Yazarımız Haşim Akten bugünkü yazısında ülkücülerin nerede olduğunu araştırdı. 'Dağılmasalardı diyeceksiniz. Dağılmamanın ölçüsü nedir sizce.' diyen Akten, MHP?de emir eri olmak mı? Veya Meral Akşener?in kuracağı partiye katı
Mübarek Ramazan ayında bir dostumdan gelen fotoğraflı mesajın kaynağına ulaştım. Camianın tanıdığı bir arkadaş bir fotoğraf paylaşmış. 12 Eylül öncesinde Ülkü Ocakları genel merkezinde birlikte çalıştığımız dört arkadaşımın (Haşim Akten, Mümtazer Türköne, Lütfü Şehsuvaroğlu, Ahmet Bilgen, Naci Bostancı) da yer aldığı ben dahil yedi kişinin resmi var.
Fotoğrafın üzerine ?Aynı ocaktan, 1991 de aynı masadan, 7 farklı adrese dağılan kökü bir, adresi ayrı mütefekkirler? yazmış. Herbirimizin fotoğrafını işaretliyerek şimdi nerede ne yaptığımızı yazmış. Bir hatıra olarak çok güzel. Lakin fotoğrafı paylaşarak en üste ?DAĞILAN ÇİL YAVRULARI? gibi bence hiç yakışmayan bir cümle kullanılmış. Buradan kaynakla başka internet haber siteleri de bunu haber yapmış. Tabii ki Çil yavrusuna benzetilmeyi en azından kutlu hatıralarımıza bir hakaret olarak algıladım. Zira çil yavruları bir şeyden korkarlar veya ürkerlerse her biri bir yana dağılırlar. Resimde yakından tanıdığım veya 12 Eylül öncesinde bir destan yazan ülkücüler hiçbir şeyden korkmadıklarını, ürkmediklerini 12 Eylül zindanlarında binlerce kez göstermişlerdir. Face sayfasında paylaşılan bu fotoğrafın altında ise fotoğraftaki kişilerin şahıslarına yönelik hakaretlerin bini bir para.
Her şeyden önce ülkücülerin 12 Eylül mücadelesini bilmek gerekir. Kimdir bu ülkücüler? Neyin mücadelesini vermişlerdir? Bilmek gerek.
Birbirlerini hiç tanımayan Anadolu çocukları Allah?a küfreden, kutsal dinimizi bir afyondur diye aşağılayan, hakimiyet kurdukları semtlerde ezan okutmayan, Türk bayrağını yakıp yerine orak çekiçli Rus bayrağını çeken, Akdeniz?e inme hayaliyle ülkemize, bağımsızlığımıza göz dikmiş emperyalist Sovyetlerin uşaklığını yapanlara karşı rahmetli Başbuğ Alparslan Türkeş?in başlattığı bir refleks hareketine katıldılar. Emperyalizme karşı milli bir direniş gösterdiler. Bu yüzden milliyetçilik onları bu mücadelede etkileyen en önemli unsur olmuştur. Zira bu fakir Anadolu çocuklarının amelleri eksik de olsa yürekleri imanla doluydu. Ezan susacaksa, bayrak inecekse ben öleyim diyerek ölüme koştular dörtbine yakın şehit verdiler. Mekanları Cennet olsun.
12 Eylül öncesinde Ülkücüler seçimlerde sonuçları merak bile etmezlerdi. Onların bambaşka bir davaları vardı. Başbuğ hariç, partililerle hiç anlaşamazlardı. Onların ulvi bir ocakları vardı. Tek dertleri emperyalizme karşı büyük güç olabilmek için TURAN?ı gerçekleştirerek KIZIL ELMA?ya ulaşmaktı. Yani Lütfü Şehsuvaroğlu başta olmak üzere, Burhan Kavuncu, Mümtazer Türk öne ve Naci Bostancı?nın birlikte çıkardıkları Hasret Dergisi?nde yazdıkları gibi İ?layı Kelimetullah idi davaları. Mesajları ise 1978 Kasım ayında yapılan Ülkü Ocakları Büyük Kongresinde ilan edilen ?Çağrımız İslam?da Dirilişedir?, ?Kanımız aksa da zafer İslam?ın? sloganlarıdır. Başbuğ o yıllarda ?Yolumuz, Mevlanaların, Yunusların, Hacı Bayramların yoludur. Ben sizi bu yola çağırıyorum? diyor Anadolu çocukları da ölümüne kendisine tabi oluyorlardı.
