Mondros sonrası Osmanlı Devleti?nin işgal edilmesinde başrolde İngilizler vardı. 16 Mart 1920?de İstanbul?u işgal ettiklerinde Şehzâdebaşı Karakolu?nu basarak uykudaki askerleri şehid ettiler. İzmir?e çıkmaları için Yunanlıları kışkırtan da İngilizlerdi.
Cumhuriyet kurulduktan 13 yıl sonra, ilk defa bir İngiliz kralı Türkiye?yi ziyâret etti. Bu ziyâret, ittihatçı gelenekten gelen basın tarafından akla ziyân bir sevinçle karşılandı. Bu akla ziyan sevinç, daha evvel 1908 yılında da görülmüştü. Ama ittihatçı basın bile o zaman utanıp bahsetmemişti.
İNGİLİZ ELÇİSİNİN ARABASINI ÇEKEN HÜRRİYETÇİLER
Meşrûtiyet, 1908?de ikinci kez i?lân edildiğinde hürriyet taraftarı ittihatçılar, Mehmet Âkif?in deyimiyle tımarhâne kaçıkları gibi sevinç gösterileri yaptılar. Bu gösterilerin en akla ziyân olanı, İngiltere Büyükelçisi?nin Londra?dan İstanbul?a gelişi sırasında gerçekleşti. Kurtuluşu, hür ve medenî İngiltere?nin yanında olmak zanneden hürriyetçiler, İngiliz elçisi Sir Gerard Lowther?ı, Sirkeci Garı?nda, beş bin kişilik bir kalabalık karşıladı. Gazeteci ve aydınların başını çektiği kalabalık o kadar heyecana kapıldı ki tören sonunda heyecanlı gençlerden bir kısmı, elçinin bindiği arabanın koşumlarını çözerek atların yerine kendileri geçtiler. Gazetecileri bile şaşırtan bu hâdiseye, basında yer verilmedi. Servet-i Fünûn?un sâhibi Ali ihsan Tokgöz ve Midhat Paşa?nın oğlu Ali Haydar Bey, yıllar sonra hâtıralarında bahsettiler.
8. EDWAR?D?IN GELİŞİ
Sirkeci Garı?nda hürriyet aşkıyla İngiliz sefirinin arabasının çekilmesinden 28 yıl sonra yine akla ziyan bir sevinç daha yaşandı. Bu sefer hürriyetçi gençlerin yerinde Cumhuriyet gazetesi vardı.
1936 yılı eylül başında İngiliz Kralı 8. Edward, Nihlin adlı yatıyla geziye çıktı. Programda olmadığı hâlde, Türkiye?ye uğramaya karar verdi. Haber, 3 Eylül târihli Cumhuriyet Gazetesi?nde ?İngiltere Kralı bu sabah sularımızda? şeklinde verildi. Gazetenin başyazarı Yunus Nâdi ise ?Kendilerine şimdiden Türk sularına hoş gelmiş ve safâlar getirmiş olduklarını beyân etmekle mübâhiyiz.? diye karşıladığı bu çapsız ve çapkın kralı şöyle anlattı:
?Sa Majeste şahsen çok sevimli ve çok sevilmiş bir zattır. Yalnız hükümdâr hânedânına pek kuvvetli kalbi bağlarla sarılı olan İngiliz milleti tarafından değil, hemen hemen bütün dünya insanlarınca da. Sa Majeste Kral pek genç yaşlarından beri İngiltere?de pek ziyâde hürmet gören kendi hükümdâr hânedânlığını âdeta halk çocukluğu ile mecz ve te?lif etmiş bir şahsiyettir. Onun bu çok latif meziyeti bütün dünyanın takdir ve sempatisini de kendi üzerine çekip toplamaktan hâli kalmamıştır. Bu yıl babası Beşinci Corc?un vefâtı üzerine tac ve taht kendisine teveccüh ettiği zaman bütün dünya insanları arasında sanki bizden biri hükümdâr oluyormuş gibi bir his hâsıl oldu.?
Yunus Nâdi, 3. sayfada devam eden yazısında, garib bir Çanakkale anlatımına yer verdi. İngiltere?nin ülkemizi işgâle gelişinden bahsetmeksizin âdeta, Çanakkale?yi müdâfaa etmemizin müdâfaasını yaptı:
?İngiltere bundan çok zaman önce, Çanakkale?ye dâir yazılmış bir eserin ihdâsı vesilesile kâh Türk milletinin kahraman şefine karşı takdirlerini ve hürmetlerini izhâr etmişti. O kitabın ilk sayfasına el yazısı ile kaydolunan ithafta denilmiş olduğu gibi Türk milleti Çanakkale?de ancak kendi varlığını müdâfaa etmiş ve bu maksatla orada kahramanca dövüşerek yalnız muvaffakiyetle değil asâletle de temyüz (temeyyüz olmalı) eylemiştir. Umûmî harbde sebebler ve mesuliyetler aramak abestir. Bu, târihin cereyânında husûle gelen âdeta tabii bir fırtına idi. Biz bu fırtınada kendimize düşen vazifeleri merdlikle ifâ ettik. Öldürdüğümüz kadar ve belki de daha çok kendimiz öldük. Bizim hesâbımızda bu ulvî fedâkârlıkların hepsi millî varlığın korunmasından hattâ kurtarılmasından ibâret kutsî ve çok aziz bir gâye uğrunda ihtiyar olundu. Diğerleri de hep milletlerine âid birer düşünce ile dövüştüler ve düştüler.?
