Barzani'nin 'Birçok devletin bizimle yüz yüzeyken söylediği şeyler ile dışarı çıkınca söylediği şeyler farklıydı' sözlerinden, aslında uluslararası kamuoyunda resmedildiği kadar büyük bir dış baskının oluşturulmadığı ortaya
Son 15 gündür Kuzey Irak'ta referandumun yapılıp yapılmayacağı tartışılıyordu. Bölge ülkelerinden, büyük güçlerden, Iraklı Kürt siyasetçilerden ve Irak hükümetinden açıklamalar geldikçe, referandumun gerçekleşeceğine dair beklentiler, analizler ve yorumlar da bir o yana bir bu yana kayıyordu. Bir gün referandumun erteleneceği, diğer gün ise yapılacağı tahminleri arasında referandum tarihi geldi çattı. 25 Eylül'den bir gün önce Mesut Barzani'nin bir basın toplantısıyla yaptığı açıklamayla referandumun planladığı gibi gerçekleştirileceği duyuruldu.
Referandum neden ertelen(e)medi?
Öncelikle iki hususun hatırlanması gerekiyor: Birincisi, referandumun ilan edildiği 7 Haziran'dan Eylül ayının ilk günlerine kadar, ne Türkiye'de ne Ortadoğu'da referandum konusu gündemin asıl maddesini teşkil ediyordu. Suriye'de Deyrizor ve Astana, Irak'ta Telafer ve DEAŞ, İran'ın nükleer programı ve Katar krizi gibi konular gündemi domine etmişti. Türkiye'deki birçok yorumcu gibi, uluslararası gözlemci ve analizcilerin çoğu da referandumu, Mesut Barzani'nin kişisel siyasal kariyeri ve iç politikada tıkanmışlığı nedeniyle kullandığı bir kart olarak görüyorlardı. Bağımsızlığın söylem olduğu, böyle bir karar çıksa bile hemen kullanılamayacağı beklentisi tamamen hakimdi. Dolayısıyla, referandumun yaratabileceği yeni duruma ilişkin stratejik gelişmeler, çoğunlukla diğer konuların gölgesinde kaldı.
İkincisi ise referandumun ertelenmesini ya da iptal edilmesini isteyen tarafların sayısı hiç de az değildi. Bölge ülkeleri arasında Türkiye ve İran'ın başını çektiği ülkelerle ABD ve İngiltere'nin önderliğindeki Batı ülkeleri referandumun karşısında tavır takınmıştı. Rusya ve Çin ise cılız açıklamaların dışında, sürece çok fazla dahil olmamayı tercih etti. Referanduma karşı çıkanlar sadece Irak'ın dışındaki aktörlerle sınırlı değildi. Irak'ın içinde, merkezi hükümet ile Kuzey Irak'ta bazı siyasi partiler de sürece açıkça karşı çıkıyorlardı. Kuzey Irak'ta 'Şimdilik Hayır' adı altında bir platform kuruldu. Goran ve Komal açıkça referandumun karşısında olduğunu ilan etti. KYB liderliği hissettiği baskının şiddetine göre tutum belirledi ve bir yanda referandumu destekler görünürken diğer yanda Süleymaniye ve Kerkük'te referandumun yapılmasını zorlaştırmak için elinden geleni yaptı. Fakat en son gün Kuzey Irak'taki aktörlerin tamamı pozisyon değiştirdi ve referandumu destekleme kararı aldı.
Bu durumda akla gelen soru açık ve net. Madem bu kadar baskı vardı, neden Kuzey Irak'ta referandum ertelen(e)medi. Bu sorunun yanıtı gelecek döneme dair verilebilecek cevaplara da ışık tutacaktır. Bu soruya verilebilecek cevabı kabaca 5 madde altında toplamak mümkün:
1. Mesut Barzani'nin referandumu yapılacağını ilan ettiği basın toplantısındaki sözleri, kendisine yöneltildiğini varsaydığımız 'baskı'nın niteliğini ortaya koymaktadır. Barzani'nin basın toplantısında 'Birçok devletin bizimle yüz yüzeyken söylediği şeyler ile dışarı çıkınca söylediği şeyler farklıydı' dediği not edilmelidir. Hangi devletleri kastettiği bilinmese de, Barzani'nin sözlerinden, aslında uluslararası kamuoyunda resmedildiği kadar büyük bir dış baskının oluşturulmadığı ortaya çıkmaktadır. Muhtemelen bir çok devlet, referandumun gerçekleşmesi halindeki tavırları konusunda açık kapı bırakmıştır. Bu nedenle Barzani, referandumun gerçekleşmesi halinde gerçekten caydırıcı bir yaptırımla karşılaşacağını hissetmediği için, hatta tersine bu baskıya karşı karar veren lider olarak karizmasının artacağını da dikkate alarak referandumu ertelememiş olabilir.
