Leyla, Viyana?da müzik tahsili yapmaktadır. Mehmet ise hippiler üzerinde araştırma yapan bir doktordur. Her ikisi de birbirlerinden habersiz olarak hippilerin içinde tanışırlar. Tesâdüfen Türk olduklarını öğrendiklerinde önce kavga ederler; sonra aralarında bir yakınlaşma başlar. Leyla, Avrupa kültüründen yanadır. Milî duyguları çok kuvvetli olan Mehmet, bir tartışma anında Leyla?ya Viyana?nın ortasındaki heykeli gösterir ve ?Ne yaparsan yap, onlar için busun!? diye bağırır. Bir Avusturyalı?nın atının ayakları altındaki hilâl?
Leyla, o güne kadar bu heykelin ne mânâya geldiğine dikkat bile etmemiştir.
Neticede her iki genç, kendi yoluna gider. Leyla, Viyana?da kalır; Mehmet, Türkiye?ye döner.
Leyla, bir arkadaşının intihara kalkışması sebebiyle Batılıların gerçek yüzünü biraz daha tanır. Bir Hristiyan ile evlenmek üzereyken kiliseyi terk eder. Arabasına atlayarak kara yoluyla Türkiye?ye dönmeye karar verir. Bosna?da konaklar. Sabahın erken vaktinde çan seslerinden çıldırmak üzreyken ezan sesi duyar. Geçtiği ülkelerde Türklüğe, İslâm?a âit izleri gördükçe müthiş bir değişim yaşar. Kapıkule sınır kapısına geldiğinde, artık bambaşka bir Leyla vardır.
Anlattığım hikâye, yetmişli yıllara damgasını vuran, Yücel Çakmaklı?nın Memleketim filmi. Leyla, Türkiye?ye girerken fonda Bir Başkadır Benim Memleketim şarkısı çalmaktadır.
Benim için Viyana, çocukluğumda seyrettiğim bu filmdeki Viyana?ydı. Türkleri atlarının ayakları altında ezmek isteyenlerin ülkesi. Ne kadar güzel olursa olsun bu heykelin var olduğu şehirde heyecanlanmam imkânsız. Muhteşem mîmârîsi, tertemiz sokakları beni etkilemedi
Merkezi dolaştıktan sonra mezkûr heykelin altında toplandık. Kızıl elmamızın Viyana?da bitişini konuştuk. Sonra gençlere, bu filmi anlattım. Daha iyi kıyas yapmaları için şu soruyu sordum:
Bizim memleketimizde bir Avrupalıyı atımızın ayağı altında ezen bir heykel dikmeye kalksak neler olur? En başta içimizdeki Batıcılar ayaklanırlar.
Buradakiler bu heykelle gurur duyarken, bizde sürekli işgalcilerimizle empati kurulan filmler, diziler yapılıyor. Anzak, Yunan, İngilliz fark etmez. Çocuklarımız dostu düşmanı ayırt edemez hâle geliyorlar.
Çok şükür, çocuklarımızdan yana şüphemiz yok. Buralara Mehmet gibi geldiler. Yine de Avrupa kültürüne hayran olma tehlikesi her zaman var. Dönüşleri Leyla?nın dönüşü gibi olursa kimse dokunamaz. Mehmet gibilerin içinde bir yerlerde bastırılmış hayranlık tehlikesi vardır. Peşinen reddeden ile yaşayarak, görerek redddeden arasında fark olur. Bir misâl vereyim:
Bizim anlı şanlı ve dahî imam-hatipli, milli görüşçü köşe yazarlarından biri, Viyana?ya geldiğinde kalinka dinlemiş. Bunu anlattığı yazısında, ?Yolunuz Viyana?ya düşerse mutlaka kalinka dinleyerek gezin.? yazmıştı. İşte söylemek istediğim bu!
Müzüğin kalbinin attığı yerde Rus çingene müziği dinlemek? Sınıf atlamak zor zenaat vesselâm!
Meydanda dolaşırken keman çalan bir genç gördük. Henüz sınıf atlayamadığım için kalinka çalmasını isteyemedim. Mozart?ın Türk Marşı?nı çalmasını ricâ ettim. Önce itiraz etti. Parasıyla değil mi, ısrâr ettim. 1 Euroya kulaklarımız bayram etti.
Avusturya Türk-İslâm Birliği?nine âit Kocatepe Câmii?nde konuştuğum bir Konyalı, ?Buralar çok güzel ama memleket bir başka?? dedi. Irkçılıktan rahatsız olduklarını söyledi.
Ne yaparsak yapalım, onlara ne kadar benzersek benzeyelim, işte Avrupa bu!