Tarih: 21.03.2017 13:05

Nevruz isyan değil! Bayramdır!

Facebook Twitter Linked-in

 

Yılda iki kere, 21 Mart ve 23 Eylül?de, güneş ışınları ekvatora dik olarak düşer. Buna ekinoks denir. 21 Mart ekinoksunda, kuzey yarımkürede bahar başlangıcıdır. Günler uzamaya; havalar ısınmaya başlar. Bu güne, nevrûz denir. Nevrûz Farsça bir kelimedir ve yenigün anlamına gelir.

Nevrûz, baharın kışa; gündüzün geceye karşı zaferidir. Bu zafer, binlerce yıldır muhtelif milletlerce bayram olarak kutlanmaktadır.  

 

Eski Türklerde Nevrûz

Göçebe olan eski Türkler, nevrûzu, hem toprağın hem insanın dirilişi olarak görmüştür. Yaradılışın gerçekleştiğine inanılan gün, baharın geldiği gündür. Ergenekon'dan çıkış, baharda gerçekleşmiştir. Bu yüzden baharın başlangıcı, Türk devlet ve millet hayatında dünden bugüne kadar önemli bir yer tutmuştur.

Türklerin bilinen ilk takvimi olan ?On İki Hayvanlı Takvim?de ve Selçuklular döneminde Sultan Celâleddin Melikşah'ın hazırlattığı ?Celâlî Takvimi?nde yılın başlangıcı 21 Mart?tır.

 

Osmanlı'da Nevrûz

 

Ertuğrul Gâzi ve nevrûz

Bugün hâlâ devâm eden Ertuğrul Gâzi İhtifâli?nin, diğer adıyla Yörük Bayramı?nın nevrûzla mühim bir bağı vardır. Kayılar, nevrûzla birlikte kışlaklardan yaylaklara doğru yola çıkarlardı. Beylerinin ikrâm ettiği etli pilavı yer; baharı istikbâl ederlerdi. Ertuğrul Gâzi?nin vefâtından sonra Karakeçililer, nevruzda, onun kabri başında toplanmaya devâm ettiler. Duâ edip etli pilav pişirdiler. Bu kutlama, Abdülhamid Han zamânında, hükümdârın tahta çıkış günü olan 19 Ağustos?da yapılmaya başlandı. Son elli yıldan beri, Eylül ayının ikinci haftasında yapılmaktadır.

 

Ebussuud Efendi?nin fetvâsı

İslâm öncesi bir gelenek olan nevrûz hakkındaki şüpheler, Ebussud Efendi?nin fetvâsı ile netlik kazanmıştır. Fetvâ şöyledir:

Mes'ele: Nevrûz gününde zeyd-i müslim eyü libaslarını giyüp, yiyip içse, yaranlarıyla sahraya gitse esm (günâh) lâzım gelir mi?

Cevâb: Nesne lâzım gelmez. Nevrûz Mecûsî değildir. Nevrûz sultânîdir.

Bu fetvâya göre nevrûz İranî bir gelenek değil; Türk geleneğidir.

 

Ordu ve nevrûz

İlkbahar, Osmanlı?da sâdece yeme içme, eğlenme değil; aynı zamanda sefer mevsimiydi. Nevrûz yaklaşınca ordu hareketlenir; akıncılar yerinde duramazdı. Nal seslerine akıncı türküleri karışırdı.

Beşir Ayvazoğlu?nun Güller kitabında anlattığına göre, İstanbul?un fethi tam bir bahar mâcerasıdır. Genç pâdişâh, nevrûzun ertesi günü yola çıkar. Pırıl pırıl bir Nisan günü muhâsaraya başlar. Fâtih bu bahar mâcerasını, gül eyyâmı olan Mayıs sonunda İstanbul?a girerek bitirir.

Nevrûz yeniçeriler arasında da kutlanırdı. Yeniçeri ağası, devlet ricâlinin de katıldığı bir yemek verirdi.

 

Nevrûziyye geleneği

Osmanlı Devleti?nde nevruz, hem sarayda hem sarayın dışında bir bayram havasında kutlanırdı. Bugüne has tatlısı, hediyesi ve şiiri vardı. Hepsinin ortak adı nevrûziyye idi. Nevrûz kutlamaları günler öncesinden başlardı. 21 Mart?tan önceki üç Cuma günü kuruyemiş bayramıydı. Baharın gelişi ile tâzelerinin çıkacağı düşünülerek eski kuruyemişler tüketilirdi. Bu sâdece eğlence değil; iktisâdî bir tedbirdi.

 

Nevrûziyye tatlısı

1539 yılında, I. Selim?in eşi Hafsa Sultân?ın hastalanması üzerine Manisa Dârüşşifâ?sında hekim olan Muslihiddin Efendi, kırk çeşit bitki ve baharattan bir mâcun yaparak Hafsa Sultan?a ilaç olarak takdim etti. Hafsa Sultan kısa sürede iyileşti. Daha sonra bu mâcun, sultânın isteği üzerine her sene nevrûz gününde, şifâ niyetine Manisa?da Sultân Câmii?nin minârelerinden halka dağıtıldı. Sonraki asırlarda bu terkip, bâzı katkılarla âdeta bir kuvvet mâcununa dönüştü.  

Ortaya çıkışı bu hâdiseye dayanan nevrûziyye tatlısı, (veya mâcunu), Osmanlı sarayında helvâhânede hekimbaşılar tarafından hazırlanırdı. Daha sonra nevrûz gecesi, porselen kâselere konur; değerli kumaşlara sarılır ve kurdelelerle bağlanırdı. Kurdelelerin üzerine iliştirilen ve ?nevrûziyye kulağı? denilen kâğıtlarda, yeni yıl bilgileri, pâdişahı öven cümleler  ve tatlı hakkında bilgiler yer alırdı. Nevrûziyye ilk önce pâdişâha, sonra sırasıyla saray erkânına  takdim edilirdi.

