İçişleri Bakanlığı, Uluslararası Af Örgütünün 6 Aralık 2016 tarihli 'Yerinden edilenler ve mülksüzleştirilenler: Sur sakinlerinin evlerine dönme hakkı' başlıklı raporuna ilişkin bir basın açıklaması yaptı.
Söz konusu raporun gerçeği yansıtmadığı belirtilen açıklamada, Türkiye'nin, yaklaşık 40 yıldır masum binlerce insanın hayatını kaybetmesine neden olan ve başta yaşam hakkı olmak üzere, temel hak ve özgürlüklerin ihlaline sebebiyet veren PKK terör örgütüyle mücadele ettiği hatırlatıldı.
'Hain bir terör örgütü'
PKK'nın, AB, ABD ve diğer birçok ülkenin terör örgütleri listesinde bulunan hain bir terör örgütü olduğu vurgulanan açıklamada, yasal ilkeler ile insan hakları belgelerinde yer alan norm ve standartlar çerçevesinde terörle mücadele faaliyetlerini yürüten Türkiye'nin, PKK terör örgütünün propagandası sonucunda mesnetsiz iddiaların hedefi olduğuna dikkat çekildi.
Türkiye demokratik standartların yükseltilmesi yönünde önemli adımlar atarken, 22 Temmuz 2015'te terör örgütü tarafından Ceylanpınar TOKİ Konutlarında kalan 2 polis memurunun evlerinde şehit edildiği anımsatılan açıklamada, Temmuz 2015'ten bu yana, PKK'nın, terör şiddetine başvurmayı tercih ettiği ve terör eylemlerini arttırdığı belirtildi.
'PKK, Türkiye'nin mücadele ettiği tek terör örgütü değildir'
Açıklamada, 22 Temmuz 2015 sonrası, PKK terör örgütünün saldırılarında hayatını kaybeden vatandaşların sayısının 335'e ulaştığına dikkat çekilerek, bu saldırılarda 2 bin 106 vatandaşın yaralandığı anımsatıldı.
Söz konusu saldırılarda 859 güvenlik görevlisinin şehit olduğu, 4 bin 711 güvenlik görevlisinin ise yaralandığı belirtilen açıklamada, Derik'te yaşayan insanlara en güzel şekilde hizmet etmekten başka gayesi bulunmayan Mardin Derik Kaymakamı'nın hain bir saldırıda şehit edildiği vurgulanarak, şunlar kaydedildi:
'Bağımsız ve hukukun üstünlüğüne bağlı demokratik bir ülke olarak, Türkiye'nin vatandaşlarını terörizme karşı korumak için gerekli önlemleri alma ve anayasal düzen ile uluslararası normlar doğrultusunda topraklarında kamu düzenini tesis etme görevi ve yükümlülüğü vardır. Bu çerçevede Devletimiz, ülkemizin her köşesinde kamu düzenini bozmaya yönelik eylemleri sonuçsuz bırakmakta kararlıdır. Ayrıca, PKK, Türkiye'nin bölgede mücadele ettiği tek terör örgütü değildir. Kolluk kuvvetlerimiz eş zamanlı olarak Türkiye'ye yönelik saldırılarında yüzlerce kişinin hayatına kasteden DEAŞ, FETÖ, DHKP-C terör örgütlerine karşı da mücadele etmektedir. Türkiye ayrım yapmaksızın bütün terör örgütleriyle kararlılıkla mücadele etmeye devam edecektir. Tehdidin şiddetine rağmen, bazı Avrupa ülkeleri de terör tehdidiyle OHAL ilan ederken, Türkiye, o dönemde Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi kapsamındaki yükümlülüklerini sınırlandırma yoluna gitmemiş ve 15 Temmuz 2016 tarihinde gerçekleştirilen terörist darbe girişiminden önce, PKK terörüne karşı mücadelesini Sözleşme kapsamındaki yükümlülüklerini sınırlandırmadan yürütmüştür.'
