Türk Milli Futbol Takımı dünkü maçta Ukrayna?ya 2-0 yenildi. Doç. Dr . Erol Yılmaz bugünkü köşesinde maçın analizini yaptı. İşte Yılmaz'ın dikkat çeken yazısı...
Türk Milli Futbol Takımı son yıllarda izlediğim en kötü futbolu sergilediği maçta Ukrayna?ya 2-0 yenildi. Üstelik grupta herhangi bir iddiası olmayan Finlandiya?nın iddialı İzlanda?yı 1-0 yenerek, Türkiye - Ukrayna ikilisine altın tabakta sunduğu o nefis zıplama fırsatının ardından. Bu ikramı kabul edenin çok şey kazanacağı maç, bu noktada son derece anlamlıydı. Kazanan, rakibini geride bırakacağı gibi, en üste de çıkabilecekti.
Nitekim Ukrayna bunu başardı. İki gol, üçten çok puan? Hırvatistan?ın bir maçı eksik olsa da, en üst sıra... Yükselen moral, geride bırakılan önemli bir rakip... Daha ne olsun?
Peki ya Türkiye? Mucize kavramının tam karşılığı bize denk gelmezse, turnuvaya veda ettik diyebiliriz. İşimizi mucizelere bırakır, son dakika gollerinden hareketle ?biz zoru severiz? diye kendi kendimizi motive ederiz ya? Şimdi yeni bir mucize bekleme aşamasındayız. Tabii bunun için bile son üç maçı kazanmamız gerekiyor.
Milli Takım?ın yeni hocası Lucescu da, ?bu maçı kaybedersek işimiz biter? demedi mi? İşte o oldu. Herhalde şimdi, ?kem, küm? ederek, ipe un serecek değil. Kim bilir, belki Beşiktaş ve Galatasaray dönemleri boyunca bu işleri de öğrenmiştir. Dünya taktik, teknik, bilgi, yetiştirme, güçlendirme vs. başlıklarla oyuncu ve takım hazırlarken, biz mucize adlı kurtarıcıyla işbirliği yapıyoruz ya, galibiyetler ve başarılar için o bakımdan.
?..
Sonuç anlamında değilse bile kaptırılan üç puanın anlamı ve oynanan futbol bağlamında ?milli hezimet? olarak adlandırmayı uygun bulduğum maçın teknik boyutuyla ilgili olarak pek çok kalem yazacaktır.
Hem bu yazı enflasyonundan dolayı, hem de -bilenler bilir- futbolsuz maçlarla ilgili teknik yazı yazmama tercihimden dolayı takım odağında bazı görüşlerimi arz edeceğim kıymetli okura.
?..
Lucescu, olağanüstü bir dönemde geldi takımın başına. Efsane olduğu söylense de, benim nazarımda pek de kıymetli olmayan eski hoca, kavgalı gürültülü işlere karıştığı için gönderilmiş; Milli Takım da içinde yer aldığı turnuva kapsamında ateşli günler yaşıyordu. Kısacası olağanüstü şartlar altında, kariyeri bağlamında büyük bir cesaret göstererek giymişti hocalık gömleğini.
Bu çerçevede, turnuva kapsamında hiçbir şey başaramasa bile, bence ağır eleştirileri hak etmiyor. Yani kalan üç maçta da sıfır çekip, eli böğründe dönse de.
Ne var ki, onun büyük kariyerine hiç yakışmayacak birkaç yanlış yaptı daha başlar başlamaz. Öyle yanlışlar ki, Milli Takım?ın geleceği açısından dünkü maçtan, hatta bu turnuvanın kaybından daha önemli?
Ne mi onlar? Birkaçına bakalım?
Lucescu ayarında bir hocanın/ liderin temel özelliklerinden biri ?kararlılık? olmalı. Ve elbette kararlı bir şekilde arkasında durup savunacağı bir kararı alırken de, ?bilgi, tecrübe ve istişare odaklı? davranmalı.
Peki, Hoca öyle mi davrandı? En azından ve bilebildiğimiz kadarıyla Oğuzhan?ı milli kadroya önce davet etmezken ve hemen sonrasında çağırırken. Hayır ve asla?
