Topkapı Sarayı Müzesi Hırka-i Saâdet Dâiresi ve Fâtih Hırka-i Şerif Câmii, Peygamberimize(s.a.v.) âit iki hırkaya ev sâhipliği yapmaktadır. Birincisi, Hırka-i Saadet; ikincisi, Hırka-i Şerif olarak bilinir.
Ziyâret kılsun ümmetler ridâ-yı cân behâdur bu
Cenâb-ı Veyse ihsân u atâ-yı Mustafadır bu
Yukarıdaki beyit, Hırka-i Şerif Câmii?ndeki bir levhada yazılıdır. Hırka-i Şerif, her sene Ramazan ayında, bu câmide, ümmetin ziyâretine açılmaktadır.
ÜÇ HIRKA
Hırka-i Saâdet ve Hırka-i Şerif tâbirleri, Peygamberimizin(s.a.v.), Ka?b b. Züheyr?e, Veysel Karânî?ye ve Eyle şehri halkına hediye ettiği üç hırka için kullanılmaktadır. Birincisi, Emevîler ve Abbâsîler yoluyla Osmanlı Devleti?ne intikal etti. İkincisi, Veysel Karânî?nin sülâlesi Üveysîlerin uhdesindedir. Üçüncüsü ise Abbasîler elindeyken Moğol istilâsı esnâsında kayboldu.
HIRKA-İ SAÂDET
Mekkeli şâir Kâb b. Züheyr, İslâmiyetin ilk yıllarında Peygamber Efendimiz aleyhinde çok ağır şiirler yazacak kadar putperestti. Daha sonra Müslüman oldu. Bu sefer, 59 beyitlik bir kasîde yazdı. Bu kasîdeyi Efendimizin huzûrunda okurken, ?Peygamberimizin nûrundan cihân feyz alır? mısrâına sıra geldiğinde, Peygamberimiz memnûniyetinin nişânesi olarak sırtındaki hırkayı Ka?b?ın omuzlarına örttü. Bu hâdise, şiirin ?kasîde-i bürde? olarak anılmasına sebep oldu.
Emevî Sultanı Muâviye, bu hırkayı 10.000 dirhem gümüşe satın almak istediyse de şâir satmadı. Vefâtından sonra vârisleri, iki katına aynı halîfeye sattılar.
Hırka, Emevîlerden sonra Abbâsîlere intikâl etti. Moğolların Bağdad?ı istilâsında Mısır?a kaçırıldı ve Yavuz Sultan Selim Han?ın Mısır?ı fethine kadar burada korundu. 1517?de diğer Emânât-i Mukaddese ile İstanbul?a nakledilerek Topkapı Sarayı?ndaki Has Oda?da muhâfaza altına alındı.
HIRKA-İ ŞERİF
İkinci hırka, yâni Hırka-i Şerif Câmii?nde muhâfaza edilen hırka ise Yemenli Veysel Karanî?ye, Peygamberimiz tarafından hediye edilen hırkadır. Veysel Karânî, çok istemesine rağmen Peygamberimizi göremedi. Hz Ömer ve Hz. Ali, Peygamberimizin ?Üveys-i Karnî?ye verin.? vasiyeti gereğince, hırkayı kendisine ulaştırdılar. Hırka-i Şerif, onun Peygamber hasretine bir nebze olsun çâre oldu.
