'Söz azaldı, laf çoğaldı'

Yazarlarımızdan Ali Osman Gündoğan'ın bugünkü yazısı 'Gerçekliğin Sözünden Sözün Gerçekliğine...' başlığını taşıyor. Gündoğan yazısında, 'yazanların ve konuşanların çoğalmasını başka türlü nasıl izah edebiliriz ki?

?Önce Söz Vardı?: Hristiyanlık bu ifade ile başlar. İslamiyet, ?Oku? diye emreder. Okumak, yazılmış olmanın sonucudur. Okumak, yazı ile sözü bir tek eylem haline dönüştürür. Asıl olan söz gibi dursa da, okunmamış olan söz değildir. Sesi ve işareti söz haline getiren, okumaktır.

Okumanın sınırı, sadece ses ve işareti söz haline getirmek değildir. Sesin ve işaretin ötesine geçen bir alanı vardır. Ezberimizde olan bir şeyi; duayı, sureyi, ayeti, şiiri okumak da, okumaktır. Burada okumak, söze dökmekten başka bir şey değildir.

İnsanın içinden geçenleri, zihnindeki düşünceleri de okumaktan bahsedilir. Bu da, okumanın bir başka biçimidir. Burada okumak, bir bakıma anlamaya çalışmak, anlamlandırmak istemektir. Buna ne derece hakkımız olduğu tartışmalıdır.

Okunanları sınıflayacak olursak, metin okunur; ezberimizde olan dua, ayet, şiir okunur; bir başkasının içinden geçenler, onun düşünceleri, niyetleri okunur. Türlü türlü okuma biçimleri vardır ve hepsinde de esas, okumayla birlikte okunan somut hale gelir. Söz, bu somut haldir.

Söz, kelam dediğimiz şeydir; konuşma ile somut hale gelir ve nutuk ile doğrudan ilişkilidir. Ntk, Mantık?ın da köküdür. Öyleyse söz, mantıklı bir düşünce ve anlamın ses ve yazı dile dökülmüş halidir.

Mantığın gerçeklikle olan ilişkisi, sözün gerçeği ne derece dile getirmiş olduğunu da belirler. Mantık, gerçekle ilişkisini kestiğ anda da söz, gerçekten bir kopuş sergiler. Böyle bir durumda da düşünce, mantığı terkeder ve gerçekle ilişkisini ortadan kaldırır, kurmaca bir gerçeklik inşa ederek sözü, bu amacı için kullanır.

Günümüzde geçerli olan, herhangi bir şeye dayanmayan ama inşa eden sözün geçerliliğidir. Söz, gerçeklikten kaynaklanmadan kendisine göre bir gerçeklik (sanal-suni) inşa etmenin aracıdır. Bu; dünyanın, gerçeğin ritmine göre değil de, sözün ritmine göre işlemesi anlamına gelir. Felsefenin yerine edebiyatın, düz yazının yerine şiirin, akıl yürütmeye dayalı çözümleyici düşüncenin yerine aforizmalar biçiminde konuşmanın ön plana geçmesi de bundandır. Artık sözün etkisi hakikatin etkisini gölgede bırakmışa benziyor. Düşünceler değil, sözler yarışıyor. Yarışan sözlerde, gerçekle bağlantı içinde olan düşünceler aranmıyor. Hangi söz daha şiirsel, ruhlarda hangisi daha fazla heyecan uyandırıyor, hangi sözler daha çekici ve ikna edici olarak etkiler bırakıyor gibi beklentiler, sözü de bu beklentilere uygun söylemeyi gerektiriyor.

Gerçekliğin sözünden sözün gerçekliğine doğru giden bir dünyada, gerçekliğe değil de, söze bağlanan bir insanlık var artık. Gerçek olanla aramızda artık uçurum var. Dini olmayan mistikliklerin bu derece önem kazanması da, bu uçurumu her anlama gelebilecek sözlerle aşma çabasından başka bir şey değildir.

Sofizm tekrar dirildi. Mantık üzerine hiç kafa yorma ihtiyacı bile duymadan hem de. İlkçağın Sofistlerinin mantık üzerine çalışmalrı değerliydi en azından. Neden köklü fikirler ortaya çıkmıyor? Sanat neden güdükleşti? Filozoflar nereye gizlendi? Ortalıkta bir sürü kitap var. Ortalıkta, sağda-solda bir sürü konuşan var. Neden bunların hiçbirisi dünyayı değiştirecek kuvvete sahip değil? Modern Sofistlerle, gerçekten ve yaşamaktan kaçıp hayallerini süslü- püslü satmaya çalışanlarla dünyanın gideceği bir ideal olamaz.

?Edebiyat yapma? ifadesi artık anlamını yitiriyor ve herkes elinden geldiğince edebiyat yapmaya çalışıyor. Şiir, hem geleneksel felsefede hem de dinlerde küçümsenirken, herkes kendisinde şairane bir taraf bulunduğunu göstermeye çalışıyor.

Yaşamaktan ziyade hayal kurma ve kurduğu hayali en güzel şekilde ifade etme amacı, modern insanın en büyük tutkusu olup çıktı. Ortalıkta duyduklarımız artık ne bir söz, ne bir kelam! Söz?ün değeri düştüğünde ortalığa laf hâkim olur. Laf, çabuk ürer ve hemen çoğalır. Dilin fitnesidir çünkü. Sözün değerinin düşmesi, edebiyatı dedi-koduya yani lafa mahkûm etti. Diğer taraftan da, insanların ayağını yerden kesip bulutların üstüne çıkaracak net anlamlardan yoksun bir mistik edebiyatı gündeme getirdi.

Yazanların ve konuşanların çoğalmasını başka türlü nasıl izah edebiliriz ki? Çünkü söz azaldı, laf çoğaldı.