İSTANBUL (AA) - ÇİĞDEM PALA - Kanlı savaşlara, süngü süngüye mücadelelere tanıklık eden tarihi Gelibolu Yarımadası'ndan kalan objeler, hala o günlerin izlerini taşıyor.
Çarpışma yoğunluğundan dolayı kimilerine göre 160, kimilerine göre ise 600 milyonda bir olma ihtimali olan kurşunların havada çarpıştığı, metrekareye 6 bin merminin düştüğü eşi görülmemiş bu savaştan geriye kalan hatıralar, görenleri adeta o günlere geri götürüyor.
Türkiye'nin tek resmi Çanakkale koleksiyoneri Seyit Ahmet Sılay'ın, bir asır önce kahramanlıklara sahne olan, bugün ise ülkeler arasındaki dostluğa ev sahipliği yapan tarihi yarımadadan 1995 yılından itibaren topladığı objeler arasında, havada çarpışan mermiler, köstekli saatler, mataralar, ilaç şişeleri, kurşunların deldiği düğmeler, çatal ve kaşıklar yer alıyor.
Beş bin parçalık koleksiyonun içinde henüz gün yüzüne çıkmayan çok sayıda hatıra ve belge var. Bu objeleri görmek ve onlara dokunmak insanı adeta bir asır öncesine götürüyor.
- Cephedeki dostluğu anlatan mektup
Binlerce kilometre yol katederek savaşmak için Gelibolu'ya gelen bir Anzak askerinin, 22 Ekim 1915'te yazdığı mektup, kahraman Mehmetçiğin ne kadar merhametli olduğunu ortaya koyuyor.
Anzak askeri ailesine yazdığı mektubunda, birkaç arkadaşından, akrabalarından bahsettikten sonra muharebeler ve yaşam şartlarını anlatıyor. Savaş alanında Mehmetçik ile yaşadıkları yakınlaşmayı Anzak askeri, 'Bu haftanın iki günü Türkler çok arkadaş canlısı oldular. Bizim çocuklara yardım etmek üzere siperlerinden çıktılar. Bizimkilere sigara ve tütün verip karşılığında et konservesi ve başka şeyler aldılar' şeklinde aktarıyor.
Koleksiyoner Sılay, Bomba Sırtı, Queens Post denilen bölgede siperlerin çok yakın olduğunu, özellikle İngiliz ve Avustralya askerlerinin bu mevkide yer aldığını söyledi.
Mehmetçik ile Anzakların burada karşılıklı olarak hediyeleştiklerini, koleksiyonundaki mektubun da bunu doğruladığını belirten Sılay, koleksiyonundaki asırlık mektubun önemini şöyle anlattı:
'Ama bu, gece olan bir hadise. Sabah yine birbirlerini öldürmeye devam ediyorlar. Çanakkale muharebeleri hakikaten cephede görülmeyen ilginç hadiselere sahne olmuştur. Hani derler ya 'centilmenlerin savaşıydı'. Ben o kadar iddialı değilim. Yani bir muharebenin centilmeni olmaz ama yine de insani duyguların ölmediğini de görüyoruz. Kim olursa olsun, dini, milliyeti ne olursa olsun ve hakikaten savaşın ilerleyen safhalarında bunun farkındalar. Kendilerini de sorgulamaya başlıyor itilaf askerleri. Kendilerine yapılan propagandalarda Türkler o kadar cani, o kadar acımasız anlatılmıştı ki hatta ailelerine yazdıkları mektuplarında bunu ifade ediyorlar; 'Asla esir düşmeyin Türklere'. Oysa biz çok sayıda esir aldık, onlara yaptığımız müdahale bellidir zaten. Birçok yerde esir kampı vardı. Buradaki esir askerler, ailelerine mektup yazabiliyorlardı. Bizi daha yakından tanıyorlardı. Özellikle muharebe esnasında, siperlerin yakın olduğu yerlerde insani duyguların çok öne çıktığını da görüyoruz. Bu mektupta onun en önemli belgelerinden bir tanesi.'
- Şehit ve yaralı askerler için yaka kartı
Sılay, Çanakkale Savaşlarında savaşan ordunun düzenli bir ordu olduğunu belirtti.
