Peygamberimizin, gülü cennet çiçeklerinin ulusu olarak övdüğü ve ?Kırmızı gül, Allah?ın tezâhürüdür.? dediği rivâyet olunur.
Sahih hadis midir bilemiyoruz ama milletimiz buna kalbten inanmıştır. Yine, Peygamberimizin terinin gül koktuğuna inanılır. Bu iki sebepten dolayı gül, hem bahçelerde hem şiir ve sanatta hem de tasavvufda baş köşededir. Gül, O?na benzediği için güzeldir. O?nun teri gibi koktuğu için mu?teberdir.
Rivâyete göre sahâbeden bir kadın, Peygamberimizin uykuda terlediğini görmüş ve bu ter boncuklarını bir şişeye koymuş. Başka bir rivâyet ise şöyledir: Mi?rac gecesinin meşakkatinden dolayı Peygamberimiz (S.A.V), Hz. Cebrâil ve Burak terlemiş. Burak?ın terinden, sarı gül; Cebrâil?in terinden, kırmızı gül; Peygamberimizin terinden, beyaz gül meydana gelmiş.
İşte bu rivâyetlere olan inanç, Türk milletini tam bir gül müptelâsı yapmıştır. Süleyman Çelebi?yi,
'Terlese güller olurdu her teri
Hoş direrlerdi terinden gülleri?
Yunus?u ise;
'Sordum sarı çiçeğe
Gül sizin neniz olur
Çiçek eydür derviş baba
Gül Muhammed teridür
mısralarıyla coşturan, bu ter aşkıdır. '
HER EVE BİR GÜL
Anadolu?da Mayıs havası, gül ile tarif edilir. ?Dışarıda gül üşümüyor.? denir. Gül üşümezse insanda üşümez. Havayı bile gülle tarif eden başka bir millet var mıdır?
Sâdece hava mı? Bizim insanımız gülünce, yüzünde güller açar. Çocuklarına gül gibi bakar; gül gibi geçinir gider. İncitmek istemediğini, gülden ziyâde üflemez. Sevdiği gül yanaklı, gül endamlıdır. Üzerine, gül koklamaz. Gülü sevince, dikenine katlanır. Tatlısı, güllaç; böreği, güldür. Nakışında, dantelinde, oyasında, gül eksik olmaz. Kısacası, gül, hayatının her yerindedir. Bilerek ya da bilmeyerek?
Anadolu?da, Ahmed, Mehmed veya Mustafasız ev olmadığı gibi gülsüz ev de olmaz. Her evde, Güllü, Gülistan, Gülbahar, Gülbeyaz veya herhangi bir güle rastlanır. Milletimizin bahçesinde de evinde de gül fidanları büyür. Hem köyünde hem sarayında böyledir.
Güllerin Efendisi?nin müjdesine mazhar olan Mehemmed Han doğduğu zaman, babası Murad Han-ı Sânî?ye haber verilince, ?Bağ-ı Murad?da, bir gül-i Muhammedi açıldı.? diyerek şükreder. Babürşah?ın kızlarının isimleri Gülrenk, Gülbeden, Gülçehre?dir.
TASAVVUFDA GÜL
Tasavvufda gonca hâlindeki gül, birliğin görünüşü; açılmış gül, birliğin çokluk hâlinde görünüşüdür. Aynı zamanda gonca, halvet; açılmış gül, can sırrının açık edilmesidir. Tasavvuf, gül bahçesidir. Hz. İbrahim?in içine atıldığı ateş, gül bahçesine dönüştüğünden dolayı, ilâhî aşka dâvet ?Düş İbrahim gibi nâre / Bu gülşende yanan olmaz.? diye yapılır.
Kadiriyye tarikinin nişanı güldür. Gülşeniyye tarikinin zikir halkalarındaki dervişler dönerken, açılıp kapanan gül gibi görünürler. Mevlevîler ve Bektaşîler, ?Destegül? isminde bir cübbe giyerler.
GÜL KOKLAMAK SEVAPTIR
Bulunur her derde istersen gülistanda
Hokkasında goncenün san kim şifâ cüllâbı var
Fuzûlî, asırlar öncesinden gülün her derde devâ olduğunu bildiriyor. Şüphesiz, Fuzûlî?nin kastettiği, aşk derdiydi. Artık, modern tıp, gül suyunun şifâsını keşfetti. Eskiden akıl hastanelerinde, hastalar nöbet geçirdiği zaman, yüzüne gözüne gül suyu serpilirdi. Bu işle vazifeli kimselere de güllâbici denirdi.
Peygamberimiz gül koktuğu için halk arasında muteber olan ?Gül koklamak sevaptır.? sözü, aynı zamanda gül kokusundaki şifaya da işâret eder.
GÜLİSTAN
Sâdî-i Şîrâzî, bir bahçe safâsında aşka gelip türlü çiçekleri ve gülleri toplayan dostunu, bahçe gülünün iki günden fazla tâze kalamayacağı hakkında uyarır. Dostu, ?Öyleyse ne yapmalı? deyince şöyle cevap verir:
?İstersen sana medâr-ı nezâhet-i efkâr ve fesâhat-enzâr olabilecek bir gülistan-ı pâyidâr telif edeyim.?
Adamcağız eteğindeki çiçekleri döküp Sâdî?nin eteklerine yapışır ve bu eserin sözünü alır. Sâdî-i Şîrâzî, dostlarının bahçede gül kokladıkları günler bitmeden eserini bitirir.
Şarkın şiirleri ve ondan ilhâm alan dîvân şiiri, mürekkeble değil gülyağı ile yazılmışçasına asırlardır buram buram gül kokmaktadır. Bütün dîvân şâirleri, güle dâir şiir yazmıştır.