Bu davayı bir kişinin peşine takılmak veya bir partinin seçimi kazanması olarak algılamak çok yanlıştır. ?Tanrı dağları kadar Türk, Hira dağı kadar müslümanız? ?Türklük gurur ve şuuru, İslam ahlak ve fazileti? sözleri neyi anlatıyorsa davaları da o idi.
12 Eylül 1980?e kadar görevlerini bihakkın yerine getirdiler. Komünist saldırıya geçit vermediler. 12 Eylül öncesinde Ülkücülerin haricinde ellerinde, toplantılarında, mitinglerinde, yürüyüşlerinde Türk bayrağını kullanan bir örgüt yoktu. Bugün Terörle mücadele eden askerimiz, polisimiz ne yapıyorsa ülkücüler de o gün onu yaptılar. O gün asker, polis yok muydu diyenlere deriz ki ?evet tepki koyan bir ordu ve polis yoktu? eğer ülkücüler olmasaydı, askeriye de polis teşkilatı da Fetö?nün ele geçirdiği gibi solun eline geçecekti ve artık dönüşü olmayan bir yola girilecekti. Ülkücüler bir vatan müdafaası yaparak buna izin vermediler.
Neyse dönelim mevzumuza. Peki o günlerin kahramanları bugün ne yapıyorlar. Çil yavrusu gibi dağıldılar mı? Dünyanın en büyük işkencehanelerinde, zindanlarında, hücrelerinde, koğuşlarında ve mahkemelerinde birbirlerini satmayan, çil yavrusu gibi dağılmayanları şimdilerde böyle göstermek büyük bir haksızlıktır. Düşmanın yapamadığını yapmaktır. Gaflettir.
Peki doğru değil mi diyeceksiniz. Dağılmasalardı diyeceksiniz. Dağılmamanın ölçüsü nedir sizce. MHP?de emir eri olmak mı? Veya Meral Akşener?in kuracağı partiye katılmak mı? BBP çatısı altına girmek mi? Veya toplanıp AK Partiye katılmak mı? 12 Eylül öncesinin ülkücülerine o destan günlerde partiyi hiç umursamayan o mücadele insanına particiliği zorla mı kabul ettireceksiniz yani. Parti şart değil, bir araya gelin diyenlere derim ki ?BİZİM BİRBİRİMİZDEN AYRILDIĞIMIZI SİZE KİM SÖYLEDİ?? Bizler birbirimizin en zor şartlarda vatan için samimi fedakarlıklarına şahitlik etmişiz. Allah?a ve vatana yemin etmiş olan hangi arkadaşımız olursa olsun bir yanlışa düşerse bile onun samimiyetinden asla endişe etmeyiz. Ondan bir hain asla olmaz.
Şunu unutmayasınız ki bizim arkadaşlarımız her partide varlar. Neredeyse hemen hemen her sivil toplum örgütünde varlar. Devletin en üst kademelerinde varlar. Medyada varlar. Özellikle üniversitelerimizde varlar. Her biri de çok önemli hizmetler yapmaktadırlar. Bunların başında yakından tanıdığımız AK Parti'den Manisa Milletvekili olan Selçuk Özdağ gelmektedir. 12 Eylül öncesinin mazlum arkadaşları için yaptıklarına şahidiz. Devleti ve milleti için görevi başında. Hangi masada olduğu değil, o masada ne için çalıştığı önemlidir ve gerçek ülkücülük de budur zaten. Ayrı zannedersiniz ama, onların kalpleri ?Allah? deyince, ?Vatan? deyince yine aynı çarpar, birlikte atar.
Dünya hayatı bu 12 Eylül?den sonra ortalık sakinleşince ailelerini kurdular, geçim derdine düştüler. Para işlerini pek beceremediler ama ellerinden geleni yaptılar. Rızıklarının peşine koşmaları mı çil yavrusu gibi dağılmak. Yazık çok yazık.
Ha bir şeyi söyleyeyim. Yine aynı tehlike baş gösterirse(Allah korusun) hepsinin emir komuta zinciri etrafında nasıl bir araya geleceklerini görürsünüz. Tabi insanoğlu bu. Vazgeçenler, kendi hayatını yaşamak isteyenler yok mudur? Elbette vardır. Onları dahi korkak, ürkek çil yavrularına benzetmek kimsenin haddine değildir.
Vesselam