2. Muhtemelen Barzani, bölge ülkeleri ve uluslararası güçlerin çıkarları arasında bir örtüşme olmadığını, bu nedenle her ne kadar söylemlerinde ortak noktalar görülse de mevcut devletlerin referandumun yapılması halinde ortak bir tavır sergilemeyeceğine inanmıştır. Yani, ABD bağımsızlığa karşı çıkar görünse de, Rusya'nın etkisinin artmasına izin vermemek için sonuçta kendilerine yaklaşacak ya da tam tersini Rusya yapacaktır. Keza Türkiye ve İran?la olan ilişkilerini de bu değerlendirme üzerine kurmuş olabilir. Kolektif bir yaptırım, cezalandırma ya da dışlanmanın ortaya çıkmayacağını, güç mücadelesi nedeniyle ortaya çıkabilecek boşluklar sayesinde nefes alabileceğini, geçiş sürecinde karşılaşacağı zorlukları atlatırsa zamanla baskının hafifleyeceğini öngörmüş olabilir.
3. Irak hükümetinin referandumu durduracak bir askeri gücü olduğuna inanmamaktadır. Referandumun yapılmasının hedeflendiği bazı kasabalarda Irak ordusunun engelleme kapasitesi bulunurken, Kerkük dahil pek çok yerde çatışmayı göze alamayacağını, çatışma çıksa bile bunun bölge ülkeleriyle koordine edilmedikçe sonuç getirmeyeceğini, İran'ın dahil olduğu bir çatışmanın ise kendisine doğrudan ABD desteği sağlayacağını öngörmüş olabilir. Bu nedenle, referandumun ertelenmemesinin en önemli nedenlerinden birisinin Irak hükümetinin askeri güç kullanmaya gücünün yetmeyeceği, yardım isteyeceği ülkelerin gelmesi halinde ise konunun BM'ye götürülerek farklı bir boyuta taşınabileceğini hesaplanmış olabilir.
4. İçerideki tartışma sürecinde diğer Kürt partilerinin güçlü bir karşı kampanya yürütemediğini görmüştür. Mesut Barzani'nin referandum konusundaki iç siyaseti KYB'nin hamleleri üzerine odaklanmıştır. Barzani iç politikadaki stratejisini, yıllardır mücadele ettiği için en iyi tanıdığı parti olan KYB'nin referandumu engellememesi üzerine kurmuştur. Her ne kadar son güne dek dokuz parti referanduma evet dese, ikisi karşı çıksa, KYB de belirsiz tavır sergilerse de, aslında süreci yönlendiren üç parti olduğu görülmektedir: KDP, KYB ve Goran. 'Evet' cephesinin 3 temel partisi KDP, Kürdistan Demokratik Sosyalist Partisi ve Kürdistan İslami Birliği olmuştur. KDP dışındakilerin etkisi zayıf olsa da, halkın belli kesimlerine hitap etmeleri açısından kritik işlevlere sahiplerdi. 'Hayır' cephesinin başını ise ana muhalefet partisi Goran çekti. Fakat Goran'ın da süreç içinde kendi içinde ayrılıklar yaşadığı, yeni örgütlediği üst liderliği tam mobilize edemediği, söylemlerinin yetersiz olduğunu görüldü. Üstelik, Goran'ın Süleymaniye dışındaki yerlerde ağırlığının zayıf olması ya da en fazla 'hayır' oyu kullanacak olması, KDP için büyük bir sorun teşkil etmeyecekti. Buna karşılık KYB'nin durumu çok farklıydı. KYB?nin tavrı sadece ?evet/hayır? dengesi açısından değil, referandumun yapılıp yapılmaması açısından da hayatiydi. KYB'nin Kerkük kolunun son güne kadar Kerkük'te referandumu yaptırmak istemediği görülüyordu. Kerkük'e son bir haftadır yaşanan peşmerge ya da diğer silahlı grupların hareketliliği, sadece Irak ordusunun gelmesine karşı