Çok sallandılar ama yıkılmadılar!

Çok sallandılar ama yıkılmadılar!

ÇANAKKALE'nin Ayvacık İlçesi'ne bağlı Yukarıköy ve Çamkalabak köyleri ile buralara bağlı yerleşimlerde yaşayan yörüklerin renkli hayatları, son günlerde meydana gelen deprem fırtınasıyla ülkenin gözler önüne serildi.

 

Merkez üssü Ayvacık İlçesi olan ve 1 haftadır süren deprem fırtınasından, Çanakkale'nin Ayvacık İlçesi'ndeki birçok köy etkilendi. Gözler ülkenin en batısına dönerken, kentin kırsalında yaşam şartları da kamuoyunun gündemine geldi.

 

Deprem sayesinde Çanakkale Yörüklerini, tüm Türkiye öğrendi. Depremde en çok hasarın olduğu yörüklerin yaşadığı Yukarıköy ile buranın Aşağıoba ve Karaburun mahalleleri, Çamkalabak Köyü ile Çamkalabak bağlı Çamiçi, Taşkaya, Çamtepe mahalleleri zor şartlardaki hayatı da gözler önüne serdi. 

 

 

Yaşam mücadelesi veren yörüklerin asırlardır atalarından kalan gelenek ve göreneklerine sımsıkı sahip çıktığı gözlendi. Yörüklerin kendine has yaşam tarzları, deprem nedeniyle basının ilgi odağı olmaları sayesinde tüm Türkiye'ye renkli görüntülerle yansıdı. 

 

 

Kendilerini göçebe yörük olarak tanımlayan halk, geçinmek için başta besicilik olmak üzere çiftçilikle uğraştıklarını belirtti. Yazın Kazdağı, kışın ise köylerinde yaşayan yerli halktan erkekler besicilikle ilgilenirken, kadınlar ise günlük yevmiyeyle tarla işlerinden nafakalarını çıkartıyor. Renkli kıyafetleriyle dikkati çeken Yörükler, kendine has kıyafetlerle yaşam sürüyor. Arada köylerinde çıkıp gezmek için gittikleri şehirlere de aynı kıyafetlerle yolculuk ediyor. Sadece çocuklar okula giderken, normal kıyafet giyiyor. Diğer zamanlarda onlar da yörük kıyafetleriyle yaşıyor. 

 

 

Ayaklarında bir örnek ve bir renk gri lastik ayakkabılar, renkli desenli çorapları özel bastırdıkları kumaşlardan dikilen şalvarları ve yine özel olarak yaptırdıkları kazak ve bluzları ile dikkat çekiyor. En çok başlarına bağladıkları allı pullu çember ve çetkiler, ön plana çıkıyor. Bunların her birinin ise farklı anlamı bulunuyor.

 

 

Genç kızlar başlarına düz çember bağlarken, evlendiklerinde allı pullu beyaz ve kırmızı renkten oluşan çetkiyi ekliyorlar. Yaşlı ve dul kadınlar ise daha sade bir çember ve çetki ile yaşamlarına devam ediyor. Yeni gelinlerin taktığı beyaz renkli çetki ise evliliğin ilk 10-15 yılında renk cümbüşünün arasında yer alıyor.

 

 

ÇOCUKLARINI YANLARINDAN AYIRMIYORLAR

Yörük kadınlarının kendi yaşam tarzlarına has bir diğer özelliği ise çocuklarını doğumdan itibaren 3 yaşına kadar sırtlarına bağlayıp taşıması olarak ortaya çıkıyor. Köy yaşantısında çocuklar yaşamın her anında annelerinin sırtında geziyor. Bu gelenek çarşıda, pazarda, köyde ve hatta tarlada işte de sürüyor. Yörük kadınları dışarıdan her ne kadar eziyet gibi görünse de çocuklarını sırtına bağlayarak gezdirmelerinin yaşamlarını kolaylaştırdığını söylüyor. Bu yöntemin çocuklara beşik gibi geldiğini anlatan anneler, bebelerini daha rahat uyuttuklarını ve daha az ağladıklarını ifade ediyor. 