'Meşru, gerekli ve orantılı tedbirlerdir'
Açıklamada, 'Türkiye hukuk sınırları dahilinde ve yasalar ile uluslararası yükümlülükler doğrultusunda, vatandaşlarını PKK teröründen korumak amacıyla etkin bir şekilde terörle mücadele operasyonlarını yürütmüştür. Türkiye?nin terörle mücadele operasyonları çerçevesinde aldığı tedbirler, vatandaşlarını PKK?dan korumaya yönelik meşru, gerekli ve orantılı tedbirlerdir.' ifadesine yer verildi.
'Sokağa çıkma yasağının yasal dayanağı var'
Açıklamada, sokağa çıkma yasaklarının uygulandığı bölgelerdeki başta yaşam hakkı olmak üzere, özgürlük ve güvenlik, konut dokunulmazlığı ve mülkiyet hakkı gibi temel hakları hedef alan terör saldırılarının yoğunluğu dikkate alındığında, valinin veya kaymakamın bu yetkisini kullanması için gerekli tüm fiili şartların oluştuğu vurgulandı.
Sokağa çıkma yasağı tedbirinin, iç hukukta gerekli yasal dayanaklara sahip olduğu, erişilebilirlik ve öngörülebilirlik gibi hukuki gereklilikleri karşıladığı belirtilen açıklamada, 'Yerel mahkeme ya da Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi tarafından aksini belirten herhangi bir karar bulunmamaktadır. Sokağa çıkma yasaklarının kaldırılması konusundaki ihtiyati tedbir talep eden başvurular, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi ve Anayasa Mahkememiz tarafından kabul edilmemiştir.' ifadesi kullanıldı.
'Sivillerin zarar görmemesi için önlem'
Terörle mücadele kapsamında yürütülen tüm operasyonlarda, güvenlik görevlilerinin, zor kullanma ve silah kullanma yetkilerini hukuka uygun olarak 'kanunilik', 'zorunluluk', 'meşru amaç' ve 'ölçülülük (denge)' kriterlerine azami özenle gerçekleştirdiği vurgulanan açıklamada, bu yetkilerin kullanılmasında yasal sınırların aşılması ile ölçülülük ve gereklilik koşullarına uygun hareket edilmemesi durumunda, ilgililer hakkında adli ve idari soruşturmaların açıldığı ve hassasiyetle yürütüldüğü kaydedildi.
'Suriçi'nde bin 129 bina tamamen yıkıldı'
Bölücü terör örgütünce yapılan eylemler nedeniyle bölgede pek çok yapının hasar gördüğü, kültürel miras niteliğindeki birçok tarihi yapının tahrip olduğu, hatta yok olma tehlikesiyle karşı karşıya kaldığı ifade edilen açıklamada, bu durumun tarihi doku üzerindeki olumsuz etkilerinin yanı sıra can ve mal kaybına yol açma riskini artırdığına dikkat çekildi. Açıklamada, şunlar kaydedildi:
'Yaşanan terör olayları sonucu Suriçi bölgesinde bin 129 adet bina tamamen yıkılmış, bin 269 adet bina az hasar almıştır. Bununla birlikte 626 adet tescilli veya korunmaya değer yapı da hasar görmüştür. Bu rakamlar Suriçi'nde hasarın ve riskin boyutunun ne kadar yüksek olduğunu göstermektedir. Diyarbakır Sur ilçesinde, 2016 yılında, 31 adet taşınmaz malikleri ile anlaşma tutanağı imzalanarak, 21 adet taşınmaz satın alma yolu ile, 398 adet taşınmaz (gecekondu dönüşüm projesi) acele kamulaştırma yolu ile kamulaştırılarak tescil edilmiştir. 68 adet taşınmaz hakkında hukuk mahkemeleri tarafından kamulaştırma kararı verilmiş olup, bu kararlar taşınmaz üzerine şerh edilmiş, ancak tescil işlemi yapılmamıştır. 2015 yılında toplam 12 adet taşınmazda kamulaştırma işlemi yapılmıştır. Sur?un yüzde 98'inin istimlak edildiği yönünde raporda yer alan bilgi tamamen asılsızdır.'