değil, aynı zamanda referandumun yaptırılmak istenmemesi halinde fiili olarak sandıkların konulmasının engellenmesiyle ilişkiliydi. Bu süre zarfında KYB ciddi iç çelişkiler yaşadı. Partinin iki numarası olan Kosrat Resul 'evet kampanyasında' Barzani'nin yanından ayrılmadı. Eski Başbakan Berham Salih bu süreçte istifa ederek ayrı bir listeyle seçime gireceğini ilan etti. KYB politbüro üyesi ve Kerkük Valisi olan Necmettin Kerim Bağdat tarafından görevden alındı ve buna KYB'nin Kerkük kolu destek verdi. KYB'yi perde arkasından yöneten Hero Talabani'nin en yakın müttefiki olan Molla Bahtiyar 'uluslararası güçlerin önerdiği alternatif'in kabul edilmesinden yana olduğunu açıkladı. Celal Talabani'nin oğlu Pavel Talabani, sosyal medyadan KYB'nin referanduma karşı olduğu kararını açıkladı. Son olarak Süleymaniye'deki en kritik askeri birliklerin başındaki kişi olan Lahur Talabani de referandumun yapılmasına taraftar değildi. Yani KYB'nin bir kısmı siyaseten evet derken, bir kısmı ses çıkarmadı, bir kısmı ise açıkça karşısında yer aldı. Fakat KYB'nin diğerlerinden ayrılan özelliği önemli bir silahlı gücü elinde barındırmasıydı. Dolayısıyla KYB'nin 'evet' ya da 'hayır'ı diğer partilerinkine benzemiyordu. Bu nedenle Mesut Barzani KYB'ye odaklanmayı tercih etti. KYB'yi çözdüğü anda ise referandumu gerçekleştirmek için yeterli iç desteği elde etti.
5. Dışarıdan gelen göstermelik baskı arttıkça, KDP içeride milliyetçi duygulara odaklanarak güçlü bir propaganda yürüttü. Referanduma karşı çıkmakla ihaneti eş değer tuttu. Konuyu meclis, başkanlık gibi gündemlerin dışına çıkararak 'Kürtler ve ötekiler' olmak üzere formüle etti. Bu durum, normal şartlarda aralarında ayrılık bulunan pek çok siyasi grubu ve insanı da bir araya getirilerek KDP tarafından önemli bir siyasi koza dönüştürüldü. Son olarak Barzani, yüksek sesle söylenen ama güçlü yaptırımlarla desteklenmeyen ?referandumu erteleyin? talebine evet demesi halinde, siyaseten sonunun geleceğini gördü. Bu nedenle risk aldı.
Referandumun kısa vadeli sonuçları
Bu yazı kaleme alındığında oy verme süreci henüz başlamamıştı. Fakat çıkacak sonuç baştan beri belli. Bu nedenle, referandumdaki oranlar anlamını yitirmiştir. Şu andan itibaren, referandumun ortaya çıkarabileceği kısa ve uzun vadeli sonuçlar şu başlıklar altında toplanabilir:
İlk olarak, Mesut Barzani'nin iç politikada gücünü tamamen pekiştirdiği söylenebilir. KYB'nin isteksizliğine ve Goran'ın açık karşı çıkışına rağmen tüm partileri en son gün referanduma destek verir hale getirmek KDP açısından büyük bir iç politika zaferi olmuştur. Bu nedenle, Kuzey Irak'taki iç siyasal dinamikler açısından değerlendirildiğinde, 6 Kasım'da yapılması planlanan başkanlık ve parlamento seçiminin gerçekleşmesi beklenmelidir. Üstelik daha önce aday olmayacağını söyleyen Mesut Barzani'nin bu seçimde de aday olacağı görülecektir. Nitekim yukarıda bahsedilen basın toplantısında bu konudaki sorulara verdiği yanıtlar bunun en önemli göstergesidir. Özetle, 45 gün içinde, büyük bir olasılıkla tekrar seçim yapılması mümkündür.
