Isırılma meselesi Meclis?de tartışıladursun, hayvan severler, ?Köpek, bir hakâret sıfatı değildir.? diye tepki gösterdiler.
Hayvan severler, bu itirazlarında haklılar. Eski Türklerde köpek bir hakâret sıfatı olmadığı gibi nadiren kullanılan bir isimdi. Bunun en bâriz örneği, Selçuklu veziri Sâdeddin Köpek?tir. Köpek anlamına gelen Barak kelimesinin de isim ve ünvan olarak kullanıldığı rivâyet edilir.
Ancak Sâddeddin Köpek?in devlete hâinlik etmesinden midir bilinmez, köpek kelimesi sonraki asılarda hakârete dönüştü. Hattâ dîvân şâiri Nef?î, Gürcü Mehmed Paşa?ya hakâret etmek için ?A köpek!? redifli şiir yazdı.
Nef?î, 1622 yılında sadrazam olan Gürcü Mehmed Paşa?ya bir kaside sunarak iyi ilişkiler kurmak istedi. Kasidesinde Mehmed Paşa?yı melek-sîretli birisi olarak anlattı.
Böyle memdûh-ı melek-sîretin evsâfında
Küfr olur mezheb-i endîşede etsem ihmâl
Ancak daha sonra umduğunu bulamayan ve azledilen Nef?î, Mehmed Paşa hakkında ?a köpek? redifli bir hiciv yazdı. Kasidesinde Paşa?yı dinin koruyucusu ilan eden şâir, hicvinde ise devlet düşmanı, din yoksulu olarak anlattı.
Sen kadar düşmen-i devlet mi olur a hınzır
Ne turur saltanatun sâhibi bilsem a köpek
Ehl-i dil düşmeni din yoksulu bir melunsun
Öldürürlerse eğer can-be-cehennem a köpek
Nef?î, kendisine ?kelb? yani köpek diyen Tâhir Efendi?ye ise şöyle cevap verdi.
Bize kelb demiş Tâhir Efendi
İltifâtı bu sözüyle zâhirdir
Mâlikî'dir benim mezhebim zîrâ
İ?tikâdımca kelb tâhirdir
Bunun üzerine Şeyhülislâm, Nef?î?yi ikaz etti. Bir Müslümanı ileri derecede hakâret etmenin küfür olduğunu söyledi. Nef'i, bu îkaz için de bir hiciv yazdı.
Müftü efendi bize kâfir demiş
Tutalım ben O'na diyem Müslüman
Lâkin varıldıkta rûz-ı mahşere
İkimiz de çıkarız orada yalan
İSLÂM DİNİNDE KÖPEK
Âlemlere rahmet olarak gelen Peygamberimiz, hayvanlara merhamet ve şefkat gösterilmesini nasihat edip eziyet edilmesini yasaklamıştır. Susuzluktan soluyan bir köpeğe su veren kadının günahlarının bağışlandığını müjdelemiş; yemek vermeyip bir kedinin ölümüne sebeb olan bir kadının da Allah?ın gazâbına uğradığını belirtmiştir.
Peygamberimiz, ashâbı ile dolaşırken bir köpek ölüsü görmüş; ne kadar kötü koktuğundan şikâyet eden ashâbına ?Ne güzel dişleri var.? demiştir.
Mekke?nin fethi sırasında şehre girerken yeni yavrulamış bir köpek görünce, hemen ordudan iki askeri başına nöbetçi dikmiş; son asker geçene kadar köpeği ve yavrusunu korumalarını emretmiştir.
KÖPEĞE MERHAMET EDEN KÖLE
Sıcak bir günde, Medine?de hurma bahçesinde işini bitiren bir köle, öğlen vakti ara verir. Bir parça arpa ekmeği yemek için bir ağacın gövdesine yaslanır. O anda aç bir köpek gelip kendisine bakınca ekmeği ikiye böler. Tam bir parçayı köpeğe uzatacakken vazgeçip diğerini uzatır. Bu manzarayı seyreden Hz. Hüseyin, köleye yaklaşıp bu davranışının sebebini sorar. Köle önce uzattığı ekmeğin küçük olduğunu; bunun köpeğe haksızlık olduğu için değiştirdiğini söyler.
Hz. Hüseyin, kölenin merhametinden o kadar müteessir olur ki hurmalığı köle ile birlikte satın alır ve köleyi âzâd eder. Hurmalığı da kendisine bağışlar. Köle ise hurmalığı vakfederek, vakfın hizmetçisi olmaya devâm eder.
MÜBÂREK BİR HAYVAN: KITMİR
Kehf Sûresi?nde, ?Köpekleri de iki kolunu uzatmış yatıyordu.? âyetinde, Ashâb-ı Kehf?in köpeğinden bahsedilir. Ne Kuran-ı Kerim?de ne de hadislerde bu köpek hakkında başka bilgi vardır. Kıtmir ismi halk tarafından verilmiştir. Ashâb-ı Kehf?in yanından ayrılmayarak onları korumak için kapıda beklemesinden ve Ashâb-ı Kehf gibi onun da uyutulup yeniden diriltilmesinden dolayı cennete girecek hayvanlardan biri olduğuna inanılmaktadır.
Kıtmir tasavvufa da konu olmuş ve dinî bir kimliği olmadığı hâlde sûfîler arasında bulunan kişiler kıtmire benzetilmiştir. Ayrıca, dîvân şâirlerinin de ilgisini çekmiş ve bu isme telmihler yapılmıştır. Keçecizâde İzzet Molla, kendisinin, aman dileyenlerin sığınağı olan Peygamber Efendimizin Kıtmîri olduğunu söylemiş ve Allah?dan onun kapısının köpekliğinden kendisini uzak tutmamasını dilemiştir:
Kıtmîriyüz o kehf-i emânun amân amân
Dûr itmesün kilâb-ı derinden bizi Hudâ
Kemal Ümmî, Allah?dan Kıtmîr gibi bir hayvanı nasıl makbûl saydıysa kendisini de makbûl saymasını, bir köpekten daha aşağıda tutmamasını istemiştir:
Kıtmîr?i eyledün kabul
Hem bizi kılma bir itden alu kul
KEDİ VE KÖPEKLER İÇİN VAKIF
Ecdâdımız, şehirlerde yaşayan sahipsiz hayvanların bakımı, beslenmesi ve tedâvisi için vakıflar kurmuştur. Bedeli bu vakıflarca karşılanmak üzere, kedi ve köpeklerin barınmaları için mahallelerde kedi ve köpek kulübeleri yaptırılmış; her gün düzenli olarak beslenmeleri ve temiz su verilmesi için ücretli kişiler görevlendirilmiştir. 1600?lerden itibaren eti için beslenmeyen kedi, köpek, at, eşek, katır gibi hayvanların öldürülmeleri suç kabul edilmiştir. Ölen kişilerden mallarını kedi ve köpeklerin beslenmesi için bırakanlar varsa bu vasiyet kadılar tarafından denetlenmiştir.
1700?lü yıllarda kurulan vakıflar tarafından, göçmen kuşlarla kedi ve köpeklerin tedâvisi için birçok Osmanlı şehrinde hayvan hastaneleri yaptırılmıştır. Bu şefkat ve merhamet, Batılı seyyahları hayrete düşürmüştür.