 

 

MUHTAR KÖY YAŞAMINDAN BAHSETTİ

Yukarıköy'ün 8 yıllık muhtarı 45 yaşındaki Mehmet Yahya Yavaş, 'Yıkılan evler bizim eski evler. Toprakla yapılan taş binalar. Taş arasına toprak koyuyoruz. Eskiden çamur deriz. Şimdiki evler yine taştan. Ama malzemesi farklı betonla yapılıyor. Betonla yapılan evlerin hiçbirinde hasar yok. Olsa da çok az. Genelde yıkılanlar toprak ev' dedi. 7 mahalle olarak yörüklere has giyim tarzları olduğunu da ifade eden muhtar Mehmet Yahya Yavaş, 'Kimse giyim kuşam değiştirmez. Mesela düğünlerimiz Salı günü akşam başlar. Perşembe günü akşam biter. İçkilidir. Çok fazla dışarı kız vermeyiz. Damat köye gelir. İsteyenler olur. Ama onlar da köye ev yaparsa öyle veririz. Bir yandan iç güveysi alıyoruz. Bizim kadınlar, bu kıyafetleri kullanıyor. Bunları dışarıdan alıyoruz. Çemberleri, kazakları, şalvarları, bir de bindalları var. Onlar çok pahalı. Başka yere götür para etmez. Çocuklar hep annelerinin sırtında taşınır. Kasabalı gibi el arabası alıp da sokakta normal yürüyecek hali yok. En güzeli sırtına çocuğunu bağlıyor' dedi.

 

 

Yörük kadınların kıyafetlerine değinen muhtar Yavaş, 'Biz çeki deriz. Başına bağlarlar. Bir tane başına, bir tane de anlına takarlar. Kızlar genelde alnına çekmez. Kızlar bir tane bağlarlar o kadar. Kadınlar alnına da çeki yaparlar. Bu alışkanlık çok sıcak havada, 40 derecede tarlada çalışıyor. Biz kendi eşimize de diyoruz. Çıkar şunu, 'çıkardım mı, başım ağrıyor' diyor. Bu bir yörük geleneği. Özel bir yemeğimiz ise yok. Deprem olmasaydı. İyiydi. Ama oldu. Yapacak bir şey yok. Devletimiz bir gecede konteyner kent kurdu. Köyün yıkılan evleri bir yere toplanıp, tekrar yapılacak. Bu da bizim için bir artı. O yönden depremin bir faydası oldu. Evler yenilendi. Ama Türkiye Cumhuriyeti buradaydı. Tanıdık, tanımadık yerlerden bir sürü telefon aldım. Herkesten Allah razı olsun' dedi.

 

 

ÜZÜNTÜYLE GÜLEREK MÜCADELE

Üzüntüyü gülmekle savdıklarını söyleyen 52 yaşındaki Fatma Kor ise, 'İçimiz dışımız gülüyor. Ağlamayı gülmekle savıyoruz. Biz yörüğüz. Biz atamızdan böyle gördük. Koca karıların çemberi pullu olmaz. Gençlerimizin çemberi pullu olur. Alnından tıknası, pullusu olur. Genç kızlarımızda çetkisi olmaz. Onlar da öyle bağlarlar. Evlendikleri zaman alınlarına allı pullu çekti bağlarlar' diye konuştu.

 

 

Yeni evlenenlerin oyalı, pullu bağlandığını kaydeden 40 yaşındaki Neslihan Çolak da, 'Bir de beyaz çember olur. Biz yeni gelin olduğumuz da taktığımız beyaz çemberi 10-15 sene kullanırız. Şalvarların kumaşlarını kendimiz seçiyoruz. Bir de fabrikaya verip de özel bastırıyoruz. Üzerimdeki kazakları da özel yaptırırız. Ayvacık'ta bunları yapan ölünce, başka yere yaptırıyoruz. Kapalı giyeriz. Açık giymeyiz. Her yerde bu naylon ayakkabıları giyeriz. Spor ayakkabı giymeyiz. Renkli giyiniriz. Biz etek pantolon giymeyiz. 40 yaşına geldim. Daha ne pantolon, ne etek giydim. Doğma büyüme böyleyiz' diye konuştu.

 

 

27 yaşındaki Özgür Çolak, 'Sırtta taşıması daha kolay oluyor. Bebek arabası alsak. Bu sokaklarda nasıl yürüteceğiz. 3 yaşına kadar sırtımızda taşırız' dedi.