İkincisi, bu referandumda sandıkların konulduğu bölgeler, diğer seçimlerde de sandıkların konulduğu yerler olacaktır. Bu sayede, aslında 'yeni bir devlet'in sınırları çizilmektedir. Her ne kadar Mesut Barzani referandumun hemen bağımsızlık anlamına gelmediğini, referandumdan sonra Bağdat ile pazarlığa oturacağını söyleyerek Irak'ın parçalanmasını hedeflemediğini göstermeye çalışsa da bu inandırıcı değildir. Referandumu ilan ettiği basın toplantısında 'Bundan sonra iki komşu olarak nasıl yaşayacağımızın müzakerelerini yapacağız' derken verdiği mesaj, bundan sonraki süreci, merkezi hükümet ve federal bölge olarak değil, iki ayrı devlet olarak gördüğünün en önemli işaretidir. Dolayısıyla, referandum en hafif deyimiyle bağımsızlık müzakerelerini sürdürmenin aracı olarak görülmektedir.
Üçüncü sonuç, bölge ülkeleri ve Irak merkezi hükümetinin tavırlarına yaklaşımlarına bağlı olarak ortaya çıkacaktır. Irak merkezi hükümeti, Erbil'den havaalanlarını ve sınır kapılarını teslim etmesini, bölge ülkelerinden de petrol ticaretini sadece Bağdat ile yapmasını istemiştir. Bağdat'ın bu çağrısına uyulması halinde, Erbil'e yapılacak olan ekonomik yardımlar, yakın gelecekte hangi aktörün hangi tarafta olduğunun belirlenmesinde temel parametre olacaktır. Bağdat'ın hangi politikayı belirleyeceğinde ana etkenin İran olacağı not edilmelidir. Bağdat, alacağı tedbirleri ekonomik ve siyasi araçlarla sınırlı tutarsa, kısa vadede siyaseten gergin, ancak krizden uzak bir güç mücadelesi yaşanabilecektir. Ancak Bağdat, özellikle tartışmalı bölgelerde egemenliğini askeri güç kullanarak yeniden tesis etme yoluna giderse, Irak bir anda kontrolden çıkan bir çatışma sürecinin içine sürüklenebilir. Bu tür bir çatışma süreci için iki yere çok dikkat edilmelidir: Kerkük ve Tuzhurmatu. Bu iki bölge, kısa vadede çatışma ihtimalinin en güçlü olduğu yerlerdir. Demografik özellikleri, petrol kaynakları ve stratejik konumları itibarıyla her iki yer de karmaşık bir çatışmayı tetikleyebilecek niteliklere sahiptir. Türkiye açısından önemli olan ise çatışma ihtimalinin en güçlü olduğu bu iki yerde Türkmen nüfusunun ağırlıklı olmasıdır. Özellikle Kerkük'teki Türkmenlerin endişeli bir bekleyiş içinde olduğu ve şehirdeki bir provokasyonun şimdiki tüm dengeleri değiştirebileceğinin altı çizilmelidir.
Dördüncü sonuç ise, uluslararası güçlerin tepkilerine bağlı olarak ortaya çıkacaktır. Gerçek ya da göstermelik tüm itirazlarına rağmen referandumu engelleyemeyen bölge ülkeleri ve bölge dışı güçlerin, referandumu ve sonuçlarını kabul etmemenin ötesinde ne yapacağı kısa vadedeki dengeleri etkileyecektir. Şurası unutulmamalıdır ki eğer Kuzey Irak'a yönelik ciddi bir ekonomik yaptırım uygulanır, Irak devleti çerçevesinde açılan diplomatik temsilcilikleri askıya alınır ve siyaseten izolasyona yoluna gidilirse, Kuzey Irak'taki iç siyasette dengeler değişmeye açıktır. Referanduma karşı çıkan cephe 'haklı olduğunu' kanıtlama fırsatı bularak siyasi manevralar yapabilir. Fakat söylemsel düzlemle sınırlı kalan karşı çıkışlar, Mesut Barzani'nin referandum yapılması konusundaki tutumunu haklı çıkararak bağımsızlık gündemini daha da öne çekmesini sağlayacaktır.
