Tarih: 10.02.2017 14:19

'Nâmuslu solcular ve Atatürkçüler, bu adamı kınamalı'

Facebook Twitter Linked-in

 

Uçaktasınız. Memlekette ihtilâl olmuş. Uçaktan inince yanınızdaki arkadaşınızı muhtemelen tutuklayacaklar. Arkadaşınız diyor ki, ?Benim bavulu sen al, evine götür. Yan cebinde bir telefon defteri var, onu yok et!?

Arkadaşınızı tutukluyorlar. Siz de belli etmeden bavulunu alıp evinize götürüyorsunuz. İlk iş ne yaparsınız?

Cevap 1: Ne olur ne olmaz diye telefon defterini hemen yok ederim.

Cevap 2: Eve gidince yok ederim.

Cevap 3: Bavulu bir kenara atarım; sonra da eve bir kız atarım. Arkadaşım umuruma gelmez.

Bu hâdise aynen yaşanmış. Doğru cevap da üçüncüsü.

Tutuklanan kişi, Tarık Akan. Bavulunu alan arkadaşı ise Müjdat gezen. Bavulun yokluğu karakolda anlaşılmış. Polislerle birlikte Müjdat Gezen?in evine bavulu almaya giden Tarık Akan, bir de bakmış ki telefon defteri yerinde duruyor. Belli etmeden halının altına saklamış. Evden çıkarken aralık kapıdan yatak odasında genç bir kız görmüş.

Tarık Akan, bunları, ?Anne Kafamda Bit Var? kitabında anlatmış.

İşte Müjdat Gezen budur! Bakmayın şâirliğine falan! Aklı orasında, basit bir adam. Bahse bile değmez.

Nilhan Sultan Hanımefendi hakkında sarf ettiği sözlere şaşırmadım. Tersi olsa şaşırırım. Adamın hayatı, belden aşağı. Bütün türküleri olgun armut üstüne.

Fakat Yılmaz Özdil?in Gezen?i alkışlaması, klinik bir vak?a. Bu mesele hafife alınamaz.

Özdil, Ak Parti hükûmeti yaptı diye Marmaray?a binmeyen, Göktürk-2 fırlatılınca ?Hani hani 1. si nerede?? diye dangul dungul laflar eden, nev?i şahsına münhasır bir adamdır. Fakat bu son yaptığı dengesizlik, dangalaklıkla açıklanamaz. Bambaşka bir şey. Freud?ü çağırmak lâzım.

Gazetecilik, bu topraklara iki koldan girdi. Birincisi Alexsendre Blacque. Fransa?da hukuk okuyan Blacque, İzmir?de yaşıyor; son derece ilkeli bir yayıncılık yapıyordu. Ticâret ve basın hayâtını iyi bilmekteydi. Osmanlı dostuydu. Yazıları, hem Avrupa?da hem İstanbul?da ta?kîb edilirdi. Navarin Baskını?nda, Fransa?nın bu işe girmekle yanlış yaptığını yazıp Osmanlı?dan yana olacak kadar nâmusluydu. Fransa ve Rusya?nın baskılarına dayanamayarak gazetesini kapatınca her şeyi İstanbul?dan tâkib eden Sultan 2. Mahmud tarafından İstanbul?a dâvet edildi.

İlk gazetemiz olan Takvîm-i Vekâyi?den beş gün sonra çıkan Le Moniteur Ottoman?ın başında işte bu Fransız vardı.

İkinci kol ise Avrupa?nın fennini öğrenmesi için gönderilen gençlerdi. İlk örnek Şinâsi?dir. Gidiş sebeplerini unuttular. Avrupa?daki Osmanlı düşmanlarıyla iş tuttular. Sanâyi devrimini Osmanlı?ya taşıyacaktılar oysa. Devlete kafa tutmayı, Osmanlı?nın yıkılmasını istemeyi hürriyet sandılar. Kalemlerinden zehir saçtıklarının farkında değillerdi. Yine de haklarını teslim edelim. Yerli ve millî değerleri vardı. Daha sonrakiler hepten tozuttular. Osmanlı hânedânının en büyük düşmanı

İngilizlerin uşağı oldular. Saray basıp darbe yapmaya kalktılar. Servet-i Fünûn diye yüz karası bir gazetecilik çıktı ortaya.

Bu nâmussuz, bu gayr-i meşrû gazeteciliğin atası, şu an adını hatırlayamadığım gayr-i meşrû bir Fransızdı.

Asıl azmaz; bal kokmaz. Kokarsa yağ kokar; o da aslı ayrandır.

İşte, Osmanlı torunu bir hanımefendiye yapılan edepsizliği alkışlama cüretini gösteren sefiller, bu Servet-i Fünûn artıklarıdır.

Onlarla birlikte alkışlayan sefiller, Patrona Halil artıklarıdır.

Onları destekleyip bir de Türklük iddiâsında olan sefiller, ittihatçı artıklarıdır.

Türk Milleti!

Osmanlı torunu bir Müslüman Türk kadınının nâmusuna dil uzatan bu artıkları unutma, unutturma! Bunlar sâdece Osmanlı?nın değil, Müslüman Türk?e âit her şeyin düşmanıdırlar.

Sözcü gazetesi, bu adamın yazılarına son vermelidir. Memleketin nâmuslu solcuları, nâmuslu Atatürkçüleri, bu adamı kınamalıdır. Kadınlar, yüzüne tükürmelidir. Gerçi yağmur yağıyor sanması kuvvetle muhtemel ama yine de tükürmelidir.

Zîrâ bu edepsizlik, siyâset ötesi bir durum.

Nilhan Osmanoğlu Vatansever, benim savunmama ihtiyacı olmayan asil bir hanımefendidir. Soyadı gibi vatanseverdir.

Kendisini saygıyla selâmlıyorum.




Orjinal Habere Git
— HABER SONU —