ZİYÂRET GELENEĞİ
Veysel Karânî evli olmadığından vefâtından sonra hırkası, kardeşi Şehâbeddin El-Üveysî?ye geçti. I. Ahmed Han, asırlarca Ortadoğu?da yaşayan; daha sonra Kuşadası?na yerleşen Üveysîleri İstanbul?a dâvet ederek Fatih?de Yavuz Selim civârında bir konağa yerleştirdi. Âile reisi Şükrullah Efendi, halkın hırkayı ziyâret etmesine imkân sağladı. Böylece, Hırka-i Şerif ziyâreti, gelenek hâline geldi. Bu ziyâretlerin her yıl artması üzerine, I. Abdülhamid Han, Fâtih?de, tek odadan ibâret bir Hırka-i Şerif Dâiresi yaptırdı. Nihâyet, Abdülmecid Han, aynı isimle bir câmi inşâ ettirerek (1851) Hırka-i Şerif?in muhâfazasını ve ziyâretini kolaylaştırdı. Ziyâret, Ramazan ayında Vâlide Sultan tarafından başlatılırdı. Osmanlı devlet erkânı, Topkapı?daki Hırka-i Saâdet?i ziyâret ettikten sonra, bu câmiye gelerek ikinci ziyâreti yapardı.
Hırkâ-i Şerif ziyâreti günümüzde de resmî protokol olmadan devam etmektedir ve hırka Üveysî âilesinin uhdesindedir.
HIRKA-İ SAÂDET ODASI GÜL SUYUYLA SİLİNİRDİ
Topkapı Sarayı?ndaki Hırka-i Saâdet ise pâdişâh ve saray erkânı tarafından çeşitli vesilelerle sık sık ziyâret edilirdi. Bu ziyâretlerin en mühimi, her yıl Ramazan?ın on beşinde yapılan merâsimdi. Esaslı bir teşrifâtı olan bu merâsimden bir gün önce, Hırka-i Saâdet Odası?nın temizliği yapılırdı. Sabah namazı vaktinde Hasodası ağaları ile odaya gelen pâdişâh, önce sabah namazını kılardı. Sonra, Hırka-i Saâdet gümüş şebeke muhâfazasından hürmetle çıkarılır; başka yere konurdu. Pâdişâh, bizzât temizliğe iştirâk eder; gül suyuna batırılmış süngerlerle şebekeyi silerdi. Diğer vazifeliler ise duvar ve pencereleri silerlerdi. Bu hizmet, asırlarca bu şekilde devâm etti.
SANDUKA, YEDİ BOHÇA VE ALTIN ÇEKMECEYİ PÂDİŞÂH AÇARDI
Ertesi gün, önce Ayasofya Câmii?nde toplanan devlet erkânı, büyük câmilerin imam ve şeyhleri, öğle namazını kılıp Topkapı Sarayı?na geçerlerdi. Kendine mahsûs kuralları olan bu merâsimin son merhâlesi, Hırkâ-i Saâdet?in açılarak öpülmesiydi. Pâdişâh, Hırka-i Saâdet Odası?na gelince, hasodalılar gümüş şebeke içindeki sandukayı çıkarıp altın kaplı sehpânın üzerine koyarlardı. Sandukanın üç altın anahtarı vardı ve birisi pâdişâhda bulunurdu. İmamların aşr-ı şerif okumasından sonra, pâdişâh besmele ile sandukayı açardı. Sonra sırayla altın çekmecenin sarılı olduğu yedi bohça açılırdı. Bu çekmece de pâdişâh tarafından, kendisinde duran altın anahtarla açılır ve son bohça ortaya çıkardı. Nihâyet bu bohçanın çözülmesiyle de Hırka-i Saâdet görülürdü.
HIRKA-İ SAÂDET, TÜLBEND ÜZERİNDEN ÖPÜLÜRDÜ
Hırkaya kesinlikle el sürülmezdi. Sağ omuz başına konulan tülbend üzerinden öpülerek ziyâret edilirdi. Hırkanın zarar görmemesi için konulan bu tülbende destimal denirdi. Her öpen destimalini alır; hâtıra olarak saklardı. Bu güne mahsûs olarak yüzlerce tülbend hazır edilirdi. Tülbendlerin üzerinde, şu kıta yazılıydı:
Hırka-i Hazret-i Fahr-i Rasûle
Atlas-ı çerh olamaz pây-endâz
Yüz sürüb zeyline takbîl iderek
Kıl şefî-i ümeme arz-ı niyâz
Ziyâret müddetince Kuran-ı Kerim okunur; pâdişâh ve sadrazam Hırka-i Saâdet?in başında ayakta beklerlerdi. Ziyâret bitince yine pâdişâh kendi elleriyle çekmece ve sandukayı kilitler; görevliler de tekrar gümüş şebekeye yerleştirirlerdi.
