorlardı. Bunun yanında köylerde büyümüş bu öğrencilere sosyalleşmeye katkı sağlayan birçok faaliyetin yanında, müzik eğitimi veriliyor, piyano, keman, mandolin gibi enstrümanlar da öğretiliyordu.
Köy Enstitüleri’nin faaliyette olduğun 1940-1946 yılları arasında 15 bin dönüm çorak tarla tarıma elverişli hale getirilmiş, bu tarlalarda üretim sağlanmıştır. 750 bin fidan dikilmiş, 1200 dönüm bağ oluşturulmuş, yaklaşık; yüz elli büyük çaplı inşaat tamamlanmış, 210 öğretmenevi, 36 ambar ve depo, 48 ahır ve samanlık, 100 km yol, 16 su deposu, 12 tarım deposu, 20 uygulama okulu ve 12 elektrik santrali yapılmıştır. Köy enstitüleri, Milli Eğitim Bakanı Hasan Ali Yücel'in 1946 yılında bakanlık görevinden ayrılmasından sonra Köy Öğretmen Okulları'na dönüştürülmüştür. 1954 yılında da köy öğretmen okulları kapatılmıştır.
Genç cumhuriyetimizin çağdaş dünyaya ayak uydurması planının bir parçası olarak faaliyet yürüten köy enstitüleri, özellikle kırsalda yaşayan vatandaşlarımızın eğitilmesi, beceri kazanmaları ve meslek edinmelerini sağlaması açısından bu planın en önemli uygulamalarından biri olmuştur. Hasan Ali Yücel köy enstitüleri için: “Bu bizimdir, kimseden almadık; bizden alsınlar” diyerek tamamen milli ve özgün yönüne vurgu yaptığı Köy Enstitüleri, çok sayıda yabancı bilim insanının ilgisini çekmiş, akademik çalışmalara konu olmuş, UNESCO tarafından da bu model, gelişmekte olan ülkelere tavsiye edilmiştir.
Ülkemizin belli bölgelerinde faaliyet yürüten bu okulların en bilinenlerinden birisi de Ankara’da kurulan Hasanoğlan Köy Enstitüsü idi. 1941 yılından 1947 yılına kadar faaliyette bulunan Hasanoğlan Köy Enstitüsü 1947 yılında kapatıldıktan sonra İlk Öğretmen Okulu olarak eğitim faaliyetlerine devam etmiştir. Bu okul başta olmak üzere buralardan çok değerli öğretmenler yetişmiş ve öğrenci yetiştirmek için Anadolu’nun dört bir tarafına dağılmışlardır. Bu insanlar bir yandan öğretmenlik yaparken bir yandan sağlık memuru gibi çalıştılar, insanlara aşı vurdular, tedavilerini yaptılar, bir yandan ağaç nasıl aşılanır bunu öğrenip uyguladılar, bir diğer yandan el sanatları üzerine eğitimler alıp sanat ürettiler, hayvancılık üzerine, tarım üzerine bilgiler aldılar, planörlükle ilgilendiler, makinistlik eğitimleri aldılar, müzik eğitimleri aldılar, kısaca Hasanoğlan Köy Enstitüsü başta olmak üzere her birinde çok yönlü bir şekilde yetiştirildiler ve de öğrenci yetiştirdiler. Hasanoğlan Köy Enstitüsü 1947 yılında kapatıldı ancak eğitim faaliyetine isim değiştirerek devam etti.
Uzunca bir süredir tarihimiz, ideolojik ve inançsal değerler üzerinden ayrıştırmalara konu edilmeye başlandı. Birilerine göre iyi ya da kötü diye tarihimizin bir kısmını reddetmek, bazı tarihi şahsiyetleri yok saymak, birbirleri ile yarıştırmak, aklı başında insanların izleyeceği bir yol olmamalıdır. Hele ki devlet kurumları ve yöneticilerin böyle bir yaklaşım içinde olması kabul edilemez. Türk milleti nev zuhur bir millet değildir. Tarih sahnesinde 5 bin yıldır var olan bir millettir. Anadolu’ya geldiğimiz 960’lı yıllardan Hasan El Harakani ile Kars’tan girdiğimiz 1000 yıllık Anadolu tarihinde, olağanüstü işlere imza attığımız gibi zaman zaman hata ve yanlışların da olduğu dönemlerden geçtik. Nasıl ki Osmanlı, Selçuklu bizim ise Türkiye Cumhuriyeti de her şeyiyle bizimdir.
Bu bağlamda: