Otuzuna merdiven dayamış delikanlı, cezâevinden çıkıp özgürlüğüne doğru yürüdü. Ne kadar yürüdü bilmedi. Karşıdan gelen kadını fark etti. Kadın da onu görmüştü. Bu nasıl bir tesâdüftü böyle? Birbirlerine yaklaşınca durdular. Delikanlı eğilip çocuk arabasındaki çocuğa baktı. Gülümsedi. Sonra anneye baktı ve ?Böyle olsun istemezdim.? dedi. Kadın ?Ben de istemezdim.? diye cevap verdi. Bu kadar. Başka bir şey konuşmadan yollarına devam ettiler.
Bu hikâye, yetmişlerden kalma Yeşilçam filmi değil. Yetmişlerde başlayan bir hikâyenin, seksenlerdeki devamı. İzmir Şirinyer Askerî Cezâevi?nin kapısından çıkan delikanlı, şimdi Ak Manisa Milletvekili Selçuk Özdağ. Karşılaştığı kadın ise hapse girdiği sıradaki nişanlısı. Ne zaman çıkacağı belirsiz olduğundan ?Beni bekleme!? diyerek köprüleri attığı ama tahliye olmadan bir hafta evvel rüyâsına giren eski nişanlısı.
İçerideyken, ?Birgün çıkacağım ve kaldığım yerden devam edeceğim.? demişti hep. Evet çıkmıştı ama, kaldığı yerden devam etmesi mümkün değildi. O içerideyken her şey değişmişti. O içerideyken Türkiye değişmişti. O içerideyken içeridekiler de değişmişti.
Selçuk Özdağ?la yazı hayatına girince tanıştım. Rahmetli âbimle iyi tanışırlardı. Onlar, ortaokul yıllarımın kahramanlarıydılar. Hele de hapse girenler. Esâret hayâtı yaşayanları hep merak etmişimdir. Bilhassa esâret kelimesini kullanıyorum. Hukuk ve insanlıktan uzak hapishâne hayatı, esârettir. Selçuk Bey?in mütevâzi kişiliğinden cesâret alarak görüşme talebinde bulundum. Kabul etti. Makamına gittiğimde, kayıt cihazımı sordu. ?Yok.? dedim. ? Arada mekanik bir şey olmasın. Röportaj değil; sohbet olsun. Kalemim kaydeder.?
ANKARA?DAN MANİSA?YA UZANAN HAYAT
Soyağacı, Yavuz döneminde Anadolu?ya gelen Horasan Türklerine dayanan Selçuk Özdağ, Kırıkkale?nin Keskin ilçesine bağlı Konur köyünde doğar. Mütedeyyin ve milliyetçi bir âilede yetişip üstüne Gâzi Lisesi?nde okuyunca ülkücülük kaderidir artık. Bu kader can güvenliğini tehdit edince, Ankara?dan uzaklaşmak ister. Sokaklar ülkücü gençler için tekin değildir. Halbuki Ankara?dan uzaklaşırken, kan kusacağı çileli yıllara adım atmaktadır.
Spor Akademisi?nde okumak için Manisa?ya gider. Orda da uslu durmaz. Manisa Ülkü Ocakları yönetimine girer.
Gittiği yere rengini verme zaafı olan Özdağ, akademide düzenlenen Deniz Gezmiş?i anma toplantısındaki ?Devrimci Spor Akademisi? ifâdesine itiraz eder. ?Devrimci spor akademisi olmaz; spor akademisinin devrimci gençleri olur.? Çıkışıyla göze batar. Okuldan atılır. Buca Eğitim Fakültesi?ne devam eder. Anarşiyi yok etmek için anarşiye bulaşır. Seksen senesinin başında kısa bir süre hapse girip çıkar. Haziran?da tekrar girer. Bu arada ihtilâl olur ve yedi yıl içeride kalır.
BABA NASİHATİ
Selçuk Özdağ?ın âilesi, son derece metânetlidir. Annesi Hatice Hanım ve babası Halil Bey, her zaman oğullarına destek olurlar. Mektup ve harçlığı ihmâl etmezler. Hiçbir dâvâyı kaçırmazlar. Babası, ismi gibi halildir; dosttur. ?Üzülme! Buralarda peygamberler yattı.? der. En mühim nasihati ise şudur: ?Sakın arkadaşlarını ele verme!? Bir baba düşünün ki idamla yargılanan oğluna, ?Öl ama, arkadaşını satma!? diyor.
