Müstemleke eğitimcilerin hoşnut olmadığı bir eğitim anlayışı, önceleri ?Sosyal Bilimler Lisesi? olarak büyük şehirlerde kendini gösterdi. İki binli yılların başlangıcında bu liselerimizin açılışları gerçekleşti. Sayıları on iki, on üç civarındaydı. Fen Liseleri ise çok önceleri hayata geçirilen projelerdi. Ülkenin kalkınmasında Fen kafaların öne çıkarılması ve gelişen teknolojilerin bu kafalarla takibi yapılarak muasır medeniyetler seviyesi yarışında ülkeye hizmet eden ilim adamlarının sayısını artırmaktı amaç. Nitekim bu amaca çoktan ulaşılmıştı velakin ters giden de bir şey vardı.
Çok zeki gençlerin bu alanlara yönlendirilmesi, getirisi itibari ile gereğinden fazla itibar edilmesi ve alt yapı oluşturulması bir nev?i müstemleke anlayışa da hizmet gayesi taşıyordu. Üstün zekâlı gençler, ilgi ve iltifatla beraber dünyevî ikbalin bu alanda olduklarını gördükleri için sosyal alanlara itibar edemezlerdi. Tepede yönlendirme anlayışı açısından seçeneklerinin oluşması beklenemezdi. Hadi diyelim ki fen alanları bir milletin hayatında çok önemli olduğu için böyle bir yönlendirme normaldi. Ya silahlı kuvvetlerin subay kadroları için üstün zekâlı çocuklara aşırı ihtiyaç duymasının sebebini nasıl
izah edebiliriz. Askerlik gerekirse milleti için canını verme görevidir ve onun için subay olunur. Vazifesi, milletini fiili saldırılardan korumaktır. Onun için eğitim alır, onun için maaş alır. Yoksa paşa paşa caka atarak yaşamak değildir.
Öyle ise her an tehlike riski taşıyan bir kurumun üstün zekâlı insanlardan oluşan kadrolaşması doğru mu? Çanakkale?de verilen savaşın bedelinin çok ağır olduğu, herkes tarafından bilinmektedir. Ekalliyet sınıfı çocuklarını yurt dışına kaçırarak korudukları için yüksek tahsil çağındaki genç ve zeki Türk çocukları gök girmiş ekin gibi orada biçildiler. Çanakkale?de şehit olan o kuşağın yeri, uzun zaman doldurulamadı. Ekalliyet sınıfı savaş alanlarından kaçırarak tahsillerini tamamlayan nesillerini, adam yokluğunda devletli yaptılar. Sıkıntısını neredeyse bir asra yakın gördüğümüz yapılanmanın temeli, bu azınlık tarafından taa o zaman atılmıştı.
Devleti ele geçiren, kendi değer yargılarına göre teamüller koyan o kadrolar, aslî unsurla sürekli savaştılar. Bu savaş, Çanakkalelerden çok büyüktü. Etkisi hâlen ihtilâller ile devam eden savaş. Bu milleti bir türlü kendine getiremeyen savaş. Zihniyet savaşları. Böyle bir savaştan medet uman ekalliyet ve bağlantıları, bu ülkedeki üstün zekâlı gençlerin sosyal ilimlere yönelmesini hep engelledi.
Sosyal bilimler, karakteri icabı her türlü seçenekleri gören ve görmeye çalışan bir sorumluluk yükler insana. Tedbirlere çağrışım yaptırır, sürekli alarm hâlindedir. Çünkü tasarımcıdır. Sorumlu durumdaki bu kadrolar, mensubiyet duyduğu milleti kurttan kuştan korur. Hatta ülke kalkınmasında çok önemli yeri olan fen alanlarında çalışan üstün zekâlı fencileri de sevk ve idare noktasında planlar ve korur. Emperyalist istek ve arzulara karşı onların diri ve uyanık olmaları yönünde tasarımlara imza atmaları vazifeleri dâhilindedir. Eğitimi, müstemlekecilikden çıkarır. Millî dinamiklerimizin sömürülmesine müsaade etmez. Sosyal ilimlerin itibar gördüğü milletler, daha az sömürülmeye müsait olurlar.
Bu anlamda demek isteriz ki;
Yakın zamanda ?Sosyal Bilimler? adı altında açılan lise dengi okullara ilaveten, bugün Başkentin tam ortasında, Ulus meydanında, Sosyal Bilimler Üniversitesi binaları ve müştemilatı eğitime hazır açılmayı beklemektedir. Bu proje öyle böyle bir üniversite değil, müthiş bir eğitim devrimidir. Yıllardır birçok üniversitenin fen fakülteleri vardır; çok ağır ve köklü eğitim almaktadırlar. Bu okul mezunlarının bir kısmı, beyin göçü gereği başka ileri ülkelerin coğrafyalarına bu anlamda savrulmak mecburiyetinde kalırlar. Bu anlayışın adıdır müstemleke eğitim.
Sosyal Bilimler Üniversitesi ile bu kalelerinin fethi, şu an itibari ile görülüyor. Ülkenin daha bağımsız, daha yerli olmasının göstergesidir bu. Bundan böyle umulur ki üstün zekâlı gençlerimizin bir kısmı, bu kurumlara yönelir. Sosyal bilimlerle yetişmiş bu kadrolar ülke yönetiminde haklı olarak yer alırlarsa müstemleke eğitim ile yetişen kadroların işgal ettiği yerleri alır ve bilahare devletin istikbâlinde millî ve yerli imzaları atarlar.
Sözün özü;
Fen alanları ile iştigâli olanlar sömürülmeye daha müsait oldukları hâlde, sosyal ilimler ile kendini geliştiren kadroların bu anlamda sömürüye karşı duruşunun daha fazla olması aldıkları eğitimin karakteri ile alakalıdır. Yıllar vardır ki liselerde, bir yükseköğrenime geçiş için üsttün zekâlı nesillerin fen alanlarına kaydırıldığı bir gerçektir. Liselerdeki haylaz ve daha az zeki çocukların sosyal basamaklarda çakılması ve ikinci sınıf muamele görmeleri sosyal bilimlerin değerini göstermekte idi. İşte devlet, bu boşluğu doldurmak maksadı ile sessiz sedasız üniversiteleşme projesi ile noktayıkoymuştur. Hayırlı uğurlu olur inşallah.