Yazarımız Kerime Yıldız gezi yazısı dizisi ile okuyucuları ile buluşuyor. Yıldız'ın ilk durağı Bulgaristan... Aynı zamanda tarihçi de olan Kerime Yıldız'ın nefis anlatımı ile Balkan yolculuğu başlıyor...
Çoluk çocukla 12 günlük bir Balkan seyahatine çıktık. Hedefimiz, Bulgaristan, Macaristan üzerinden Viyana?ya gitmek. Daha evvelki seyahatlerimizde Kânûnî?nin sefer güzergâhını görmemiştik.
Bayrama İstanbul?da girdik. Dosdoğru sınırı geçip Kızanlık?a doğru yol almaya başladık. Sağımız solumuz sapsarı ayçiçek tarlaları. Osmanlıdaki adıyla Zağra-yı Atik, şimdiki adıyla Stara Zagora?dan geçip Kızanlık?a ulaştık. Bir zamanlar Rumeli?nin en güzel türkülerinin söylendiği; yüz elli yıl evvel ise büyük bir felâketin yaşandığı topraklara...
Kızanlık, Osmanlı?daki adıyla Akçakızanlık... Bir rivâyete göre Murad-ı Hüdâvendigâr burayı fethettiği zaman, oğlan çocuklarının beyaz yüzlü olduğunu görünce ?akçakızan? ifâdesini kullanmış. Trakya?da erkek çocuklarına kızan denir. Kızanlık, zamanla gül bahçeleri ve gülyağıyla meşhur bir şehir hâline gelmiş.
Mehmed Âkif?in şiirinde, Kızanlık güllerinin bahsi geçer. Köse İmam, Hocazâde?ye:
?Sanki dövsem ne yaparsın? Hocayız biz döveriz
Gül biter aşk ile vurduk mu..? deyince , şu cevâbı alır:
?Öyle olsaydı şu karşındaki yalçın kelle
Fark olunmazdı Kızanlık?daki güllerden?
Dünyadaki gülyağı ihtiyacının yüzde seksen beşini karşılayan bu şehir, gül diyarı olarak biliniyor. Isparta?da gül yetiştirmeyi başlatanlar, 93 Harbi?nde buradan giden muhâcirler.
Şehirde görebileceğimiz tek Osmanlı eseri, Eski Câmi. İki sene evvel geldiğimizde bizi, câmi imamı Mümin Durmuş karşılamıştı. Mümin Bey, Sofya İslâm Enstitiüsü mezunu. Aslen Kırcaalili. 1997?den beri bu câminin imamı. Sokağa açılan kapının yanında ?Eski Câmi (1394-1412)? levhası var. Bir de Gâzi Umur Bey tarafından yaptırıldığı....
Tırnovo Kalesi
Câmi kapısının üzerindeki kitâbe, 1255 (1839) târihli. Abdülmecid Han döneminde bir restorasyon geçirmiş. Sultan, halkın ihtiyaç ve şikâyetlerini tespit etmek için 1846?da çıktığı Rumeli seyahatinde, Kızanlık?a da uğramış. 22 Mayıs?da geldiği gül şehrinde dört gün kalmış.
Bu sefer cami kapalıydı. Mümin Hoca?yı bulamayınca Tırnovo?ya doğru hareket ettik. Şehrin girişindeki bir mahalledeki camide mola verdik. Türkiye?den geldiğimizi anlayan mahalle sakinleri, bayramımızı tebrik ettiler. Hatta bir evde, Türkçe şarkılar çalmaya başladı. Şehirde ilk dikkatimi çeken şey, ıhlamur ağaçlarının çokluğu.
Tırnova?ı ilk defa gördüm ama sanki daha evvel görmüş gibiyim. İçinden nehir geçen şehirler, birbirlerine çok benziyorlar. Yantra nehrinin kıyısına kurulmuş eski Tırnovo da Amasya?yı, Prizren?i hatırlatıyor. Nehir üzerindeki köprüden doya doya, yamaçlara yaslanmış evleri ve kaleyi seyrettik.
Tırnovo Kalesi
Muhteşem bir gün batımı manzarası ve ıhlamur kokuları eşliğinde Lofça?ya doğru yol almaya başladık. Akşam İskar nehri kıyısındaki otele ulaştık. Yarına nasipse Lofça, Niğbolu ve Plevne?yi gezeceğiz.
Yol hâlimizi, sizlerle paylaşmaya çalışacağım.