Müftülere nikah kıyma hakkının verilmesi irtica paranoyasına döndü. Eski hastalıklar yeniden depreşti. Yaklaşık bir asırdır bizi bu ve benzeri paranoyalar yönetiyor.
'Başörtüsü serbest olur, şeriat geliyor!' diye bağırırlar.
Din dersi ezelden beri karşı oldukları şeydir. Din denince çığlığı basar, hayatlarının tehdit altında olduğunu söylerler.
Vatandaş ibadetini rahat yapsın diye yapılan düzenlemeler onları rahatsız eder. İbadet görmeye tahammül edemedikleri bir şeydir.
Hayatları boyunca rahat para kazanmışlardır, sistemin onlara tanıdığı ayrıcalığı kullanıp zengin olmuşlardır. Başka birileri de çıkınca feryadı koparırlar, 'vatan elden gidiyor' diye yeri göğü inletirler. Elden giden vatan değil, menfaatleridir. Vatan onların çıkarlarına hizmet ediyorsa vatandır, yoksa bir toprak parçasından farkı yoktur.
Aslında ne şeriat gelmiş ne vatan elden gitmiştir. Yapılan sadece demokrasinin gereği olan talepleri yerine getirmektir.
Türkiye?de siyaseti rayından çıkaran bu paranoyadır. Darbelerin, krizlerin arkasında bu gerçek dışı vehim vardır.
Bugüne kadar toplumun beklentilerini esas alan bir sürü düzenleme yapıldı. Her seferinde koro halinde aynı şeyleri söylediler. Bekledikleri şeriat bir türlü gelmedi.
Bu aslında demokrasi hazımsızlığını bir takım korkuları öne çıkararak gizleme girişimidir. İşte Laiklik bu tipler için gereklidir, dini ona tahammül edemeyenlerden korumak için.
'Rejim değişiyor' korkusu aslında sisteme hakim olanların 'ayrıcalıklarını kaybetme' korkusudur. Yıllar boyunca ülkenin kaynaklarını israf ettiler. Kendilerine tanınan imkanları millet için kullanmak yerine saltanatları için kullandılar. Halkın refahını hedef alan yatırımlar yapmadılar. Spekülatif yatırımlarla günlerini gün ettiler.
Türkiye?nin işe, istihdama ihtiyacı var. Bunun için uzun soluklu yatırım stratejilerinin oluşturulması gerekiyor. Bu çevrelerin hiçbir zaman böyle bir dertleri olmadı. Parayla oynayarak kazançlarına kazanç kattılar. Onlar zenginleşti ama millet zenginleşmedi.
Siyasetin artık değerler üzerinden yapılmaması gerekiyor. Değerler üzerinden siyaset, toplumu germekten, kamplaştırmaktan başka işe yaramıyor. Korku siyasetinin devri çoktan kapandı. İran tipi ideolojik devletlere evrilmek de artık çok zor. İran, rejim değiştirirken kapalı bir ülkeydi. İletişim devrimi yapılmamıştı. Küreselleşme henüz dünyayı kavrayacak noktaya gelmemişti. İnsanlar kendi ülkelerini dünya ile mukayese etme imkanından mahrumdu. Bugün öyle mi? Küreselleşme kapalı, despot, baskıcı sistemleri neredeyse imkansız hale getirdi. Dünyayı bir tuşla küçük bir ekrandan seyretmek mümkün. İnsanlar daha fazla huzur ve daha çok zenginlik istiyor. Ekranlara bakıp manevi durumlarını değil, maddi hayatlarını mukayese ediyorlar. Dolayısıyla her fırsatta pompalanan bu korkuların gerçek dünyada bir karşılığı yok. AK Parti iktidara geldiğinden beri yüz defa şeriatı getirdiler, defa ülkeyi yıktılar ama dediklerinin hiç biri çıkmadı. Çünkü gerçekle vehimlerini karıştırmışlardı.
Hepimizin amacı daha yaşanabilir, daha özgür bir Türkiye olmalıdır. Böyle bir Türkiye, korkuların vehimlerin üzerine kurulamaz. Korkular özgürlüklerin düşmanıdır. Birbirimize daha çok güvenmek, ön yargılarımızdan daha çok uzaklaşmak zorundayız. Aksi takdirde, hep beraber korkularımızın kurbanı olmaktan kurtulamayız.