SUYA DÜŞEN DEĞİL, SUDA KALAN BOĞULUR
Bir insanın başına gelecek en büyük felâket, hayâllerini yitirmesidir. Çünkü yaşamak için sebebi kalmaz. ?İçeride olmayı, idamla yargılanmayı, işkence görmeyi târif eder misiniz?? dediğimde ilginç bir cevap verdi. ?Sanki, canlı canlı mezara girmişim. Üzerime sürekli toprak atıyorlar; ben de o toprakları ellerimle dışarı atıyorum. Onlar, ?Bitti bitti? diye bağırdıkça, ?Bitmedi dışarı çıkacağım ve kaldığım yerden devam edeceğim.? derdim. Hayâllerimden hiç vazgeçmedim.?
Hapishâneyi, kendisini inşâ etme sürecinde en derin izlerin sâhibi olan acımasız mîmâr olarak târif eden Özdağ, hapishâne yıllarını boş geçirmez. Arkadaşlarıyla birlikte zindanı, medreseye çevirirler. Kitap okur; dergi çıkarır; şiir yazar ve tefekkür ederler. Dışarıda kavga ettikleri solcuları da anlamaya başlarlar. İdam edilenlere ağıt yakarlar. Mazlûmun meşrebi olmaz denir. İçeride, solcu sağcı yoktur. Herkes mazlûmdur.
Haksızlığa tahammül edemeyen, kendisiyle alâkasız zulme isyân etmeyeceğine yüzlerce kez söz verip bozan Özdağ, Ulucanlar?da, Bülent Ecevit?e ismiyle hitab edilmesine ve dalga geçilmesine itiraz eder. Ecevit, bundan haberdar olunca tanışmak ister. Birlikte volta bile atarlar. Özdağ?ın devlet anlayışında aynı fikirde olmasa bile devlet adamına saygı göstermek vardır. Bu saygı, sırf tahfif olsun diye Cumhurbaşkanı?ndan ön adıyla bahsedenlerin anlayabileceği bir şey değil.
Özdağ, cezâevinde, Kuran, fıkıh, siyer, tefsir ve târih okur. İbâdetlerine sarılır. Güzel ve müjdeli rüyâlar görür. Beş cezâevinde yatar. İdamla yargılanırken yolu Bülent Arınç ile kesişir. Otuzlu yaşlarını süren Arınç, hayatlarının baharında hapse giren ülkücülerin avukatlığını yapar. Para talep etmediği gibi Manisa?ya gelen anne babalarını karşılayıp ihtiyaçlarıyla ilgilenir. Arınç da idamdan kurtardığı Özdağ da yıllar sonra aynı partide siyâset yapacaklarından habersizdirler.
Selçuk Özdağ?ın babası Halil Bey, 2015?de 85 yaşında vefat ettiğinde, Bülent Arınç, vefâlı bir dost olarak cenâzededir.
?OĞLUMU ÖZLEDİM?
Kimsesiz kuşlar benim için ağıt yakarlar anne
Ben karanlıklar içinde şafağımı beklerim anne
Sevdiğime özlem duymak hoş olsa da
Özlemimle yanıp tutuşan bir tek sensin anne
Issız bir gecede gökyüzüne bakarken anne
Yıldızlar kayboldu gönlümden birer birer anne
Benimse alnıma kader buseler koymuş
Sensizlik ölümmüş ölümmüş be anne (Selçuk Özdağ)
İçeride en çok anneler özlenir. Çünkü, en çok analar ağlar. Mahkûmlardan birinin annesi hastalanır. Sürekli, ?Benim bir şeyim yok. Oğlumu özledim. Onu görürsem iyileşirim.? der. Ölüm haberi geldiğinde Selçuk Özdağ, hücresine çekilip dakikalarca ağlar.
Bu hâdiseyi anlattıktan sonra şöyle dedi: ?Hâlâ, ne zaman bir mahkûmun annesi ölse böyle dediğini düşünürüm. Anne yüreğine hasret kalanlara içim yanar.?
Klasik sorudur ya ?Unutamadığınız bir şey var mı?? diye sordum. Ülkücü arkadaşları Halil Esendağ idam edildiği zaman allı yeşilli bir başörtü kalmış geride. Hanımına âitmiş. Buna kahrolmuş.
Özdağ, tahliye olunca arkadaşlarının anne babasını ziyâret etmeyi ihmâl etmez. 2012?de, Halil Esendağ?ın annesi Manisa Devlet Hastanesi?nde yoğun bakımdan çıktığında, başucundadır.
İLK DURAK, ŞEKERCİ DEDE
İdamdan dönen Selçuk Özdağ, en güzel yıllarını verdiği cezâevine,1987?de dayak yiyerek vedâ eder. Çıkarken, dergilerini, arkadaşlarıyla ve Allah dostlarıyla yazıştığı mektuplarını ister. Epeyce birikmiştir. İsteğini yerine getirip helâllik istemek şöyle dursun, bu tahliyeye canı sıkılan işkenceciler, çileden çıkar ve kapıya kadar, tekme tokat döverek mukâbele ederler.
