Yazarımız Prof. Dr. Şakir Gözütok bugünkü yazısında 'geçenlerde Milletvekili Sayın Selçuk Özdağ Beyefendi, bir gensoruyu cevaplandırmak için kürsüye çıktığında, insanların yanılabileceğini ve nitekim Peygamberlerin de ?zelle? (y
Çoğu kez bilmediğimiz konularda ahkâm keseriz, aslında cehaletimizi izhar ettiğimizin farkına bile varmayız. Kulaktan dolma bilgiler veya teyit edilmemiş fikirlerle hareket edenleri, ikna etmek de kolay değil.
İlk duyduklarını veya öğrendiklerini yegâne hakikat sanan niceleri vardır. Böylelerine işaret etmek üzere İmam Gazalî, ?cevizin kabuğunu kırıp özüne inemeyenler, cevizin tamamını kabuk zanneder? demektedir.
Niçin bunları ifade ediyorum? Şunun için:
Geçenlerde Türkiye Büyük Millet Meclisi?nde Manisa Milletvekili Sayın Selçuk Özdağ Beyefendi, bir gensoruyu cevaplandırmak için kürsüye çıktığında, insanların yanılabileceğini ve nitekim Peygamberlerin de ?zelle? (yanılgı) yaptıklarını ifade etmişti.
Bunun üzerine bazı çevreler, Sayın Milletvekilinin bu sözleri üzerine haksız bir saldırı ve yersiz bazı ithamlarda bulunmuşlardı. Gerçeği bilmeden, büyüklerinden duydukları teraneleri tekrar edenlere söyleyecek birkaç sözümüz vardır.
Dolayısıyla bu mesele üzerine bir iki satır yazmamız gerektiğini düşündük. İlahî hakikatleri bizlere sunan Kur?an-ı Kerim, birçok ayetinde Peygamberlerin birer insan olduğuna vurgu yapmaktadır. Allahu Teâla, bizzat Resulullah?ın kendisinin bir insan olduğunu ifade etmesini emretmektedir. ?De ki: 'Rabbimi tenzih ederim. Ben ancak Resûl olarak gönderilen bir beşerim.' (İsra, 17/93; Fussilet, 41/6). Peygamberler de bir insandırlar ama bir farkla ki, kendilerine Allah tarafından vahiy indirilir. 'De ki: 'Ben de ancak sizin gibi bir insanım. (Ne var ki) bana, ?Sizin İlâh'ınız ancak bir tek ilâhtır' diye vahyolunuyor.? (Kehf, 18/110).
Peygamberlerin öne çıkan ve en bariz vasıfları, insan olmalarıdır. Bu sebeple Kur?an-ı Kerim, on üç ayrı yerde inkârcıların Peygamberlerin insan olmalarına itiraz ettiklerinden dolayı küfre gittiklerini veya küfürlerine gerekçe yaptıklarını bize bildirmektedir. Dolayısıyla Peygamberlerin insanî yönlerini inkâr, ancak münkirlerin bir özelliğidir. Peygamberler, vahiy ile desteklendiklerinden dolayı sair insanlardan farklıdırlar, ancak birer insan olmaları hasebiyle aynı zamanda bütün insanî özellikleri de taşırlar. Bu yüzden diğer insanlar gibi doğarlar, yiyip içerler, gezerler, vaaz ederler ve ölüler.
Peygamberlerin birer insan olmaları hasebiyle bilgileri de sınırlıdır. Nitekim Kur?an-ı Kerim buna açık ifadelerle işaret etmektedir: ?De ki: 'Ben size, ?Allah'ın hazineleri benim yanımdadır' demiyorum. Ben gaybı da bilmem. Size ?Ben bir meleğim' de demiyorum. Ben sadece, bana gönderilen vahye uyuyorum.' De ki: 'Görmeyenle gören bir olur mu? Siz hiç düşünmez misiniz?' (En?am, 6/50). Peygamberler asla günah veya çirkin işler işlemezler, ancak insanî vasıflarından dolayı yanılabilir veya en doğru tercihi yapamayabilirler. Bu türden yanılgıları, kesinlikle dinî meselelerle ilgili değil, insanî işlerde veya günlük hayattaki hususlarda söz konusu olabilir. Nitekim Abese Suresi?nde (1-10 ayetlerde), Resulullah?ın (s.a.v.) dini tebliğdeki tercihini düzeltmek üzere bir uyarı vardır.