Neye göre davet etmediği noktasında, ?son üç maçını izlediğini ve fakat beğenmediğini? söyledi. Teknik olarak ne kadar doğru bir yorum bu tartışılır. Fakat tartışılmaz bir yanlış olan, kadro açıklandıktan sonra listede yer almadığını gören Oğuzhan?ın ?efendice? açıklama yapmasının ardından kadroya dâhil edilmesi.
Hoca, bu konuda da, ?sadece aptallar karar değiştirmez? şeklinde bilgece bir söz etti. Etti etmesine de, adama demezler mi, ?yahu Hoca, senin ilk sözünün ardından bu adam hiç maç yapmadı ki, neye göre değiştirdin kararını? Yoksa sen, bizi mi aptal yerine koyuyorsun?? Denildi de, deniliyor da? Doğal olarak, Oğuzhan?ın tepkisi sonrasında birilerinin devreye girmiş olabileceği akla geliyor. Böyle bir araya giriş olduysa da, olmayıp Hoca kendiliğinden kararını değiştirdiyse de fiyasko. Tek kelimeyle fiyasko? ?Dakika bir, hata bir? Lucescu adına?
Elbette, şunca yılın sağlıklı Fenerbahçelisi olarak şunu önemle ilave etmeliyim. Türk futbolunun takım kalitesi ve oyuncu kalitesi bağlamında hiç de iyi olmadığı şu dönemde, kumaşının kalitesi her zaman son derece iyi olan Oğuzhan bu takımın olmazsa olmazlarındandır. Bunu ?fanatik olmayan? Fenerbahçeli de teslim eder, Galatasaraylı da, diğer takımların taraftarları da? Başka bir söyleyişle, Oğuzhan sakat değilse, o kadroda yer alır. Performans ve kondisyon olarak daha iyi birisi yoksa da, yeri daima ilk onbirdir. Böyle olduğu içindir ki, Lucescu?nun Ukrayna maçındaki ilk oyuncu değişikliğinde tercihi Oğuzhan yönünde oldu.
Bunun lamı cimi yok. Futbol camiasının itirazı, Oğuzhan?ın kadroya dâhil ediliş biçimi/ süreci.
Hoca?nın ikinci büyük yanlış tercihi, Selçuk İnan?ın kadroya alınıp, maça dâhil edilmemiş olması. Şu anda kendi takımındaki oyunu ne olursa olsun, Selçuk İnan mevkii itibariyle marka bir oyuncudur.
Oğuzhan ve Selçuk İnan bağlamında olmak üzere, eskilere atıfla bir vurguda bulunalım. İzlemiş olanların iyi bileceği üzere, Türk futbolunda Hami Mandıralı isimli, efsane sınıfından bir ?füzeci? vardı. Ve onunla ilgili olarak, ?Hami onsekize girmişse, ilk onbirde yer almalı ve sakatlanmadığı sürece de oyunda kalmalı? denilirdi. Neden böyle denilirdi? Yakışıklı olduğu için, karakaşı kara gözü için mi? Elbette hayır? Bir füzesiyle sonucu değiştirirdi de onun için. İşte tam da bu anlamda, Oğuzhan ve Selçuk mutlaka ilk onbirde sahada olmalıydı ve olmalıdır da...
Onlar oynamayıp da, kendi takımında bile oyunu sorgulanan Ozan Tufan?ın çok uzun süre sahada kalması bir diğer yanlış tercih.
Şener ve İsmail Köybaşı tercihleri de ?yanlışlar listesi?nin en önemli maddelerinden.
Bizzat oyuncunun adamlığına ve oyunculuğuna haksızlık sayılacak şekilde Mehmet Topal?ın stoper oynatılmasındaki anlamsız ısrar bir başka isabetsiz tercih. Fenerbahçe?nin yaptığı yanlışa eşlik eden bir Lucescu portresi söz konusuydu dün akşam.
?Lucescu? isminin marka değerine uymayan tercih yanlışları bağlamında bir de Arda Turan olayı var ki, öyle birkaç satırla geçiştirilecek gibi değil.
Bu son birkaç madde, başlı başına hazırlanmış yazıları hak ediyor?
Nasip diyelim?
?..
(Bilvesile, mübarek Kurban Bayramınızı tebrik eder, millet ve ümmetçe, birlik ve beraberlik içinde, kan ve gözyaşlarının dindiği nice bayramlara erişmemizi dilerim.)