Cezâevi çıkışlarının çok zor olduğunu duymuştum. Yolda düzgün yürüyemeyenler bile olurmuş. Lâmia Durak, eşi Yılma Durak Mamak?ta yatarken cezâevinin karşısında ev tutmuş. Dışarı çıkan ülkücü gençler, önce bu tekke misâli eve uğrarlar; çaylarını içip kahvaltı ederlermiş. Lâmia Hanım istermiş ki önce bir ev sıcaklığını yaşayıp rahat etsinler. Kendilerine gelsinler.
Cezâevinin karşısında olmasa da Manisa?nın mânevî büyüklerinden Şekerci Hüseyin Dede?nin evi de ülkücü gençler için böyle bir yer olmalı ki Selçuk Özdağ, kendisini karşılayan anne babasıyla hasret giderdikten sonra, doğru Şekerci Dede?ye gider. ?Gazan mübârek olsun!? diye karşılanır. ?Allah sana hayırlı bir hayat nasib etsin.? duâsını alır. ?Namazını kıl, abdestsiz dolaşma, mütevazi ol!? nasihati ile uğurlanır. Selçuk olarak girdiği kapıdan, Ahmet Selçuk olarak çıkar. Tevâfuğa bakın ki içerideyken gönlünden geçirdiği Ahmet ismi, Şekerci Dede?nin tahliye hediyesidir.
Bundan sonra, arkadaşlarının âilelerini ziyâret eder. Çok acılara şâhit olur. İçeridekilerin gördüğü işkenceler ayrı, dışarıda sâhipsiz kalanların acıları ayrıdır.
?Anlatamadığımız çok şey var. Solcular bu konuda çok cesur.? diyor Selçuk Bey. İşkencelerin ayrıntısına girmiyor; ben de ısrâr etmiyorum.
Özdağ, darbecileri de mahkûmiyeti de umursamayan Keçiören Kaymakamı Neşet Ersoy?un sâyesinde, Başbakanlık Yardımlaşma Fonu Keçiören Şubesi?nin başına geçer. Dâvâ arkadaşı İrfan Sönmez?in kız kardeşi Huriye Hanım ile evlenir. Huriye Hanım, tanışmadan evvel, müstakbel eşini rüyâsında görmüştür.
Selçuk Özdağ, yarım kalan iki fakülte tahsilini de tamamlar. Öğretmenlik ve öğretim üyeliği yapar. Bütün bunlar kolay olmaz. O da kolaya tâlip değildir zâten. Hakkını aramaktan vazgeçmez. Acılarına sığınmaz; acı edebiyatı yapmaz. Danıştay saldırısını protesto yürüyüşüne katılmadı diye atıldığı üniversiteye, hukuk mücâdelesini kazanarak döner.
Siyâsetten geri duramaz. MÇP?de çalışır. BBP?nin kuruca kadrosunda yer alır. O içerideyken her şey değişti demiştim ya ülkücüler de değişmiştir. Özdağ ve arkadaşları, Bağımsız Ülkücüler Hareketi?ni başlatır.
2011?de Ak Parti?ye girer. ?Çektiğim çilelere annelik yaptı.? diye târif ettiği şehzâdeler diyârı Manisa, yedi yıllık esâretin ve sonraki sıkıntıların bedelini devlete ödetir. Acılarla yoğrulan bu Anadolu çocuğunu, Türkiye sevdâlısı Türkmeni, Meclis?e yollar.
O da Manisa?yı kendi şehri bilir. Tevâzuyu elden bırakmaz. Bağnazlık yapmaz. Herkese, her kalbe dokunmaya çalışır.
Sormazsam içimde kalırdı. İhtilâlin paşaları hakkında ne hissettiğini sordum. Kin ve intikâm hisleri olmadığını söyledi. Geçmişe değil, geleceğe bakıyor. En kızgın zamanlarında bile üç beş tatlı sözle her şeyi unutan bir yapısı varmış zâten.
Selçuk Özdağ, çok yönlü bir insan. İki evlâdı var ama bu memleketin bütün çocuklarını evlâdı biliyor. Devlet babanın sillesini yemiş birisi olarak devletin, her vatandaşına bir ana şefkatiyle yaklaşması lüzûmuna inanıyor.
O, bir ülkücü. Bu memleketin özgürlüğüne ve zenginliğine katkı sağlayan herkesi ülkücü kabul ediyor. Büyük Türkiye rüyâsı için durmadan dinlenmeden çalışıyor.
Allah kuvvet versin.