Saray dışında ise nevrûziyye tatlısı, eczâcılar ve şekerciler tarafından yapılırdı. Hem müşterilere hediye olarak takdim edilir hem de meraklılarına satılırdı.

 

Hediye Olarak Nevrûziyye

Nevrûz günü verilen her çeşit hediye ve bahşişe nevrûziyye denilmekteydi. Her sene, sadrazam başta olmak üzere vezirler, eyâlet vâlileri ve belli kimseler, pâdişâha  ?nevrûziyye pişkeşi? denilen hediyeler verirdi.

Ayrıca, nevrûzun başladığı ânı (gün, saat, dakîka ve sâniye olarak) tâyin eden ve hazırlamış oldukları takvîmleri pâdişâh ve sadrazama takdîm eden müneccimbaşılara verilen bahşişe de nevrûziyye denirdi.

 

Edebî Bir Tür Olarak Nevrûziyye

Nevrûz gelince eski İran şâirleri şâhlara şiirler sunarak onların yeni yılını kutlarlardı. Bu gelenek klâsik edebiyâtımızın bâzı şâirleri tarafından da benimsendi ve  zamanın pâdişâhı ve devlet büyüklerine takdim için kasîde ve gazel türünde nevrûziyyeler yazıldı. Kendilerine kasîde sunulan kişiler, kasîdeyi hazırlayan şâirlere, karşılık olarak para veya hediye verirlerdi. Dîvân edebiyâtında en güzel nevrûziyye yazan şâirlerin Bâkî, Nef?î ve Nedîm olduğu kabul edilmektedir.

 

Nevrûz ve Cemşid

İran mitolojisine göre, Pişdadiyan sülâlesinden bir şâh olan Cem, bütün dünyayı dolaştıktan sonra Azerbaycan'a gelmiş ve burasını beğenip bir taht kurdurtmuştur. Gerek taht, gerekse mücevherlerle süslü elbise ve tâcı, doğan güneşle birlikte çevreyi ışığa boğmuştur. Bu hâli görenler, bu güne 'yeni gün' manasında nevrûz,  Cem'e de 'ışık' manasına gelen şid (şeyd) lakabını vermişlerdir. Cemşid bu ve sonraki altı günde halka iyilik yapmayı ve adâlet dağıtmayı adet haline koymuş; yedinci günü ise şükür ve ibadetle geçirmiştir. Günümüz İranında, nevrûz (yılbaşı,) bayram olarak kutlanmakta ve iki hafta resmî tâtil yapılmaktadır.

 

Bektâşî ve Mevlevîlerde Nevruz

Bektaşiler arasında Nevrûz, Hz. Ali?nin doğum günü, Hz. Fâtıma ile nikâh günü ve Peygamberimizin nübüvvet günü olarak kabul edilir. Büyük bayram olarak kutlanır. Sabah, nevrûz erkânı icrâ edilir. Kırlara, bahçelere çıkılır. Bektâşilerde de bu bayram gününde okunmak üzere yazılmış şiirlere nevrûziyye denir. O gün nefesler söylenir; samah yapılır. Gece ise meydan açılır ve yeni isteklilere ?nasib? verilir.

Mevlevîler  ise selâm kelimesi ile başlayan yedi âyeti, yerli siyah mürekkeb ve Kerbelâ cevheri ile bir kâğıda yazıp bir kaba koyarlar. Kaba süt dökülerek bu yazı karıştırılır ve sütte eritilir. Bazen içine birazcık da lohusa şerbeti katılarak sütün rengi pembeleştirilir. Duâlarla içilir.

 

Mart Dokuzu
Nevrûz, Anadolu?nun bâzı yerlerinde , milâdî takvimle rûmî takvim arasındaki on üç günlük fark sebebiyle ?Mart Dokuzu? olarak bilinir. Bugüne mahsûs âdetleri vardır. Mart dokuzu gelmeden havanın güzelliğine de güneşe de aldanılmaz. Bir hafta kala, evdeki eşyâ tamâmen dışarı çıkarılır. Eskiler yakılır. Ev ve çevresi baştan başa temizlenir ve süpürülür. Mart içeri pire dışarı atasözü bu bahar temizliğini ifâde eder.  

Mart dokuzunda, gün doğmadan kalkılır, en güzel elbiseler giyilir ve dini görevler yapılır. Erken kalkmak büyün yılın bereketli geçmesi içindir. O gün, komşular birbirlerine misâfir olurlar. Buna Martını bozmak denir. Gençler kırlara giderek kendi aralarında eğlenirler.

Nevrûz geleneği, bugün, Anadolu Türklüğünden daha canlı olarak Orta Asya Türklüğünde bütün ihtişâmı ile yaşamakta ve çeşitli şenliklerle kutlanmaktadır. Azerbaycan?da ?helgın eziz bayramı?dır. Kıştan kurtulmanın coşkusu ile baharı kutlayan ve hayâtında yeni bir safhaya giren bozkır insanı için nevrâz, asla önemini yitirmeyecektir.

Nevrûz bayramımız kutlu olsun. Ülkemize, barış ve huzur getirsin. Bugün, sâdece tabiatın değil; İslâmın ve Türklüğün kalesi olan devletimizin de dirilişi olsun. 

       


Orjinal Habere Git
— HABER SONU —