Cemreler bir bir düşüp buz kırılınca; kar eriyip su, kuşlar gibi âzâd olunca yerin altında uykuya dalmış çiçeklerde bir coşkudur başlar. Toprağa vuran sıcaklığı hissetmeye görsünler. Kışın mağlûbiyet, baharın gâlibiyet vaktid
Bayramı dört gözle bekleyip yerinde duramayan ve bayramlığını giyerek erken kutlayan çocuklar vardır ya hani, 'Yaşasın bayram geliyor!' diye acele ederler biraz. Şöyle ortalığın şenlenmesini bekleyerek hep berâber kutlamayı düşünemezler. Müjde vermektir gâyeleri. Herkes hazırlansın, bayramın şanına yakışır bir karşılama yapılsın diye.
İşte bu çılgın çocuklar gibidir çiğdem!
Topraktan yorganını üstünden atar; esneye esneye başını dışarı uzatır. Uykudan erken kalktığını, uykusunu alamadığın anlatmak için bir adı da 'mahmur çiçeği'dir.
Bâzı yörelerde kardelenin diğer adı olan 'öksüz oğlan', aslında çiğdemin bir diğer adıdır. Bundan mıdır bilinmez, baharı müjdelemek için acele eden bu çiçeği, en çok da oğlan çocukları bekler. Çiğdem eğlencesi ya da çiğdem gezmesi denilen kutlama içindir bekleyiş. Kırlara koşup küsküç ile söktükleri çiğdemleri, sopalarına takar; sonra kapı kapı dolaşıp mâniler söyleyerek yağ ve bulgur isterler.
Çiğdem çiğdem çiçecik
Ebem oğlu göçecik
Çiğdem geldi yapıya
Yağ çıkarın kapıya
Yağ olmazsa bal olsun
Oğlun uşağın olsun
Yağ verenin oğlu olsun
Bulgur verenin kızı olsun
Kız çatlasın ölsün
Oğlan yanımıza yoldaş olsun
Yağ verene bir tutam sarı çiğdem, bulgur verene mor çiğdem uzatılır. Kapı açmayanlara ise şu mâni söylenir:
Dam başında boyunduruk
Bekleye bekleye yorulduk
Bahşiş verirsen giderik
Yoksa akşama dek dururuk
Sonra toplanan malzeme ve soyulmuş çiğdem soğanlarıyla 'çiğdem pilavı' yapılıp yenir; bahşişler de paylaşılır.
TAŞRANIN ÇİÇEĞİ
Dağların ve yaylaların çiçeği olarak halk şiirinde itibarı yüksek olan çiğdem, soğanlı olmasına rağmen dîvân şiirine girememiş; taşra çiçeği olarak kalmıştır.
Çiğdem der ki ben alayım
Yiğit başına belayım
Hepisinden ben alayım
Benden ala çiçek var mı? (Âşık Veysel)
TASAVVUFDA ÇİĞDEM
Beşir Ayvazoğlu, 'Güller' kitabında anlattığına göre, Şemseddin Sivâsî'nin Gülşenâbâd mesnevîsinde gülün sohbet meclisine önce çiğdem gelir. Şâir, yüzünün renginin neden zaferan (safran, yani sarı) gibi olduğunu, kokusunun gönüllere hasret verdiğini sorar. Çiğdem, bir zamanlar cennette olduğunu; rengini ve kokusunu Tanrı'dan aldığını, yine O'nun emriyle gurbete yani dünyaya geldiğini söyler. Bu yüzden rengi sarı, gözü yaşlı, içi gamlıdır.
Sünnî gelenekte böyle anlatılan çiğdem, Bektâşîlerin de makbûl çiçeğidir ve Ehl-i Beyt'i temsil eder. Öksüz oğlan olarak bilinen beyaz çiğdemin 'aliöksüz' olarak da söylenmesi bu yüzden olsa gerek. Pir Sultan Abdal, Yunus'un sarı çiçeğe sorduğu soruları çiğdeme sorar ve çağdaşı Şemseddin Sivâsî gibi Hakk'a hasret çektiği cevâbını alır. Sonunda çiğdemin derviş olduğuna karar verir.
Sordum sarı çiğdeme Asacığı elinde Hak kelâmı dilinde Çiğdemde dervişlik var
Birinci cemre düştü. Nevruz yaklaşırken kırlara uzanmaya, çiğdem toplamaya ne dersiniz? Daha doğrusu çocukluğunuza uzanmaya?.