HIRKA-İ SAÂDET SUYU
Bu ziyâretin bir geleneği de hırkanın düğmesinin batırıldığı suyun dağıtılmasıydı. Gümüş tas içindeki gül suyuna batırılan düğme kısmı, el mangalında dikkatlice kurutulurdu. Bu gül suyundan, içme suyu doldurulmuş testilere damlatılır; sonra, testiler hatırlı kimselere hediye edilirdi. Ancak, daha sonraları bazı uyanıklarca gül suyu damlatılmış suların ?Hırka-i Saâdet Suyu? denilerek satılması üzerine, Sultan 2. Mahmud, bu geleneğe son verdi.
405 ASIR SÜREKLİ KURAN OKUNDU
Yavuz Selim Han, mukaddes emânetleri getirdiği 1517 yılından itibaren Hırka-i Saâdet Dâiresi?nde, 24 saat Kuran okunması geleneğini başlattı. Kırk hâfız, asırlar boyunca hiç ara vermeden Topkapı Saray?ında Kuran-ı Kerim okudu. 1 Kasım 1922?de saltanat kaldırılınca, bu gelenek de sona erdi. Hâlbûki daha bir yıl öncesinde İstiklâl Harbi?nin en çetin günlerinde, Yahyâ Kemal şöyle yazıyordu:
?Bu devletin iki mânevî temeli vardır: Fâtih?in Ayasofya minâresinden okuttuğu ezan ki hâlâ okunuyor. Selim?in Hırka-i Saâdet önünde okuttuğu Kur?an ki hâlâ okunuyor. Eskişehir?in, Afyonkarahisar?ın, Kars?ın genç askerleri! Siz bu kadar güzel iki şey için döğüştünüz!?
Maalesef Cumhuriyetle birlikte Ayasofya?daki ezan da Topkapı?daki Kuran da sustu. Topkapı Sarayı, müze yapıldı ve Has Oda, 1962 yılına kadar kapalı kaldı. Daha sonra ise turistik ziyâret mâhiyetini aldı. Hırka-i Şerif ve mukaddes emânetler müzelik malzeme olarak muâmele gördü.
EMÂNÂT-I MUKADDESE MÜZELİK EŞYA DEĞİLDİR
Nizâmeddin Nazif Tepedelenlioğlu, 1966 yılında Yeni İstiklâl Gazetesi?nde ?Mübârek Emânetlere Gösterilen Hürmetsizlik Son Bulmalıdır? başlıklı yazısında bu duruma şöyle isyân etmektedir:
?Emânât-ı Mübâreke?nin müzelik eşya olmadığı kabûl edilmelidir. Emânât-ı Mübâreke, ancak Müslümanların ziyâret ve tavaf edebilecekleri bir din anıtı içinde muhâfaza edilmelidir.
Otuz paraya gâvura gösterilmesi şöyle dursun, abdestsiz ziyâret edilmesi dahi günahtır, vebaldir. Böyle kutsal bir ziyâretgâh kurunuz; göreceksiniz ki Müslüman kâfileleri, size donsuz gâvur hasreti çektirmeyecektir.?
GÜNÜMÜZDEKİ DURUM
Hırka-i Saâdet Dâiresi?nde Kuran-ı Kerim tilâveti, 1980 yılında, müzenin açık olduğu saatler dâhilinde yeniden başladı. 1996?dan itibaren de yirmi dört saat boyunca Kur?an-ı Kerim okunmaktadır.