Koleksiyonunda, ordudaki bu düzeni gösteren bir belgenin de bulunduğunu aktaran Sılay, 'Bu belge, yaralanan veya şehit düşen askerlere doktor veya sıhhiye görevlileri tarafından takılan yaka kartıdır. Sıhhiye görevlileri, sağlık durumuna göre askeri ya savaş meydanında bırakır ya da taşır. Eğer bu yaka kartının üzerindeki iki şerit koparılmışsa, bu asker İstanbul'a nakledilir. Eğer bu şeritlerden bir tanesi koparılmışsa asker en yakın sıhhiye çadırına getirilir. Eğer kırmızı şerit duruyorsa o askere kimse dokunamaz. Koleksiyonumdaki bu yaka kartı, boynundan şarapnel yarası almış ve şehit olmuş bir askere ait. Çünkü onun için artık yapılabilecek bir şey yok, kart buna işaret eder. Bugün bile ordumuzda kullanılamaz böyle bir kart. Düşünün böyle bir düzen var o dönem orduda.' diye konuştu.
Savaş sırasında Milli Müdafaa Cemiyeti'nin gelir seviyesi tespit edilen vatandaşlara yazı göndererek, seferberliğe katılmasını istediğini kaydeden Sılay, koleksiyonunda bu belgelerden de yer aldığını söyledi.
Sılay, koleksiyonundaki belgeye göre, Ali Efendi adındaki bir vatandaşa gönderilen yazıda 2 yorgan, 2 eldiven, 5 kabalak denilen şapka yardımının istendiğini anlattı.
Koleksiyonundaki ilginç objelerden birinin de İngilizler'in boğazları geçtikten sonra İstanbul'da tedavülde kullanacakları para olduğunu belirten Sılay, İngilizler'in bastırdıkları 10 şilinin üzerine 60 gümüş kuruş yazdıklarını aktardı.
Sılay, 'İngilizler bir gemi dolusu parayla geliyorlar. Fakat boğazlardan geçemeyince, kara muharebelerinde de başarılı olamayınca bu paraları imha ediyorlar.' dedi.
- Yahudi askerlerinden geriye kalan tek şapka arması
Koleksiyoner Sılay, Yahudiler'in 2 bin 600 sene sonra düzenli bir orduya asker verdiği savaşın Çanakkale Savaşları olduğunu söyledi.
Yahudiler'in Gelibolu Yarımadası'na İtilaf Ordusunda görev yapmak üzere 550 asker verdiğini anlatan Sılay, sözlerini şöyle sürdürdü:
'Özellikle İngilizler, pek savaşacak asker olarak görmezler Zion Katır Birliği'ndeki Yahudi askerleri. Çünkü onlar öyle bir geçmişten gelmiyor. Bu askerlere su taşıma görevi verirler. Yahudiler neden 550 kişi İtilaf Ordusuna asker veriyor. Beklentileri nedir? Filistin?den toprak istiyorlar, İngilizlerin 550 askeri alma gerekçesi nedir? Winston Churchill'in hatıralarında görüyoruz bunu. Churchill diyor ki; 'Biz 550 tane asker aldık Yahudi cemaatinden ama onların bankerlerini kullandık'. Yani savaşın finansmanını sağlayan Yahudi bankerler. Bu askerler siperlere su taşırlardı katırlarla. Hatta savaşın bir döneminde muharebenin içine de girmişler. Bizim keskin nişancılarımız yaklaşık 13-14'ünü vurmuşlardır. Onlardan birinin şapka arması, koleksiyonumda yer alıyor. Başka bulunabilir mi? Oldukça zor. Benim için de koleksiyonumun kıymetli parçalarından bir tanesi.'
- 101 yıllık şişe Adli Tıp Kurumunda incelenecek
Çanakkale Savaşlarını araştırırken özellikle objeler üzerinde iz sürdüğünü, yani yaşanmışlığı olan obje aradığını dile getiren Sılay, koleksiyonunun en dikkat çekici parçalarından birini şöyle anlattı:
'Bir objede, muharebeleri anlatan ve o dehşeti gösteren bir iz var mı ona bakıyorum. Arıburnu bölgesinde bulunan bir şişe var koleksiyonumda. Bu şişe, o dönem İngiliz Ordusu'na krem yapan firmaya ait. Neticede ayaklar postalların içinde, eller açıkta. El ve ayaklara sürülmek için üretilen bir kremin şişesi bu. Fakat enteresan olan içerisindeki malzeme. Şişenin içinde bir kolye var. Özellikle Avustralyalı askerlerin bir çoğu deri ipli kolye takardı. Fakat bu şişenin içinde kemik parçaları var. Adli Tıp Kurumunda görevli bir arkadaşım bu kemiğin muhtemelen parmak olabileceğini söyledi. Fakat açılıp incelenmesi lazım. Hatta hangi organa ait olduğunu, milliyetini öğrenmek bugünkü teknolojiyle mümkün. Ancak bu şişenin kırılmadan açılması lazım. İçindekinden ziyade bu şişe benim için önemli bir obje. İnşallah bunu yakın bir zamanda Adli Tıp Kurumunda inceleteceğiz. İçindekinin ne kemiği olduğunu ortaya koyacağız.'