Sahabenin, bazı konularda Resulullah?ın görüş bildirmesi durumunda ?Ya Resulallah! Bu vahiy midir, yoksa sizin görüşünüz mü?? diye sormaları, şayet Resulullah?ın (s.a.v.) kendi görüşüyse anında alternatif görüşleri ortaya koymaları da bunun en güzel örneklerindendir.
Bilindiği gibi, Bedir Savaşı öncesinde Resulullah?ın (s.a.v.) karargâh olarak seçtiği yerin vahiy ile belirlenmediğini öğrenen Sahabe, buranın uygun bir yer olmadığını Bedir kuyularının karargâh olarak seçilmesinin daha doğru olacağını ifade etmiş ve Resulullah (s.a.v.) da onların bu görüşünü tercih etmiştir. Peygamberler birer insan olduklarından, dinî esasları ilgilendirmeyen konularda unutabilir veya yanılabilirler.
Şu Kur?an ayeti buna işaret etmektedir: ?Unuttuğun zaman Rabbini an ve 'Umarım Rabbim beni, bundan daha doğru olana ulaştırır' de.? (Kehf, 18/24). Nitekim Resulullah (s.a.v.), bir namaz esnasında bazı ayetleri okumayı unutunca, namazdan sonra Sahabe bunu hatırlattığında, ?Şayet namazımda böyle bir şey fark ederseniz hemen uyarın. Ancak ben de insanım, sizin unuttuğunuz gibi unuturum, şayet unutursam hatırlatın? buyurmuştur. (Buharî, Salat, 31 (H. No: 401); Müslim, Mesacid, 19 (H.No: 572.); Ebu Davud, Salat, 163 (H.No: 907).
Resulullah?ın (s.a.v.) hurma aşılayan bir topluluğa uğradığında onlara öyle yapmamalarını tavsiye buyurmuş, daha sonra hurmalardan verim alınmayınca, ?Siz dünya işlerini daha iyi bilirsiniz? buyurmuştur. (Müslim, Fedail, 38 (H. No: 2362, 2363); İbn Hibban, Sahih, İ?tisamu bi?s-Sünne, (H. No: 22, 23), c. 1, s. 201, 202.) Konuyu uzatmanın anlamı yoktur.
İmam Gazalî?nin de belirttiği gibi, Peygamberlerin Risaletin tebliğ ve tebyinine ilişkin unutmaları veya yanılgıya düşmelerinin mümkün olmadığı konusunda, ulema arasında hiç bir şekilde fikir ayrılığı yoktur; yanılgı veya unutma diğer konulardadır. Peygamberlere saygı göstermek, elbette her inanan kimsenin görevidir. Ancak onları yüceltelim derken, ölçüleri aşmak doğru değildir.
Ayrıca Resulullah (s.a.v.) bizzat kendisi de, diğer ümmetlerin kendi peygamberlerini yüceltme hususunda aşırı gittikleri gibi, kendisini övmede aşırı gitmemeleri hususunda bizleri uyarmıştır.(Buhari, Enbiya, 48). İnsanların bildikleri konularda fikir beyan etmeleri gayet tabiidir, ancak bilmediklerinde bilenlere danışmaları da bir Kur?an emridir. (Enbiya, 21/7).
Ebu Hatim er-Razî?nin sözlerini burada tekrar etmekte fayda vardır: ?Kitaptan öğrendiklerini uygula, cahili olduğun konuları da ilim ehline bırak.?
Vesselam.