KRAL İYİ, PÂDİŞÂH KÖTÜ
Gazetenin 4 Eylül baskısında başyazar Yunus Nâdi, Kral Edward?a, göreceği misâfirperverliğin bütün ülkeye şâmil olduğuna dâir te?minat verdi. Evet, bir gazeteci, Türk milleti adına te?minat verdi.
6. sayfada ise ?Târihte Türkler ve İngilizler? başlıklı, M. Turhan Tan imzâlı yazının başlığı şöyleydi:
?Çok zamanı dostlukla geçen 350 yıllık siyâsî münâsebat? tır.
Kraliçe I. Elizabethh?i büyük hükümdâr diye niteleyen yazar, Abdülhamid Han?ın saltanatından, ?murdar idâre? diye bahsetti. ?İngilizlerin bütün sempatileri yukarıda da işâret edildiği üzere Türk milletine müteveccih bulunuyordu. Osmanlı Sarayına ve Osmanlı idâresine muhabbetleri yoktu. Hattâ o idâreyi her fırsatta tenkit ediyorlardı.? diyerek İngiltere?nin Türk Milletini çok sevdiği algısı oluşturdu. Mithat Paşa?nın İngiltere kralından para almasını, bir kahramanlık gibi anlattı.
1837?de tahta çıkan Viktorya?nın altmış küsür yıllık saltanatında Türklerle İngilizlerin, âdeta canciğer olduğunu ifâde eden yazar, Çanakkale harbini ise şöyle bahsetti:
?İşte 350 yıl bu biçimde devam eden Türk-İngiliz münâsebetinin iki millet içinde acıklı safhası, büyük harbdeki çarpışmadır. Her iki milleti doğrudan doğruya düşman vaziyetine sokacak mahiyette olmayan sebebler, birgün onları muhtelif cephelerde karşı karşıya getirdi.?
Oysa yazarın övdüğü Viktorya döneminde İngiltere, Hindistan Türk Devleti?ni yıkıp akla hayâle gelmeyen vahşet yapmıştı.
Cumhuriyet gazetesinin 7. sayfası, tamamen Kral Edward?ın muhteşem hayatına ayrıldı. Evli bir kadınla olan münâsebetinden bahsedilmedi. Muhteşem Kral, üç ay sonra bu kadın için tahtı terk edecek; hattâ 2. Dünya Savaşı?nda ülkesini utandıracak işlere bulaşacaktı.
KRALPEREST GAZETE
Cumhuriyet Gazetesi, 5 Eylül günü şu başlıkla çıktı:
?Büyük misâfirimize dün kavuştuk.?
Kral Edward?ın halk tarafından nasıl bir coşku ile karşılandığını anlatan Kandemir isimli muhâbir, tam bir sömürge gazetecisi gibiydi. Toplanan halkın konuşmalarına yer verdiği yazısının bir bölümü şöyle:
?Gözlerinin içi gülen İngiliz ilâve ediyor:
-Bu kadar senedir aranızda yaşıyorum. Cidden Türklerin bu kadar misâfir sever olduklarını bilmezdim.
Kalabalıktan bir ses geliyor:
-Ancak her misâfir değil mister. Bilirsin ya kalpten kalbe yol vardır.
İngilizler coşuyorlar. ?Bravo? diye alkışlıyorlar.?
Yunus Nâdi ise 5 Eylül târihli başyazısını şöyle bitirdi:
?Sayın misâfirimiz Sa majeste VIII. Edvard?a ve onları şahsında büyük İngiliz milletine en samimi hürmet hislerimizi bir daha sunarken bu vazifenin ifâsında bütün Türk milletinin hislerine tercüman olmakta bulunduğumuzu tereddütsüz olarak beyan ederiz. (Saysa 3)
?MAJESTE PİYER?
İngiliz Kralı?na tapınırken Osmanlı hânedanından nefretle bahseden gazetenin 6 Eylül baskısında, ?Majestenin ikinci günleri? haberinin hemen altındaki bir fotoğraf vardı. Üstünde, ?Majeste Piyer?in yıldönümü? yazan fotoğrafın altında ise şunlar yazıyordu.
?Bugün dost ve müttefik Yugoslavya?nın muhterem kralı majeste İkinci Piyer?in doğum günüdür. Kral bu sene 13 yaşına girmektedir. Yugoslavya?nın büyük bânisi müteveffa kral Aleksandr?a karşı milletin duyduğu bütün bağlılık ve sevgi hisleri bugün genç Kral İkinci Piyer?e çevrilmiş bulunuyor.?
Cumhuriyet gazeteciliği buydu işte. Servet-i Fünûn gazetecilerinden devraldığı Osmanlı hânedânı nefretini sürdürürken Avrupa hânedan üyelerinden, çocuk ve genç fark etmeden ?majeste? diye bahsediyordu.