'Evet, Suriye politikamız yanlıştı. Sayın Selçuk Özdağ?ın da bunu yıllar önce söylediğini, ancak bu sitede yazmaya başlayınca öğrendim.' diyor Ahmet Rauf Akay bugünkü köşe yazısında... Akay yazısında, herkesi kucaklayacak, korkula
Numan Kurtulmuş, en sonunda itiraf etti. ?Suriye politikamız, baştan beri yanlıştı.? dedi. Bunu, aylar, hatta yıllardır söyleyenler, hain ilan edildiler. Lafları ağızlarına tıkıldı. Bazılarının itibarı ile oynandı. İnsanlar neredeyse konuşamaz hâle getirildiler.
Evet, Suriye politikamız yanlıştı. Sayın Selçuk Özdağ?ın da bunu yıllar önce söylediğini, ancak bu sitede yazmaya başlayınca öğrendim. Demek ki yoğun medya kuşatmasına rağmen gerçeği görebilen bunu dile getirebilen başkaları da var.
Bugün yaşadığımız her şey, iki yanlış politikanın tezahürü. Çözüm süreci, PKK?yı büyüterek daha çok tahrip edici hâle getirdi. Suriye politikası, DEAŞ?ı, PYD?yi, bu ülkenin başına musallat etti. Buna üçüncü bir yanlış olarak cemaat-hükûmet birlikteliğini ilave edebiliriz. PKK?yı nasıl çözüm süreci büyüttüyse FETÖ?yü de iktidarla kurduğu 12 yıllık koalisyon büyüttü. Bu işbirliği olmasa bu çapta bir büyüme ve belki 15 Temmuz Darbesi olmayacaktı.
Demek ki herkes hata yapabiliyor. Her siyasî kadronun isabet ettiremediği, ön göremediği şeyler olabiliyor. Bu ön kabulle işe başlandığı zaman bazı politikaları gözden geçirmek, revize etmek daha kolay olur. Aksi takdirde konuşamayan, düşündüğünü söyleyemeyen bir toplum hâline geliriz.
Hükûmet, 2010 yılına kadar çok güzel işler yaptı. Hem ekonomi anlamında hem Türkiye?nin demokratikleşmesi anlamında önemli adımlar attı. Her seçimde üstüne koymasının, oy oranını artırmasının arkasında bu gerçek yatıyor. Bu süreçte karşı olanların bile ön yargıları kırıldı. Fakat özellikle 2010 referandumundan sonra her şey değişti. AK Parti, korkulan bir parti olmaya başladı. Bunun üzerinde durup düşünmek gerekiyor. Liberallerin, milliyetçilerin, merkez sağın oy verdiği bir parti, politik olarak gittikçe tek sesli hâle geldi. Önce liberaller, tası tarağı toplayıp gittiler. 7 Haziran seçimlerinde bir kısım milliyetçiler de AK Parti?yi terk etti. Ancak PKK terörünün başlaması, Sayın Cumhurbaşkanı?nın milliyetçi politikalara ve söylemlere dönüşü, milliyetçileri, yeniden AK Parti?ye yöneltti. Erdoğan, Bahçeli?ye savunacak bir şey bırakamayınca MHP?nin ideolojik olarak içi boşaldı. Varlık sebebini kaybeden parti, sonunda çareyi Erdoğan?a teslim olmakta buldu.
Şimdi Türkiye, çok ciddi bir kuşatma ve saldırı ile karşı karşıya. Hem iç hem dış ihanet odakları, el ele Türkiye?yi çökertmeye çalışıyor. Bu saldırılar elbette aşılır ancak kendi vatandaşına şüpheyle bakarak her eleştiriyi düşmanlık gibi görerek değil. Zamanında farklı seslere biraz kulak verilse belki bugün farklı bir gündemi konuşuyor olacaktık. Yine de hiçbir şey için geç kalınmış değil. Yapılan saldırılar, millî varlığımızadır. Bu gibi durumlarda toplumu barıştırmak, kucaklaştırmak, ülkeyi yönetenlere düşer. Bir milleti, düşmanın attığı kurşunlar bölmez ama onu yönetenlerin dışlayıcı, ötekileştirici, ayrıştırıcı söz ve politikaları böler.
Her seçim sonrası Cumhurbaşkanı Erdoğan?ın yaptığı balkon konuşmalarını hatırlayın. Toplumun her kesiminden takdir ve alkış almıştı. 2010?dan beri o yatıştırıcı konuşmalar bir kenara bırakıldı. İnsanlar, hayat tarzlarından, inanç biçimlerinden dolayı korkar hâle geldiler. Bu tedirginliği gidermek iktidara özellikle Sayın Cumhurbaşkanı?na düşer. Şimdi herkesi kucaklayacak, korkuları izale edecek bir politik dilin tam zamanı. Gelin, önce içeride açılan dil yaralarını tamir edin. Ondan sonrası kolaydır.