Lübnan'da Filistinli mültecilerin yaşadığı Sabra ve Şatilla kamplarında 35 yıl önce gerçekleşen katliamın izleri kampta yaşayan Filistinlilerin belleklerinde hala canlılığını koruyor.
Başkent Beyrut'un batısındaki Sabra ve Şatilla kamplarının dar sokakları, 1982 yılının eylül ayında büyük bir katliama tanıklık etti. Kampa baskın düzenleyen Ariel Şaron komutasındaki İsrail ordusu gözetimindeki Lübnanlı aşırı sağcı Hristiyan Falanjist milisler, aralarında çok sayıda kadın ve çocuğun olduğu üç binden fazla Filistinliyi katletti.
'Korku filmlerinde bile görülmeyecek şekilde vahşice katlettiler'
Filistinli Emel Garmi (50), katliam sırasında, İsrail ordusuyla hareket eden aşırı sağcı Hristiyan Falanjistlerden kurtulmak için 16 eylül gecesi ailesiyle birlikte kamptan kaçmaya çalıştığını söyledi. Garmi, kampa gelen milisler arasında Lübnan ordusundan ayrılan Saad Haddad birliklerine eşlik eden Şii Emel Hareketi'ne bağlı milisler ve Lübnanlı Hristiyanların da bulunduğunu belirtti.
Garmi, 'Bize, beyaz bayrak sallayarak evlerimizden güvenli bir şekilde çıkabileceğimizi söylediler. Ancak bu bir tuzaktı. Birçok insan bu sözlere güvenerek evlerinden çıkıp teslim olduktan sonra korku filmlerinde bile görülmeyecek şekilde vahşice katledildi.' dedi.
'Siyonistlerden önce Arapların yaptıklarını unutmayacağım'
Şii Emel Hareketi'ni katliama destek olmakla suçlayan Kasım, 'Milisler kampa girip mescitte bize saldırmadan önce uyuşturucu hap alıyorlardı. Tarihte görülmemiş şekilde vahşice katlettiler kardeşlerimizi.' diye konuştu.
Kasım, o süreçte Şii milislerin komutanlığını yürüten Nebih Berri'yi de (Şii Emel Hareketi lideri ve meclis başkanı) katliamın sorumluları arasında göstererek, 'Siyonistlerden önce Arapların yaptıklarını unutmayacağım. O süreçte Şii ve Sünniler arasında da çatışmalar yaşandığından dolayı Berri, siyonistlerin kampa girişini kolaylaştırarak aşırı sağcı Hristiyan partilere de sinyal verdi.' dedi.
'Hatırladığım son şey sokakların cesetlerle dolu olduğu idi'
Katliam nedeniyle aldığı yara izlerini gösteren 56 yaşındaki Said İbrahim, gözleri dolarak o günlerde yaşadıklarını şöyle ifade etti:
'16 Eylül günü akşam saatlerinde evin önünde oturuyordum. Saçlarından tuttuğu bir kadını sürükleyerek sokağa giren bir kişi gördüm. Kadını kurtarmak için yaklaştığım o kişi, İsrail'in kampa saldırı başlattığını ve hepimizi öldüreceklerini söyledi. Arkadaşlarım ve ben ne olduğunu anlamak için çığlıkların geldiği tarafa doğru koştuk. Kampa saldıranların, yakaladıkları kişileri bıçak ve baltalar ile öldürdüklerine şahit olduk. Hamile bir kadının karnının bıçakla yarıldığını ve bebeğin yere düştüğü anı hiç unutamıyorum. Bu ilk saldırıdan sonra kampa akşam saatlerinde ağır bir bombardıman başladı. Sabah olduğunda kampa saldıranlara karşı bireysel olarak kendimizi savunmaya çalıştık. Teslim olmamızı istediler ve teslim olanları da öldürdüler. Biz kaçmayı başardık. Hatırladığım son şey sokakların cesetlerle dolu olduğu idi. Katliamdan sonra da çok kötü günler yaşadık. Çeşmelerimizden bir süre kanlı su aktı.'