Referandumun uzun vadeli sonuçları
Irak'ın geleceği için iyimser hava çoktan dağıldı. Son 14 yılda ne zaman Irak'ta yaşanan yeni bir gelişmenin krize ve kaosa neden olacağı söylense, müthiş bir iyimserlikle, bu senaryolar felaket senaryosu olarak tanımlandı. Fakat her seferinde felaket senaryoları gerçeğe dönüştü. Örneğin, Irak'ın işgalinden sonra ABD'ye karşı çıkış olmaz denildi, 7 yıl süren bir iç savaş yaşandı. Mezhepçi politika yok, merkeziyetçilik Sünnileri de kapsar denildi, mezhepçilik ülkenin en önemli dinamiklerinden birisi haline geldi. Irak güvenlik güçleri güçleniyor, ülkenin güvenliği sağlanıyor denildi, DEAŞ bir darbeyle ülkeyi darmadağın etti. Federalizm Irak'ı parçalamaz denildi, şimdi ayrılık noktasına gidiliyor. Bu nedenle Irakla ilgili değerlendirmelerde gereksiz iyimserlik dönemi artık sona ermeli.
Son yıllarda Ortadoğu'daki siyasi gelişmelerin bize öğrettikleri, referandum hakkında da şu sonuçların ortaya çıkmasını beklememize neden oluyor:
Hiçbir aktör oldu bittiyi kabul etmiyor. Konjonktüre bağlı olarak siyasal veya stratejik kazanım elde etmek isteyen aktörler hamlelerini yapabilir. Fakat statükoyu korumak isteyenler mutlaka silaha sarılıyor. Bu nedenle, referandumun sonucunda Irak'ta yeni bir çatışma çıkma ihtimali çok yüksek. Bu çatışma hemen bir iki gün ya da bir iki hafta içinde yaşanmayabilir. Fakat kritik bölgelerde fitilin ateşlenmesi için yaşanan bir iki olay, o zamana kadar hazırlık yapan aktörlerin yoğun bir çatışma sürecine girmesine neden olacaktır. Yani, Irak'ta bir Çekoslovakya örneğinden ziyade, bir Yugoslavya örneğinin yaşanması ihtimali daha güçlüdür.
İkinci olarak, bölgede yoğun bir ittifaklaşma ve etki alanları paylaşımı devam ediyor. Hemen hemen tüm önemli devletler Yemen, Suriye ve Irak'taki çatışma ve sorunlarda mücadeleye girişmiş durumdalar. Bu ittifaklaşma Kuzey Irak'taki sürece de yansıyacak. Gerek bölge devletlerinin gerekse bölge dışı güçlerin diğer bölgelerdeki bloklaşmadan bağımsız bir tavır takınması beklenmemelidir.
Üçüncüsü, geçmişteki dinamiklerin tersine, Kuzey Suriye ve Kuzey Irak arasındaki bağlantı güçlenecektir. KDP ve PKK/YPG arasındaki ilişkinin sorunlu doğası hep bilinegelen bir gerçektir. Hatta birkaç ay önce iki tarafın birbiriyle çatıştığı hâlâ akıllardadır. Fakat, Kuzey Irak'taki referandumdan iki gün önce sandığa giden YPG ile IKBY arasındaki ilişkinin niteliği farklılaşabilir. Bu ilişki, halihazırda 'dışlanmışların ortaklığı' olarak başlamıştır. Fakat kısa süre içinde, 'dışlanmışların ortaklığı'ndan aynı blokun parçası olma durumuna dönüşürse, yani ABD'nin başını çektiği Batı ittifakının desteğini farklı çerçevelerde, ancak eş zamanlı ve benzer biçimlerde alırlarsa, Kuzey Irak'taki referandum, sınırları Irak'ı aşan, birden fazla 'bağımsızlık'/ayrılık serüveninin ortaya çıkmasına neden olabilir.
[Ahi Evran Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Bölümü öğretim üyesi olan Doç. Dr. Serhat Erkmen aynı zamanda 21. yy Türkiye Enstitüsü Ortadoğu ve Afrika masasının başkanıdır]