'Ağır ithamlar kabul edilemez'
Suriçi bölgesinde yaşayan vatandaşların bir kısmının tapu sahibi olmasına rağmen, bir kısmının hak sahipliğini kanıtlayıcı belgesinin bulunmadığına dikkat çekilen açıklamada, bu duruma rağmen her iki grubun da malik olarak değerlendirildiği belirtildi.
'Devletin, kişilerin yerinden edilmesi politikası bulunduğu' yönündeki ağır ithamların kabul edilemez olduğu vurgulanan açıklamada, vatandaşlara Sur ilçesine geri dönüşleri için olanaklar sunulduğu ifade edildi.
Çatışma sürecinde zarar gören altyapının onarılması için Çevre ve Şehircilik Bakanlığınca ihale yapıldığı, üstyapı ve yol çalışmalarının devam ettiği aktarılan açıklamada, şunlar kaydedildi:
'Özel mülkiyete gayrimeşru şekilde güvenlik güçlerince el konulduğu iddiaları örgüte müzahir kesimlerce maksatlı olarak yapılmış iddialardan ibaret olmakla birlikte teröristlerce üs olarak kullanılan, tuzaklama yapılarak boşaltılan ikametlere tuzaklamaların temizlenmesi esnasında sadece girilerek müdahale edilmiştir. Operasyonlar esnasında hiçbir mülkiyet bilerek ve gereksiz yere yıkılmamış, terörist unsurlarca kullanılan, tuzaklama yapılan veya tünellerle başka evlere bağlanan ikametler teröristlerin ve tuzaklamaların temizlenmesi amacıyla kullanılmıştır. Hiçbir sivil vatandaşın şahsi eşyası gasp edilmemiştir.'
'Rapor, tarafsız sivil bir gözlemden uzaktır'
Açıklamanın sonuç bölümünde ise şu görüşlere yer verildi:
'Uluslararası Af Örgütü tarafından hazırlanan raporda, Devletimizin terörizme ve teröristlere karşı kamu düzenini ve vatandaşlarını korumak amacıyla yürütmüş olduğu mücadele sırasında terör örgütünün gerçekleştirdiği hak ihlalleri görmezden gelinmiştir. Raporda, PKK için terör örgütü ifadesini kullanmaktan imtina edilmesi de raporun taraflı ve önyargılı olduğu değerlendirmesini desteklemektedir. Bu itibarla rapor, tarafsız sivil bir gözlemden uzaktır.'
'Terör örgütleriyle mücadeleye kararlılıkla devam edilecektir'
Devlet tarafından bölgede yapılan hizmetlerin, düzenli, koordineli ve bütüncül biçimde yürütüldüğüne işaret edilen açıklamada, şu değerlendirmelerde bulunuldu:
'Halk, terör örgütlerinin terörist eylemlerinden endişe duymakta, Devletimizin yürüttüğü operasyonlar sonrası oluşan huzurlu ortamın korunmasını istemektedir. Tüm yapılanlar, sürecin halkın rızası doğrultusunda işlemesi hedefiyle yapılmakta ve halkın sürece sahip çıktığı bir yeniden yapılanma gerçekleştirilmektedir.
Devletimiz, ülkemizin her köşesinde tüm vatandaşlarımızın can ve mal güvenliğini sağlamak için gerekli önlemleri almakta kararlıdır. Hiçbir insani ve ahlaki değer tanımayan FETÖ, PKK ve DEAŞ gibi bütün terör örgütleriyle kararlılıkla mücadeleye devam edilecektir. Türkiye mücadelesini özgürlükleri kısıtlayan değil, tam tersine demokrasiyi koruyan bir güvenlik anlayışıyla sürdürmektedir.'