Kemençe sanatçısı Emine Bostancı, Osmanlı sarayından çıkan ve Tanburi Cemil Bey'in öğrencisi Fahire Fersan'ın da kullandığı İstanbul kemençesinin peşinden 4 yıl koşarak Kanada'da satın almayı başardı.
Kemençe sanatçısı Emine Bostancı, Osmanlı sarayından çıkan ve Tanburi Cemil Bey'in öğrencisi Fahire Fersan'ın da kullandığı İstanbul kemençesini, Kanada'da bulunan bugünkü sahibi Faruk Fettah'tan sıkı pazarlık sonucu satın aldığını vurgulayarak, 'Bizim gitmemiz çok zor, taşımasını bilen biri olması lazım. Tarihi eser, üzerinde fildişi var el koyabilirler ama iki gün içinde geldi kemençeler. Onları hem asli vatanına döndürmüş olmaktan hem böyle zarif bir hatıraya sahip olabilmekten çok büyük bir mutluluk duydum.' ifadelerini kullandı.
Sultan Abdülaziz'in, cariyesi için Ermeni saz ustası Baron'a yaptırdığı İstanbul kemençesinin peşinden 4 yıl koşan ve Haziran'da kemençeyi satın alan Bostancı, kemençenin Osmanlı sarayından Kanada'ya uzanan yolculuğunu AA muhabirine anlattı.
Müziğe çok erken yaşlarda bağlama çalarak başladığını aktaran Bostancı, daha sonra bir süre gitarla ilgilendiğini söyledi.
Bostancı, 16 yaşında kemençe çalmaya başladığını, sonrasında da Yıldız Teknik Üniversitesi Sanat ve Tasarım Fakültesi'nde kemençe üzerine eğitim aldığını aktardı.
Şu an Hollanda'da, Rotterdam Konservatuarı Dünya Müziği Bölümü'nde yüksek lisans yapan genç müzisyen, yurtdışında Türk müziğini ve kemençeyi temsil etmek istediğini dile getirdi.
Bostancı, Türkiye'de 'Kastamonu', 'Karadeniz' ve 'İstanbul' olmak üzere 3 çeşit kemençe olduğuna değinerek, Karadeniz kemençesiyle çok fazla karıştırılmasından dolayı söz konusu kemençenin, son zamanlarda daha çok İstanbul kemençesi olarak anıldığını ifade etti.
'Rüyalarımda o kemençeyi görüyordum'
Kemençeye ilk başladığında Tanburi Cemil Bey'i dinlemesinin tavsiye edildiğine işaret eden Bostancı, şunları kaydetti:
'Cemil Bey üzerinden aslında bizim bütün musiki kültürü şekilleniyor. 'O nasıl bir kemençe çalıyordu acaba?' diye düşünürken, biraz araştırma yaptım ve Baron isminde bir ustanın enstrümanlarını çaldığı bilgisine ulaştım. O zamandan itibaren, 'Keşke Cemil Bey'in çaldığı gibi bir kemençem olsa' diye dua ederdim. Bundan 4 sene önce kemençe yapan bir abimize 'Kanada'da iki tane Baron kemençe var ve bunlar satılmak isteniyor' diye bir haber geldi. Biz tabii çok heyecanlandık. Özellikle ben çok heyecanlandım. Çünkü Baron kemençe benim hayalimdi.'
Bostancı, gövdesi fildişinden yapılan kemençelerin sahibine fiyat teklifi gönderdiklerini söyleyerek, 'Şu an bende olan kemençe, aslında Abdülaziz Han'ın cariyesi için yaptırdığı bir kemençeymiş. Yani saraydan çıkma bir kemençe. Daha sonra Cemil Bey'in öğrencisi, çok değerli bir kemençeci olan Fahire Fersan'a geçiyor ve ne hikmetse bazı maddi zorluklardan dolayı 1960'lı yıllarda Iraklı, petrol zengini birinin oğlu Faruk Fettah, gelip bu kemençeleri ve çok değerli Türk musikisi enstrümanlarını alıp Kanada'ya yerleşiyor.' ifadelerini kullandı.
Kemençe Kanada'dan pamuklara sarılarak getirildi
Sonrasında kemençeyi almak için birikim yapmaya başladığının altını çizen sanatçı, şöyle devam etti:
'Bütün meblağı toplayana kadar hiç kimseye bahsetmedim. Kemençe orada duruyor mu bilmiyordum ama ben bir şekilde biriktiriyordum. Biliyordum, o benim olacaktı. Nitekim bu Haziran ayında tamamladım ve kemençeleri sordurdum. Adamla tekrar iletişim kurduk ve adam bu sefer iki katı fiyat teklif etti. Biz tabii üzüldük. Daha sonra ben bu olayı Mehmet Güntekin'le paylaştım. Onun da tevafuk Kanada'da yaşayan, Türk müziğinden çok iyi anlayan İlhami Gökçen adında müzikolog bir arkadaşı varmış. Faruk Fettah'ı da tanıyormuş. Tamamen kısmet.'
Bostancı, yaklaşık iki ay pazarlık yapıp Fettah'ı ikna ettiklerini belirterek, 'Mehmet Bey'in bir öğrencisi Toronto'dan dönüyormuş, kendi odasındaki yastığı söküp onları pamuğa sararak getirdi. Normalde hiç olmayacak bir şey. Biz 'Aldık, peki nasıl gelecek' diye düşündük çünkü. Bizim gitmemiz çok zor, taşımasını bilen biri olması lazım. Tarihi eser, üzerinde fildişi var el koyabilirler ama iki gün içinde geldi kemençeler. Onları hem asli vatanına döndürmüş olmaktan hem böyle zarif bir hatıraya sahip olabilmekten çok büyük bir mutluluk duydum.' değerlendirmesinde bulundu.
Kemençeye, toplamda 4 yıl süren bir maceranın sonunda kavuşabildiğini aktaran Bostancı, diğer kemençenin ise Mehmet Güntekin'de olduğunu bildirdi.
'İstanbul kemençesi'
İlk yapılışı milattan sonra 6. yüzyıla dayanan İstanbul kemençesi, Bizans zamanında ortaya çıksa da bugünkü halini Osmanlı zamanında aldı.
Tanburi Cemil Bey'in ifadesiyle icrasındaki zorluktan dolayı 'demir leblebi' olan kemençe, 14. yüzyılda kemanın da çıkmasıyla birlikte geri planda kalmaya başladı.
Karaağaç, karadut, dikenli ardıç ve maun gibi birçok ağaç türünden yapılabilen enstrüman, 19. yüzyılda Osmanlı saray müziğine dahil olmasıyla 'kaba saz' sınıfından 'ince saz' sınıfına geçti.
Boyu 45-50 cm olan, insan sesine yakınlığıyla bilinen ve 'hüzünlü' olarak tanımlanan İstanbul kemençesi, klasik Türk musikisi sazlarının vazgeçilmezlerinden oldu.